Durun Kalabalıklar Bu Hikayeyi Dinleyin

Kitap
Öykülerine Dergâh, Yedi İklim, Bir Nokta, Edebiyat Ortamı ve Hece Öykü’den aşina olduğumuz Yılmaz Yıldız ikinci kitabı Sabahleyin Bir Tantana (Okur Kitaplığı) ile okur karşısında. İlk kita...
EMOJİLE

Öykülerine Dergâh, Yedi İklim, Bir Nokta, Edebiyat Ortamı ve Hece Öykü’den aşina olduğumuz Yılmaz Yıldız ikinci kitabı Sabahleyin Bir Tantana (Okur Kitaplığı) ile okur karşısında. İlk kitabı Salik Yola Düşünce ile dikkatleri çeken genç yazar, erdemli olmaktan, nefs mücadelesinden, çocukları üzerinde mutlak hakimiyet kuran ebeveynlerden, gözümüzün önünden akıp giden hayattan sözediyor. Yılmaz Yılmaz’a nedir bu tantana diye sorduk.
 
Kitaptaki ilk öykünün, Tükürük Meselesi’nin, kahramanları çok tanıdık. İki idealist yazar arkadaş para karşısında farklı tavır alıyor. Para idealizmi öldürür mü?
 
Para her durumda idealizmi öldürüyor, dersek haksızlık etmiş oluruz belki… İdeallerin gerçekleşmesi için tutku ve azim ne kadar gerekli ise para da bir o kadar gereklidir elbette. Benim üzerinde durmak istediğim mesele ideali; hayalleri bir kenara bırakıp rüzgârın estiği yöne göre yelkenleri şişirme talihsizliğidir. İdealler; paranın, rahat yaşamanın, şöhretin yanında silinip gidiyor. Öykü bunu değiştirmeye muktedir mi? Belki değil; ama hiç değilse kendimce bir şeylerin yanlış gittiğini söylemeye çalıştım. Madde ile mana bizim bilmediğimiz zamanlardan bu yanadır savaşıyor. Sonsuza talip olan madde değil manadır. Kanaatimce, öykü biraz da bu erdemleri savunmak için vardır.
 
İkinci hikâyede kanaatkâr bir babanın lanetli oğlu ‘kötülük’ kahramanı olarak karşımıza çıkıyor. Gardiyanın Oğlu’nu hikâye etmenizin sebebi kötüyü anlama çabası mı ?
 
Kötü olan, bizatihi kötü değildir. Şartlar, çevre, aile, tercihler… gibi sebepler bizi kötü veya iyi kılıyor. İnsan yine bizatihi kötü değildir, belki kötü davranışa müheyyadır. Dolayısıyla onu temizlemek de yine insanın elinde. İşte bu kötü olarak nitelendirdiğimiz tonlarca şey aslında insanın inadı, hırsı, kıskançlığı değil midir? Kâbil özünde iyiyken kıskançlığı yüzünden, Ebu Cehil inadından, öteki hırsından kötü olmadı mı? Gardiyanın Oğlu’nu geç kalınmış bir nefis muhasebesi olarak düşünebiliriz.
 
Evde Yok Çocuklar, modern zamanların  ‘proje çocuk’ anlayışına itiraz ediyor… Kahramanların da isimleri yok, numaralandırmışsınız. Neden?
 
On yıldır öğretmenlik yapıyorum. Mesleğimi seviyorum. Öğrencilerin bir şeyler öğrenmesi, değişmesi, gelişmesi ve sizin tüm bunları gözlemliyor olmanız çok güzel şeyler… İşte onun için; insanın büyük hayat dersleri çıkaracağı bir meslek oluyor öğretmenlik. Ders veren iken ders alan da oluyorsunuz. Öğretmenlik hayatınızı, düşüncenizi beslediği gibi öykünüzü de besliyor. Yazar tanık olan değil midir? Bu tanıklıkla yola çıktığımızda toplumun -bence- bu kanayan yarasını da satırlara yansıtmanız gerekiyor. Saksı bitkisi gibi yetişen, oyun çağını kurslarda tüketen, kediden korkan, steril ortamlarda yetiştiği için narinleşen, yel değince yataklara düşen çocuklar yetişiyor. Ebeveynler de çocuklarının ilgi ve istidatlarından çok kendi ‘yetişkin’ kafalarındaki hayallere göre dizayn ediyor çocukları. Aynı tornadan çıkmış bir dolu ebeveyn, tektip. Tüm bunlara şahit olmak rahatsız ediyor beni. Okuru da rahatsız etsin, konforunu bozsun istedim. Şu günlerde eğitim sistemi ile ilgili tartışmalar da yapılıyor. Onlara çocuk olduklarını unutturmayacak, çocukluklarını yaşamaya imkân verecek bir sistemden yanayım ben.
 
Sabahleyin Bir Tantana aslında adının tersine ‘huzurlu bir hayat’a çağrı gibi… Yanılıyor muyum?
 
Haklısınız. Bir karmaşanın, koşuşturmacanın içinde yaşıyoruz. Yoruluyoruz, bunalıyoruz, daralıyoruz. Bu öykü “Durun kalabalıklar!” demek için yazıldı biraz da. İnce şeyleri fark etmek için, güzel bakmak için, güzel görmek/güzeli görmek için… Dolayısıyla, Sabahleyin Bir Tantana, tantanasız günlerin çoğalması umuduyla yazıldı.

Star