Seyid Çolak’ın haberi
Birçok kişinin gıptayla hatırladığı bir yaşam süren ve ömrünü mazlum halkların yanında geçiren, bu uğurda da can veren Bahattin Yıldız’ın hayatı "Ümmetin Yüreği Bahattin Yıldız" kitabıyla yeniden hatırlanıyor.
"Yeryüzünde insanlığın vicdanı olmak gerekir" diyordu 54 yaşındaki Bahattin Yıldız. İnsanlığın vicdanı olmak için çıktığı yolculukta bir ömür tüketmiş ve son olarak yolu daha önce zulme karşı savaşırken yaralandığı Afganistan’a düşmüştü. Burada İHH öncülüğünde hazırlanan yardım gereçlerini yetimlere ulaştırmak için bulunuyordu. Zaten yaşamının büyük bölümünü de yetimlerin iyi bir hayat sürmesi için geçirmişti. Bu son programını gerçekleştirdiği sırada Gazze’ye ambargo uygulayan İsrail’in bu katı tutumunu delmek için yola çıkan gemilere katılmak istiyordu. Son dileği buydu ama olmadı. Afganistan’ın Kunduz Bölgesi’nden Kabil’e dönerken uçağının düşmesi sonucu Hakkın rahmetine kavuştu. Bahattin Yıldız geriye 5 çocuğun yanında, kitaplar ve örnek bir yaşam bırakmıştı. Dostları, arkadaşları, yakınları onun için en güzel cümlelerini kurdu. Bu cümleler de Ümmetin Yüreği Bahattin Yıldız ismiyle kitaplaştırıldı. Aşağıda okuyacaklarınız, kişilerin Bahattin Yıldız için düşündüğü cümleler ve onun için yazılan mısralardır.
Naci Terzi: Kudüs’ün o’nun kalbinde bambaşka yeri vardı
Zorla işgal edilen ve Müslümanların ilk kıblesi kutsal Kudüs’ün o’nun kalbinde bambaşka yeri vardı. Hakeza Afganistan. Hindikuş Dağları’nı Ruslara dar eden yiğitlerle beraber mücadele etti. Yaralanıp gazi olduğunda‚ ameliyathane çıkışında narkozun etkisi devam ederken‚ "Kaçırmayın‚ vurun‚ bırakmayın" nidalarını haykıran bir şahsiyetti. 80’li yılların başında mücadeleye katıldığı dönem nasip olmadı şehadet.
Ali Haydar Haksal: Şehadet haberini damadım Furkan haber verdi
Şehadet haberini damadım Furkan haber verdi. Öğrencilik yıllarında onunla birlikte olmuşlar ve epey de fikren yararlanmışlar. Sonra art arda telefonlar geldi. İzmir’den İstanbul’a öğrenci olarak gelen, bir ara da bizim yanımızda çalışan Yalçın aradı. Hüzünlüydü, ben de öyle. Rahatsızlığının psikolojik gerilimini henüz üzerimden atamamışken kendime hâkim olamadım.
İhsan Süreyya Sırma: Can evimden vurulmuştum
Artık Bahattin’in haberlerini, onun gibi Afganistan’a gidip gelen mücahitlerden alıyorduk. Ve nihayet bir gün Bahattin çıkageldi. Yaralanmış, geri dönmüştü. O geri döndü amma, anayurdunda da hep koşturdu vakıflarda, sohbet odalarında… İnsanlara yardım etmeyi ibadet telakki ediyor, bu ibadetini hiç aksatmıyordu. Haz duyuyordu bu koşturmalardan. Onu en son bir sene önce, yine bir sohbet için geldiği Viyana’da gördüm. Sakallarına hafiften ak düşmüş, ama zindeliğinden hiçbir şey kaybetmemişti. Ve bir hafta önce, beni Viyana hava alanından alan öğrencim, kara haberi veriyordu bana: Hocam, Afganistan’da bir uçak düşmüş ve hâlâ uçağa ulaşılamamış. Düşen uçakta, Bahattin Yıldız diye birisi de varmış. Can evimden vurulmuştum.
