Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi Mart Ayında ‘Birinci Dünya Savaşı’nın Satır Araları’nı Gözler Önüne Seriyor
Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi Mart ayında, ‘3 Kıtada 4 Yıl – Birinci Dünya Savaşı’nın Satır Araları’ isimli dosyayı kapağa taşıyor. Çanakkale Muharebelerinin de içinde bulunduğu, 3 kıtaya yayılan ve 4 yıl boyunca devam eden Birinci Dünya Savaşı, dikkat çekici ayrıntılar ve sıra dışı fotoğraflarla sunuluyor.
Yedikıta da bu ay Goliath Zırhlısı’nı sulara gömen Muâvenet-i Milliye gemisinin Çanakkale’nin seyrini nasıl değiştirdiğini anlatıyor. Yine Çanakkale savunması hakkında yayınlanan “1897 Tarihli Rapor” makalesi de önemli noktalara dikkat çekiyor.
Şu günlerde Fransa ile yaşadığımız inişli çıkışlı ilişkiler eskiden de benzer şekilde devam ediyordu. Dergide yayınlanan Fransa’ya Osmanlı Tokadı ve Bir Fincan Türk Kahvesi makalesi Fransa’ya gönderilen Osmanlı elçisinin krala haddini bildirmesini ve Türk kahvesinin burada tanıtılmasını ayrıntılarıyla anlatıyor.
Yedikıta tarih ve kültür seyahatinde Türkçenin Mücahidi: Şemseddin Sami ve Osmanlı Adaletinin Bel Kemiği: Kadılık Müessesesi makaleleri de dikkat çekiyor.
Derginin bu sayısında, İrlanda halkının Sultan Abdülaziz Han’ın yardımı dolayısıyla gönderdiği teşekkür mektubu hediye ediliyor. İrlanda’ya Osmanlı yardımı olmamıştır şeklinde kamuoyunda çıkan haberlere bakılırsa bu mektubun önemi bir kat daha artıyor.
Bilge Adamlar Dergisi Bu Ay "Dünden Bugüne İslami Eğitim Süreçleri ve Eğitimde Arayışlar" Başlığıyla Karşımızda
Bilge Adamlar Dergisi 28. sayı "Dünden Bugüne İslami Eğitim Süreçleri ve Eğitimde Arayışlar" başlığıyla çıktı. Bilge Adamlar Dergisi’nin Mart ayında yayınlanan sayısında İslami eğitimin tarihi yaşanan süreçleri ile incelemeye çalışılıyor ve bugünün panaromik bir resmi ortaya konmaya çalışılıyor.
Eğitim, fıtrat, medrese geleneği, modern eğitim, Türkiye’de eğitim, İmam Hatipler gibi pek çok konuda seçkin makale ve röportajların yer aldığı Bilge Adamlar Dergisi’nde yazarların bu ay ele aldıkları konular şöyle:
Atasoy Müftüoğlu, eğitimde bulunduğumuz durumu panaromik bir bakışla inceliyor. Adnan İnanç, eğitim süreçlerini, yaşanan kırılmaları ve modernlik karşısında tutunamayan geleneksel medrese yöntemini analiz ediyor; Z. Şeyma Arslan, insan nedir sorusuna cevap arayarak eğitime dikkat çekiyor; Metin Yiğit, Ebu Hanife’nin eğitim tecrübesi üzerindeki makalesi ile dergideki yerini alıyor. Ziya Kazıcı, İslam dünyasının geri kalmışlığını ibretlik bir örnekten yola çıkarak izah ediyor. İlhami Güler, düşündüren fazlaca özet cevaplı söyleşisiyle; Halil Çiçek, medreseler ve medrese geleneği üzerine söyleşisiyle yer alıyor. Mehmet Azimli, Sicilya’ya uzanarak eğitimde Müslümanların rolünü; Necmettin Tozlu, insana ne oldu sorusundan yola çıkarak insan eğitim ilişkisini; Mustafa Tekin, son yarım asırda etkili olan ders halkalarını; İhsan Çapçıoğlu, Laiklik bağlamında Türkiye’deki din eğitimini; İbrahim Sarmış, eğitimde kadın olgusunu; Adnan Demircan, Suffe bağlamında Nebevi eğitimi; Mustafa Demirci, Beytü’l Hikme’den yola çıkarak eğitim tarihimizi; Ahmet Koç, insan fıtratı ile eğitim ilişkisini; Mustafa Kara, Tasavvuf eğitimini; Nesimi Yazıcı’nın çevirisiyle Chikh Bouamrane, İslam eğitim tarihini; Cemil Oruç, Gazali’nin eğitim felsefesinin temellerini; Mustafa Öcal, İmam Hatip okullarını; İsa Kuyucuoğlu, Danimarka’daki din eğitimini; Adem Apak, Hz. Peygamber’in eğitimci kişiliğini ve usulünü; Ahmet Keleş, vakıfların eğitimdeki rolünü; Hasan Postacı anadilde eğitim sorununu; M. Sena Söylemez, eğitim-iktidar ilişkisini analiz ediyor.
