"Bizde eleştiri yok" sızlanışını, sağır sultan bile duymuştur. Ama sağır sultanın duyduğu sadece bu değildir; o, sızlanışların büyük bir bölümünün aslında kendi kitapları hakkında yazı bekleyenlerden kaynaklandığını da duymuştur.
Yine de malum sızlanışının varlığı, eleştirinin geriye çekilişine ve eleştiri niyetine yeni yazı tarzlarının ortaya çıkışına mahsus gerçeği gölgelemez.
Eleştiri, felsefeyle yakınlaşarak kendisine yeni bir alan açarken, eski eleştiri Hoca Nasreddin’in "eskiyen ay" fıkrasındaki akibete maruz kalmıştır.
Eski eleştiriden kırpılarak üretilen yeni "yıldız" yazıların başlıcaları şunlardır:
1)Ananos Yazısı: Gazetelerin, ek kazanç sağlamanın yanısıra, asıl sadakatli müşteri yaratmak amacıyla yayınladıkları kitap eklerinde yer alan yazıların çoğu bu türden yazılardır. "Ver reklamını, yapalım kitabının ilanını" sloganıyla da açıklanabilecek olan bu yazılarda, kitabı tanımak ve tanıtmaktan çok, reklam metinlerindeki dille kitabın raflarda yer aldığı ilan edilir. "Reklam metinlerindeki dil" dedikten sonra, bu ilan edişin içeriğini, niyet ve hedefini ayrıca belirtmek gereksizdir sanırım.
2)Ahbap-çavuş Yazısı: Kimi edebiyat dergilerinde ve kitap eklerinde de zaman zaman rastlanılan ama ağırlıklı olarak internette yer alan yazılardır. Ağabeylerin, dostların, arkadaşların, çetedaşların kitapları üzerine yazılan "övgü"lerden oluşur. Bir tür, "dar alanda kısa paslaşma" ya da "sütten çıkmış ak kaşık" olarak, "o benim kitabım için yazmıştı, ben de onunki için yazayım" düşüncesinden de beslenen bu yazılar, bir vefa borcunun ödenmesini temsil ediyor olsalar da sonuçta "sırtımı kaşımıştı, sırtını kaşıyayım" tarzındaki ucuz bir menfaati temsil ederler.
3)Güzelleme Yazısı: Edebiyat dergilerinde yer alan ve hacim itibariyle ilk bakışta "emek ürünü" gibi görünen bu yazılar, "eleştiri" yanılsamasına da yol açtıkları için en tehlikeli yazılardır. Bu yazıda, kitap güya eleştiriye mahsus yöntem ve kavramlarla çözümleniyormuş gibi yapılır ama sonuçta ne bir eleştirel hüküm üretilir ne de vasat bir yargıya varılır. "Doldur-boşalt, söz heybesi boş kalmasın" kabilinden bir iç-dinamiğe sahip olan bu yazıların, edebi türlerde eser veren büyük yayınevlerinin editörlerine mahsus odaklı bir selam göndermeyi, onlara hülus çakmayı içten içe hedeflediği de rastlanılan bir durumdur. Bu yazıların eleştiri yanılsamasına yol açmasının önemli nedenlerinden biri de felsefi epigrafların rehberliğinde yazılmalarıdır. Yazıya ciddiyet kazandırma ve felsefi bir boyut ekleme "numarası"ndan ibaret olan bu tutum, yazının eleştiri seviyesini elbette yükseltmez ama onun istismarına, çok zahmetle kapatılabilecek bir kapı aralar.
4)Harcarım-seni Yazısı: Sanal ve matbu dergilerde yer alan bu yazılar, adından da anlaşılacağı gibi, herhangi bir yazarın eserine değil şahsına mahsus düşmanlığın ürünüdür. "Vur-kaç", "söv-çekil", "çamur at isterse tutmasın" mantığıyla üretilen bu yazılarda kitap, küçük ama etkili bir bahaneden ibarettir. Düşman olunan kişi bu bahaneyi düşmanlarına sunduğu anda bu yazıyı haketmiş olur. Hakkaniyet, ciddiyet, edebi müktesebatın gözetilmesi, emek, nesnellik ve edeb bu yazılar için bariz bir arıza sayılır.
Bu yazılar, modern pazarlama teknikleriyle kolayca bütünleşebildikleri için yayın piyasasınca "aranılan, istenilen, ürettirilen" yazılar haline gelmiştir.
"Artık eleştirinin yerine bu yazılar ikame edilebildiği için, gerçek eleştiriye de ihtiyaç kalmamıştır" hükmüne varılabilir mi?
Eleştiri, beğenme ve beğenilme güdülerinin edebiyat tarafından tahrik edilmesidir. Bu tahrik devam ettiği (edebiyat varolduğu) sürece, eleştiri de herhangi bir sürüncemeye uğuramaksızın var olacaktır.
Anons, ahbap-çavuş, güzelleme ve harcarım-seni yazıları, üç nefeslik ömürlerinde sabun köpüğü hükmündeki kitapları yazanları ve bunları okumayı okumak sananları tatmin ettiğine göre, yeni eleştiri de yokluğuna ya da yetersizliğine ilişkin bir töhmetten kurtularak daha özel şartlarda, daha özgür olarak kendi yolunda yürüyebilecektir.
Bunu fark etmek için felsefi dildeki dönüşümü iyi izleyelim, yeter. [Yeni Şafak]