Cemal Balıbey: Ümmet, direniş, zafer diyordu
Bahattin abiyle otuz küsur yıl önce böyle bir bağlantımız olmuş. Aradan üç-dört yıl geçtikten sonra rabbimiz bizi İstanbul’da tekrar buluşturmuştu. O yıllarda Mustafa Siyasal’da ben Orman’da okuyordum. Bahattin abi ise Afganistan cihadından "Gazi" olarak yeni dönmüştü; 12 Eylül darbesiyle terk etmek zorunda kaldığı ülkesine. Onu üniversitelilerin sohbetine götürüyorduk. Afganistan’daki direnişi bütün sıcaklığı ve heyecanıyla anlatıyordu. O anlatırken kâh Burhaneddin Rabbani ilmi, yumuşak huyu ve tecrübesiyle yanımızda yer alıyor; kâh Hikmetyar dinamik, mücadeleci ve teşkilatçı tavrıyla öne çıkıyor; kâh Ahmed Şah Mesud üstün taktik ve askeri dehasıyla bizleri büyülüyordu. Cihad diyordu; mücahid, Afganistan, ümmet, direniş, zafer diyordu. Hepimizin kanı kaynıyordu.
Ferman Karaçam: Mücadele onun hayatıydı
Sevgi adamıydı Bahattin. Sevgisi imanıyla, imanı cehdiyle, cihadı hayatıyla, hayatı ahlakıyla, ahlakı güzel örnekliklerle iç içe geçmişti. Ansızın kapınızı çalar, geniş gülümseyişi, dost kucaklayışı, arkadaş canlılık ve samimiyetiyle hatırınızı sorar, geçer otururdu. Mücadele onun hayatıydı.
Hakan Albayrak: Canıyla ve malıyla ilk öne çıkanlardandı
Bahattin Yıldız bizim cihad ve infak öğretmenlerimizden. "Kim var?" diye sorulduğunda canıyla ve malıyla ilk öne çıkanlardan. "Afganistan’da o kadar savaştık, bir türlü şehit olamadık" diye hayıflanırmış. Salang Geçidi’nden geçip şehit arkadaşlarının yanına gitti belki…
Abdulkadir Seven: ”Güllerin vedası” derken veda eyledi güllerine
Bir çınar devrildi toprağa. Hem de köklü bir çınar. Binlerce gencin ekmeğini, aşını ve hikmetin katığını paylaştığı bir çınar. Onca imkân ve ortama rağmen o gureba olmayı seçti. Seçilenlerden olmak için adanmanın eylemini, direnişin ruhunu her daim yüreğinde alevlendirerek dağları özgürlük alanı belirledi ve öylece Afgan dağlarının doruklarında hayatını nakşeyledi. Erzurum, İzmir’i geçici mesken, yeryüzünü ise kendine alan seçmişti. ”Güllerin vedası” derken veda eyledi güllerine. Hindikuş dağları ve Afgan topraklarını karışlayıp ayaklarını ve işaret parmağını nasırlaştırarak ”Rabbim ne olur bu topraklarda canımı al” sözüyle o yolda testiyi kıranlardan oldun. Yol açtın dar geçitlerimize, köprü oldun asil yürüyüşlere.
Abdullah Özdemircan: Afganistan’dan dönmek çok zoruma gidiyor derdi
Bahattin abi deyince aklıma hep bir seyyah gelir, dünya da mülkü olmayan dünyayla da işi olmayan bir seyyah. Her gün bir başka ülkede her gün bir başka hayrın peşinde ve hep şehadetin izinde. Ve bugün biz diyoruz ki; Allah şahittir ki bizim de Bahattin abimiz gibi bir şehidimiz var ve biz iftihar ediyoruz böyle bir değere sahip olduğumuz için. Afganistan’dan dönmek çok zoruma gidiyor derdi her Afganistan dönüşünde. Yıllardır marşlarımıza konu olan, Mücahitlerin ve Bahattin abimizin kanlarıyla suladıkları, zaferleriyle süsledikleri Hindikuş dağları yıllarca özlemini duyduğu şehadete kavuştuğu mekân oldu. Binlerce şehidiyle bir zafer abidesi olan Hindikuş artık daha bir mukaddes hüzünle dolu gönüllerimizde.