Genç Dergisi’ne Bu Ay Kapak Olan Haberde Eğitim ve Teknolojinin Kırılgan İlişkisi Üzerine Bir Endişeyi Dillendiriyor
Genç Dergisi Mart ayı sayısının kapak konusunda eğitim ve teknolojinin kırılgan ilişkisi üzerine ve bir endişeyi dillendiriyor.
‘Dindar Nesilden Önce Tablet Nesil Geliyor’ başlıklı haberde yeni uygulamaya konan tablet bilgisayarlar, akıllı sınıflar gibi bilişim yatırımlarının dindar nesil temennisinin önünü ve arkasını ne kadar doldurduğu sorgulanıyor.
Genç Dergisi’nde yer alan bazı yazarlar ve haberleri ise şu şekilde;
Mehmet Lütfi Arslan, Hayatı Sevmek Şükürdür; Ali Can, Dindar İnsan Saksıda Yetişmez; Sinan Özgenç, Haydi Namaza; Süleyman Ragıp Yazıcılar, Hiçbir Şeyi Murad Etme; Taha Süren, Odan Dağınıksa Bütün Hayatın; Asım Gültekin, Güzel Bir Şey Söyle, Muaz Erdem, Atı Alan Mars’ı Geçti; Bülent Şirin, Futbola Ne Kadar Teknoloji Girmeli
Umran Dergisinin 211. Sayısı Çıktı
Umran dergisi 211. sayısında çağdaş Müslüman düşüncede tartışmalara konu olan medeniyet meselesini ele alıyor. "Medeniyet Tartışmalarının Serencamı" başlıklı bir dosya ile 211. sayısını çıkaran Umran Dergisi’nde Uludere, faili meçhuller ve Kürt sorunun yeni boyutları konusunda Cevat Özkaya ile yapılan uzun söyleşi ve Sıbğatullah Kaya’nın çığlığı öne çıkıyor.
Hem medeniyet hem de şehirlerin yeni hallerinin incelendiği Umran dergisinin mart ayı sayısına Mehmed Kürşat Atalar, Metin Önal Mengüşoğlu, Necdet Gök, Dilaver Demirağ, Naci Cepe de katkıda bulundular.