Ahmet Türkben: Biz, dostluğu ondan öğrendik
Bulmak isteyenler onda aramışlar ve onunla ermişlerdi muradına. Mesafe koymadan araya, torunu sayılacak yaştaki çocuklarla hemhal olmak neymiş ve nasıl bir özveriymiş kuşak farkını ortadan kaldırıp gençlerle vaktini, ekmeğini, derdini paylaşmak? Kamp ateşlerinin başında sımsıcak bir dostluğa tutunan canlar, doyumsuz çay muhabbetlerinde yiğitlerin sevdasını kuşananlar; neyi kaybettiklerinin farkına varacaklar bir gün. Bir gün bir yerlerde hakiki dostluktan dem vururken insanlar, orada Fethi Gemuhluoğlu’nun adının yanına onun da adı eklenecek: Bahattin Yıldız. Samimiyet, bağlılık, vefa, fedakarlık… ‘Biz, dostluğu ondan öğrendik.’diyenler olacak.
Ali Çelik: Onlar kaçsa da sen bir yolunu bulup onlara ulaşırdın
İlk gençlik yıllarındaki şiirimsi hezeyanlarımı kitaba dönüştürme cüretimi ilk alkışlayanlardan olmuştun. Sana aşina olanların malumu; kabiliyet namına bir kıvılcım görsen, onu harlı bir ateşe dönüştürmek için teşvik rüzgârlarını estirmeden edemezdin. O rüzgârdan nasiplenenlerden olma bahtiyarlığını bana da tattırmış olmanı unutarak bîvefa taifesine katılmayacağım. Gönül listene eklenenlerin artık senden kopmalarının pek mümkün olmadığını yakinen tecrübe edenlerdenim. Onlar kaçsa da sen bir yolunu bulup onlara ulaşır, önce uzadıkça derinleşen tebessümünün içine çekerdin. Sonra kollarından önce kucaklayan o müşfik sesinle (nevi şahsına münhasır edanı kuşanarak ) ismi telaffuz eder ve ardından candan kucaklardın.
Ammar Cengiz Şenol: Sohbet mekânlarımızda onun cümleleri yankılanıyor
"Arkadaşlar, Bizler Birbirimizi Büyüttük, Birbirimizin Kıymetini Bilelim" demişti, Bahattin Abi. Bu söz darb-ı mesel gibi dolaşıyor sohbet mekânlarımızda…
Arif Altunbaş: Adam gibi bir Akıncı herkes iyi bilir
78 kuşağından Bahattin Yıldız’ı tanımayan yoktur Erzurum’da, üniversitesinde ve Akıncılar arasında. Hicri 1400 yılı dolayısıyla Mehmet Öztürk’le birlikte Erzurum’dan Ankara’ya kadar maraton koşmuşlardı. İyi bir maratoncuydu. Palandöken dağları onun nasıl kayak yaptığına şahittir. Ve onun nasıl adam gibi bir Akıncı olduğunu, dostları da düşmanları da çok iyi bilir.
Emin Batur: Müslüman dara düşse Bahattin abi orda olmak isterdi
Bahattin abi için parti, vakıf, dernek hiç fark etmezdi. O İslamın sevdalısıydı. Nerde bir Müslüman dara düşse Bahattin abi orda olmak isterdi. Nitekim Afganistan’a defalarca gitmiş oradaki kardeşlerine yardımcı olmaya çalışmıştı. Neticede orda şehit oldu. Fikri abi ve Feride teyzenin biricik oğlu Bilal Afganistan’da şehit düştüğünde bu acılı haberi vermeye kimse cesaret edememişti. Bu iş yine Bahattin abi ye düşmüş; Ödemiş’te yaşayan acılı aileye bir otobüs dolusu genci götürerek acılarına ortak olmuştu.
Erdal Kurgan: O hiç rabbinden uzakta değildi ki
Düşen uçaktan hala haber alınamıyor. Allah resulünün (as) "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz." hadis-i şerifinde buyurduğu gibi Bahattin Yıldız ve Faruk Aktaş ağabeylerin yaşadıkları gibi canlarını rablerine teslim ettiklerine şahidiz. Bahattin ağabey rabbine kavuştu demeyeceğim, zira O hiç rabbinden uzakta değildi ki. O’ndan geriye kalan şerefli mirası ise Müslüman gençlik omuzlarında yükseltmeye devam edecek hem de yüreklerinde sıcak, sımsıcak bir heyecanla…
Erol Battal: Onun uzağı yoktu
Onun uzağı yoktu. Gitmesi gereken her yer, hemen kalkılıp gidilecek yerdi. Her telefonlaşmamızda bir başka şehirden, uzak ülkelerden yaşanmış sahih haberler verirdi. Gittiğim şehirlerden dost isimler söylerdi; hepsinin kendisine "Abi" dediği.
Faruk Eşlik: O bana baktı mı ben dünyanın en özel insanı olurdum
Onu ilk tanıdığımda küçüktüm, toydum, farkındalıktan yoksundum. Bana Moro derdi, ben bakardım, Hindikuş derdi, bakardım, Seyyid Kutub, Hasan El-Benna, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu vs. derdi bakardım. Hiç unutmuyorum, ne derse desin, bir bakardı insanın gözüne, benim gibi vasat bir öğrencinin bile beyninde şimşekler çakardı. O bana baktı mı ben dünyanın en özel insanı olurdum, her şeyi yapabilecek güçteydim artık, fethedilecek yerler ya da gönüller varsa fethedelim hemen, Fatihin İstanbul’u fethettiği yaştaydık, dünya bizimdi, dünya küçüktü artık.
Hamit Kunt: Bu ölüm (şehitlik) öyle yakıştı ki
Bir dostun, dünyayı ardında bıraktığı ebedi gidişinin ardından neler yazılır? Yaşanmış hatıralardan örülmüş satırlar…Ölümün yakıştırılmadığı sıfatlarla övgüler…Daha yapacak çok işin vardı nakaratları…vs…vs… Ama O’na, Bahattin Ağabey’e bu ölüm (şehitlik) öyle yakıştı ki…
Hüseyin Alan: Çoğu masrafı kendi cebinden karşılardı
Bir hafta içinde dönerim, yaz mevsiminde de inşaatı bitiririz inşaallah diyordu. Öyle mutluydu ki, anlatılması zor, çok zor. Yetimlerimiz diyordu, bizim yetimlerimiz! Allah böyle imkanlar verir de biz boş mu dururuz! Ben bilirim ki çoğu masraflarını kendi cebinden karşılardı o, gücü yettiğince!
İbrahim Karagül: Direniş öncüsü bir yiğit adamı kaybettik
Dün böyle bir gündü benim için. Öyle sanıyorum ki, uzunca bir süre de öyle olmaya devam edecek. Gençlik yıllarımdan bu yana, bir "toy" üniversite öğrencisi olarak İzmir’e adım attığım yıldan bu yana ekmeğini, zamanını, düşüncelerini, birikimlerini, heyecanını, sorumluluğunu, kaygılarını, sevinçlerini, ideallerini benimle, bizimle, seçkin ve coşkulu bir grup genç insanla paylaşan, direniş öncüsü bir yiğit adamı kaybettik…
M. Nihat Malkoç: Karanlıkları aydınlatan bir Yıldız’dı
Taviz vermeyen, dik ve diri duran bir mücahitti Yıldız… Gerçekten de karanlıkları aydınlatan bir Yıldız’dı O… " Dinin güzelliği" anlamına geliyordu "Bahaddin".. Bu yönüyle ismiyle müsemma bir insandı. Zira inandığı ve bir dava olarak sırtladığı din olan İslamiyet’in bütün güzelliklerini barındırıyordu kendinde. O; direnişin öncülerindendi, kendini Allah yoluna adamıştı, bu yolda verdi son nefesini… O, mümince yaşadı ve mümin olarak öldü.