Ayraç Dergisi Yeni Boyutuyla Karşımızda
Aylık kitap tahlil ve eleştiri dergisi olan Ayraç dergisi artık yepyeni boyutuyla karşımızda. Mart ayında 29. Sayısını çıkaran dergi “Rüya” bahsini, çok farklı açılardan inceliyor. Kitaplardan filmlere, şiirden Arap Baharı’na, Wall Street’ten Hasan Cemal’e zengin bir dosyayla içeriğiyle bu ay okurlarının karşısına çıkan Ayraç dergisi 29. sayısını şöyle tanıtıyor:
Doğumlar uzun ve sancılı süreçlerdir. Ardından, en az bir önceki kadar sancılı olan büyüme gelir. Düşünen insan, ömrü boyunca hiçbir zaman “oldum” diyemeyecek kadar kararsızdır çoğu zaman. Tasavvufî literatürde dünya için “âlem-i eşbah” deniyor. Hayaller, misaller âlemi yani. Ya da ufak bir nüanslar, “şüpheler âlemi”. Ayraç serüveninin başlarından itibaren, “iddialı” olamayacağımızı, zira önümüzdeki gerçeklerin bunu gerektirdiğini savunduk. Üçüncü yılımıza girerken de, bunun henüz yolun başı olduğunu duyurmuştuk. Tıpkı bir çocuğun doğup, büyümesi gibi bu süreçte Ayraç’ta çok sayıda değişiklik oldu; sizler de farkındasınız. Bu sayıda, yeni bir biçimle karşılıyoruz sizi. Büyümenin, bir başka emaresi. Artık daha küçük boyutlarla, renkli ve daha kaliteli kâğıtlarla okuyacaksınız Ayraç’taki yazıları. Dergi kurmak için bir araya gelen, “yazı işlerine” yatkın insanların, uzun soluklu dergiler inşa edememelerinin önemli sebeplerinden birisi, dergiciliğin teknik meselelerine kafa yormamalarıydı muhtemelen. Süreli bir yayın hazırlayıp, burada sürekli bir yazı akışı sağlayabilmenin yegâne koşulu, “mecra”yı ayakta tutmaktı her şeyden önce. İkinci aşama, okurla buluşmanın sağlanmasıydı. Her iki alanda da henüz eksiklerimiz var; henüz doğum tamamlanmadı zira. Ancak bu ay yeni boyutlarla başlayan hamlelerimiz, gelecek aydan itibaren abone kampanyasıyla devam edecek. Böylece yazarlarımızın tahlil, eleştiri ve tanıtımlarını daha çok kişiye, daha iyi kalitede ulaştırmaya çalışacağız.
Bu ayki sayımızda, “Rüya” bahsini, çok farklı açılardan işlemeye çalıştık. Kitaplardan filmlere, şiirden Arap Baharı’na, Wall Street’ten Hasan Cemal’e zengin bir dosyayla karşınızdayız. Dosya dışında yayınladığımız yazıları da beğeneceğinizi ümit ediyoruz. Yeni yazarlar yeni isimler göreceksiniz. Her sayımızda yeni yazarlara yer vermeye çalışıyoruz. Umarız, kendilerine fırsat verilen genç yazarlar, bu fırsatı iyi değerlendirip eleştiri ve tahlil alanlarında derinleşirler.
Fotoğrafçıların ve Sinemacıların Dergisi İFSAK Tekrar Okuyucularıyla Buluşuyor
İFSAK hizmetlerine bir yenisini ekledi. Köklü fotoğraf ve sinema derneği, fotoğraf ve sinemaseverler için zengin içerikli bir dergi hazırladı. Mart ayında yayın hayatına başlayacak derginin büyük ilgi ile karşılanması bekleniyor.
144. Sayısının ardından mola verilen İFSAK Fotoğraf ve Sinema Dergisi’nin 145. sayısı, Tophane-i Amire, Tekkubbe Salonu’nda 17 Mart 2012 Cumartesi günü saat 16.00 – 18:00 arasında gerçekleşecek tanıtım kokteyli sonrası takipçileri ile tekrar buluşuyor.
Ülkemizin en eski amatör fotoğraf ve sinema derneği olan İFSAK, son olarak fotoğraf ve sinemaseverlerin beğenisine sunulmak üzere bir dergi hazırlıyor. Mart ayı içinde yayın hayatına başlayacak dergi zengin bir içeriğe sahip. İFSAK Fotoğraf ve Sinema Dergisi’nde farklı disiplinlerin kültürel zenginliğinin okurla buluşturulması amaçlanıyor. İFSAK Dergisinin ikinci kez fotoğraf severlerle buluşması SONY firmasının sponsorluğu ile sağlanıyor.
Derginin Yayın Yönetmeliği’ni İFSAK Yönetim Kurulu Başkanı Tanju Akleman üstleniyor, Yazı İşleri Müdürlüğü’nde ise İFSAK Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Serkan Turaç var. Editörlük görevini ise Selahattin Nemlioğlu yapıyor. İFSAK üyelerinin ücretsiz olarak sahip olacağı dergi YAYSAT bayilerinden 9 Türk Lirası karşılığı satın alınabilecek.