Mehmet Göktaş: Ona Eritreli Bahattin derdik
Onun aklı, fikri, düşüncesi ve konuşmaları hep dışarılardaydı, zulme uğrayan, işgal edilmiş yerlerdeydi, Müslümanca mücadele verilen uzak diyarlardaydı. Konuşmaya başladığında gözleri uzaklara gider, "Moro" derdi, "Filipinler" derdi, "Filistin" derdi, "Keşmir" derdi ve illa ki "Eritre" derdi ve başka bir şey demezdi. Biz de ona Eritreli Bahattin dedik.
Mine Alpay Gün: Hayatı ders niteliğinde
Son fotoğrafında, oturdukları kuru taşlar üzerinde şehadet arkadaşı Faruk Aktaş ile objektiflere veda eder gibi bakıyorlar. Adeta, "bakın dönmemecesine gidiyoruz, siz lüks konutlarınızda debelenen Müslümanlar, biraz kendinize gelin" mesajı verircesine. Çare yok. Kimse kuru taşları, karları, buzları, soğuğu sevmiyor. Kimse bu modern çağda, evlad ü ıyal bırakılır da şehadet; eyleme geçirilir mi inanmak istemiyor. Şehitliğe sevdalanarak yirmili yaşlarda gittiği karlar ülkesine, bu kez yine genç sayılan bir yaşta ellili demlerinde varıyor.
Mustafa Ağırman: O bir hazineydi
Onun cennetlik olduğuna, onu tanıyan herkes şahitlik eder. Cennete girecek müminlerde olması gereken özellikler onda vardı. Îmânı sağlamdı, ameli tamdı, mütevaziydi, diğergamdı, kardeşlerini kendi nefsine tercih ederdi. Dünyaya değer vermeyen bir arkadaşımızdı o. Elinin emeği ile geçinirdi. Türkiye’de onun kadar geniş çevreye sahip olan insan az bulunur. Ama o, bu çevreden rant temin etme, nemalanma, çevresine yük olma yolunu seçmemiştir. Siyasette, bürokraside, iş çevrelerinde bir hayli dostu ve arkadaşı vardır. Ama Bahattin, onlardan hiçbir şey istememiştir. Arkadaşlarından bakan olan, milletvekili olanlar vardır. Ama herkes bilir ki, elinin emeği ile geçinen Bahattin onların hepsinden daha zengin ve siyasilerden daha etkindir. O bir hazineydi, o bir yanardağdı, o bir deryaydı.
Mücahit Yıldız: Tüm insanların problemlerine çare olmak için gayret etti
O her gittiği yerde hiçbir ayırım yapmadan tüm insanların problemlerine çare olmak için gayret etti. En yakını, hayat arkadaşı Emine yengenin tabiriyle o yetimlerin babası, yoksulların babasıydı. Son 15 yılda zaman zaman Türkiye’de, zaman zaman da Almanya’da görüşüyorduk. Almanya’daki bazı ormanlar da Bahattin abinin ayak izlerinden nasibini aldı. Ruhr bölgesinde bana misafir olduğunda ilk sabah çevrede koşabileceği bir arazi buldu ve kaldığı sürece her sabah erkenden koşuya çıkıyordu. Buralarda da gönüllere neşvü neva bulduracak dostlukları pekiştiren adımlar attı. Vakti olsaydı bu çalışmalarını daha da yoğun bir şekilde devam ettirecekti.
Mustafa Yürekli: Verdiği mesajlarla binlerce insanın gönlüne yerleşti
Bahattin Yıldız, eserleriyle, anılarıyla ve verdiği mesajlarla binlerce insanın gönlüne yerleşti.. Sevginin, dostluğun, vefanın, diğer gamlığın, fedakârlığın, tevazuunun ve erdemlerin güzel örneklerini verdi yaşarken. Doğumla ölümün bağlantısını kuran, var olmanın anlamını bilen, varlığını değerli kılacak iyilikleri önceleyen bir aydındı.. Kalemin sevgi dolup taşan kalbiydi o: "Savaşan Afganistan", "Cihat Günlüğü", "Kar Çiçeği", "Karda Ayak İzleri", "Güllerin Vedası" isimli kitapları yayınlandı.
Nihat Bengisu: Bir yıldız söndü
Afganistan onun cihad aşkının ilk göz ağrısı idi; yıllarını, kanını ve dahi göz yaşını o topraklarda akıtmış; Afgan Mücahidlerine silah arkadaşı, yetimlerine baba ve mürebbi ve garip gurebaya hâmi olmuştu. Gönlü onların karlı dağlarında takılı, bulutlarında asılı kalmıştı.
Nihayet 4 gün önce bedeni, o bir türlü kopamadığı karlı dağlarla kucaklaştı. O bir türlü unutamadığı Afgan şehitleri ile yine omuz omuza, yine cihadı kuşanan o topraklarda kabre girdi. Bir yıldız söndü. Ama yaktığı özgürlük ateşi ve de yıldızı sönmeyecek. Sönen sadece bedeni.
Salih Tuna: Bir yerlerden çıkar gelirdi
Bir yerlerden çıkar gelirdi: İzmir’den, Sivas’tan, Erzurum’dan, Asya’dan, Afrika’dan…O gelince birbirimize sevinçle haber verir, "Bahaddin abi İstanbul’da…" derdik. Muhabbet etmek için her gelişini adeta "ganimet" bilirdik. O gelince… İstanbul’a Asya, Afrika, Ortadoğu gelirdi. Filistin, Irak, İran, Pakistan, hele ki Afganistan gelirdi. Tek başına koca bir millet, bir kutlu ümmet gibiydi…
Serdar Demirel: Ekranla göz göze geldiğimde kilitleniverdim
Pazartesi akşamı bilgisayarın başındaydım. Çalışıyordum. Telefon geldi. Bir arkadaş, ‘evinin yanındayım, müsaitsen ziyaret edeyim’, dedi. Tabii olur, gel dedim. Bilgisayarı açık bıraktım. Epey bir müddet hasbihal ettikten sonra ayrıldı. Ben de çalışma masama geri döndüm. Ama ne dönüş!… Ekranla göz göze geldiğimde kilitleniverdim, oracıkta yüreğime bir acı düşmüştü. "İnna lillahi inna ileyhi râciûn" âyeti dudaklarımdan döküldü. İki dost, iki güzel insan Allah’ın rahmetine kavuşmuştu. Afganistan’da, bir uçak kazasında…
Şakir Tarım: Mücadele dolu bir hayat yaşamış
Halbuki, Bahattin Yıldız özellikle İzmir için önemli bir isim. 78 kuşağının İzmir ekolüne mensup. O tarihlerden beri ümmetin çeşitli coğrafyalardaki direnişine destek vermiş. Mücadele dolu bir hayat yaşamış. "Savaşan Afganistan", "Cihad Günlüğü" gibi eserlere imza atmış. Eşi Emine Hanım da İzmir’de bir Kur’an Kursu’nda "Hoca Hanım" olarak görev yapıyor.