Yayın hayatına tekrar “merhaba” diyen derginin hikâyesini ve ilk sayısını Yayın Yönetmeni Tanju Akleman aktardı; “Nasıl bir dergi olacaktı? Birçok Fotoğraf Dergisinin yayınlandığı ortamda bir beklentiden yola çıktık. Okuyucu daha kuramsal, dünyaya bütünleşmiş, daha özel bir dergi istiyordu. Tematik çalışmalarımızın başlamasının ardından ilk dört sayının dosya konularını belirledik; “Görüntünün Zamanı, Görüntünün Gerçekliği, Görüntünün Anlamı, Görüntünün Analizi”. Üç ayda bir yayınlanacak dergimizin ilk dört sayısında bu dosya konuları işlenecek. Tematik çalışmalarda değerli hocalarımız Handan Tunç ve Orhan Alptürk bize destek verdi.”
Dergi hakkında Yazı İşleri Müdürü Serkan Turaç ise şöyle konuştu; “Derginin içeriğine kuşbakışı bakarsak, ilk dosyanın konusu “Fotoğrafta Zaman”. Bu bölümde “Görüntüleme ve Görüntülenende Zaman” adlı iki farklı disiplinden iki yazarın, Handan Tunç ve Orhan Alptürk’ün birlikte çalışarak birlikte ürettikleri makale, dilimize ilk kez çevrilen (Bob Rogers, Rosalind Krauss, Jacop Deschin, Geoffrey Batchen, Damian Sutton) önemli makaleler ve Abdurrahman Antakyalı’nın “Sayısal Zamanda Foto Muhabirliği” başlıklı yeni yüzü ve dönüşümleriyle basın fotoğrafçılığını işleyen makalesi var. Fotoğraf Notları bölümünde farklı bakış açılarıyla fotoğrafa yaklaşımlar yer alıyor. Sinema bölümünde ise zaman, kurgu, dil, kadın konuları işlendi. Dergi, bu zengin içeriği ile Türkiye’de bir ilk.”
Dergi Editörü Selahattin Nemlioğlu ise İFSAK Fotoğraf ve Sinema Dergisi ile ilgili olarak şunları belirtiyor; “Çabası, Türk fotoğraf ve sinema sanatlarına katkıda bulunmak ve bu sanatların gelişiminde bakış açısı belirlemede bir rol almak olan ve 53 yıl önce kurulan İFSAK, Dergi ’ye tam olarak bu ruhu taşıdı. Önümüzdeki süreçte, farklı sanat disiplinlerinin zenginliklerinin katkı ve yorumlarıyla fotoğrafa ve sinemaya yaklaşımını, okuyucularla buluşturmayı hedefliyoruz.”
İnsan ve Toplum Dergisi’nin İkinci Sayısı Çıktı!
İlk sayısını Haziran 2011’de çıkaran İnsan ve Toplum Dergisinin ikinci sayısı da yayımlandı. Akademik yayın dünyasında görülen disipliner daralmadan kaynaklanan eksiklikleri duyumsayarak yola çıkan dergide sosyal bilimlerin değişik alanlarından makaleler ve değerlendirmeler yer alıyor. Altı ayda bir yayımlanan derginin akademik çalışmalara yeni bir bakış getirecek nitelikte olmasına özen gösteriliyor.
İnsana ve topluma dair problemleri birbiriyle ilişkili bir biçimde ele alan özgün ve eleştirel çalışmaları yayımlamayı kendisine ilke edinen İnsan ve Toplum dergisinin ikinci sayısında da sosyal, beşeri ve dini bilimler alanında yapılan çalışmalar yer alıyor.