Şeref Akbaba: Dağların sesine kulak verdi
Dağların sesine kulak verdi. Yetimlerin ve mazlumların iniltisine dayanamadı. Evlad-ı iyal demeden… Hesap yapmadan yollara düştü. Yetimhane kurmak onunla ne kadar da örtüşmüştü…Bir neferdi…Kunduz dağlarında şehadet eri oldu. Bir şehit. Milyonlar şahit. Kendi adıyla yaşamak kolay değil, ölmekte… Kendi adıyla yaşadı. Bahattin…
Vural Kaya: Liberalleştiremediler
Liberalleşmedi. Liberalleştiremediler…Ondan daha genç arkadaşları çoktan müteahhitleşmişlerdi bile. Belki de artık Bahattin Yıldız’ı geri kalmakla bile suçluyorlar artık; kim bilir?!… Dün Adem Ceylan’ın telefonuyla bu liberalleştirilemeyen delikanlı ağabeyin ebedi aleme uçtuğu haberini aldım. İrkildim. Hiç yerinde duramayan delikanlı ağabey için bir Fatiha okudum.
Yusuf Kaplan: Tastamam öncü bir gönül eriydi
Her şeyden önce, tastamam öncü bir gönül eriydi Bahattin Ağabey… Vefatının, Afganistan’daki kimsesizlerin yardımına koşarken vukû bulması onun öncülüğünün zaman, mekân, yer ve sınır tanımadığının apaşikâr bir göstergesidir… Afgan cihadına doğrudan iştirak etmişti; oradaki kardeşlerinin asaletlerini, şahsiyetlerini, haklarını koruyabilmeleri için Sovyet komünizmine karşı verdikleri cihada katılmakta hiç tereddüt etmemişti…
Şairlerin dilinden Bahattin Yıldız
Ümmetin Yüreği Bahattin Yıldız kitabında ayrıca birçok şairin onun için yazdığı dizeler yer alıyor. Adnan Güler Ahmet Cantürk, Arif Altunbaş, Bedrettin Erol, Fatih Pala, Hüseyin Sağır, İlyas Engin, Mehmet Emin Yıldırım, Mehmet Demirkapı, Metin Ünlü ve Taner Taştekin, Bahattin Yıldız için günlünden dökülenleri mısralarına dizmişler. Kitapta ayrıca Bahattin Yıldız için yapılan konuşmalar ve onun hayatının geniş bir tanıtımı var. Bahattin Yıldız’ı daha yakından tanımak, dostlarının ve sevenlerinin onun için söylediği cümleleri tekrar tekrar okumak isterseniz. Özgün Yayıncılık’tan çıkan Ümmetin Yüreği Bahattin Yıldız kitabına 0212 631 43 55 numaralı telefonlardan ulaşabilirsiniz.
BAHATTİN YILDIZ KİMDİR?
1956 Sivas doğumlu. 1975 yılında İzmir İmam Hatip lisesinden mezun oldu. 1975-1980 yılları arasında okuduğu Erzurum Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesini 1987 yılında Afganistan dönüşünde 2. öğrencilik döneminde bitirdi. Yazıları Mavera, Güldeste, Gurbet dergilerinde ve Millî Gazete ve Yeni Devir Gazetesinde yayınlandı. Abdülhamit Muhaciri mahlas ismiyle Millî Gazetede çocuk köşesini hazırladı. Aynı dönemde çıkan Selam Dergisinde de yazıları yayınlandı. İmza Dergisi ve Müslüman Genç dergisinde çeşitli mahlaslarla birçok yazısı yayınlandı. www.yorum-online.de internet sitesinde yazarlık yapıyordu. Savaşan Afganistan, Cihat Günlüğü, Kar Çiçeği, Karda Ayak İzleri, Güllerin Vedası isimli kitapları yayınlandı. Henüz yayınlanmayan birçok çalışmasını ardında emanet olarak bıraktı. Üçü kız ikisi erkek beş çocuğu ve bir torunu var.
Milli Gazete