Lütfi Sunar, sosyolojinin iki kurucu isminin şarkiyatçılıkla ilişkisini ele alıyor. “Klasik Sosyolojinin Şarkiyatçı Kay¬nakları: Marx ve Weber’in Karşılaştırmalı Bir İncelemesi” başlıklı ma¬kalede Şarkiyatçılığın temelde modern toplum incelemesine kay¬naklık ettiği tezini, Marx ve Weber’in eserleri çerçevesinde karşılaştır¬malı olarak ele alıyor. Osman Demir ise “Doktor Abdullah Cevdet’te Din Algısı” isim¬li makalesinde, Abdullah Cevdet’in dini materyeliz¬me indirgeyen ve dinî esaslar üzerinde yıkıcı etkiler meydana getiren bakışını ele almaktadır. Gökhan Umut, “2001 Sonrasın¬da Türkiye Ekonomisinde Büyüme ve İstihdam” isimli çalışmasında, 2001 yılından sonra Türkiye ekonomisinin kazandığı büyüme ivme¬si ile iktisat teorilerinde belirtildiğinin aksine işsizlik oranın düşürül¬mesine yönelik pozitif bir etkisinin olmadığını tartışmaktadır. Yalçın Çetinkaya ise “Mevlevîlikte Müzik Felsefesi: Mesnevî’de Aşk, Mûsikî, Ney” isimli makalede, Mevlevilikte sema ve musiki arasındaki ilişkiyi irdeliyor. Yine musiki alanından başka bir makalede Zeynep Yıldız, 14. yüzyılda Hasan Kâşânî tarafından yazılmış Kenzü’t-Tuhaf isimli Farsça musiki risalesi üzerinden dönemin musiki anlayışı, nazariyatı ve sazları konusu tartı¬şılmaktadır. Halil Aldemir, “İhtilaf Çözümleme Yöntemi Olarak Mübâdele” başlıklı makalesinde, konunun temel kavramları olan ihtilaf ve mübadele kavramlarını yalnızca sözlük manaları çerçevesinde ele almayıp bu kavramla¬rı, tarihî ve dinî perspektifleriyle yorumlanmaktadır.
Özgün makalelerin yanı sıra akademik paylaşım ve gelişimin ilk şartı olan eleştiri kültürünü yerleştirmek amacıyla İnsan ve Toplum’un sayfalarında çok sayıda değerlendirmeye de yer veriliyor. Bu değerlendirmelerde özellikle Türkiye’de telif edilen eserlerin değerlendirilmesi önemsenmektedir. Böylece birbirini dikkate alarak geliştiren bir akademik muhitin meydana çıkacağı ümit edilmektedir. Derginin bu sayısında çok sayıda güncel akademik çalışma alanın uzmanları tarafından değerlendiriliyor.
İnsan ve Toplum’un yayın kurulu bir sonraki sayısı Mayıs ayında çıkacak derginin nitelikli çalışmalara kapı aralamasını ümid ettiklerini dile getiriyorlar. Dergiye www.insanvetoplum.org adresinden ücretsiz üye olunup, takip edilebilir.
Temrin Dergisi Mart ayında 47. Sayısıyla Karşımızda
Aylık olarak yayınlanan Kültür ve Edebiyat Dergisi Temrin’de bu ay Barış Ağır’ın çevirisiyle Donald Hawes’in ‘Niçin Dickens Okuruz?’ başlıklı yazısı güzel bir fotoğraf ile kapağa taşınmış. Ali Kurt’un ‘1950 sonrası Türk Romanı’ incelemesi, Nazan Özen ‘Kar’ başlıklı yazısı ve Ayşenur Gülsüm Tuna ile İsa İlkay Karabaşoğlu’nun Derviş Zaim ile yaptıkları söyleşinin yanı sıra dergide yer alan şiirler tam da ilkbahar gelmişken içini daha da ısıtacak.
Temrin Dergisi’nin okuyucularıyla karşılaşmasının 47.’sinde okuyucularına şöyle sesleniyor:
Ülke insanı, çeyrek asırdır sürekli ve hızlı bir değişim sürecinden geçiyor. Son on senedir bu süreç, zihinsel bir değişime evrilmeye başladı. Dünyadaki değişimin bu evrilmede büyük etkisi var. Mevlana’nın pergel metaforu bu değişimde önemli bir yer tutuyor. Bir ayağımız dünyayı gezerken diğer ayağımız sabit bir yerde durmalı. Çünkü pergelin iki ayağı birden hareket ederse, ortaya şekil çıkmaz. Gezen ayak, evrensel değerlerdir, sabit ayak ise kendi değerlerimizdir. Bu aynı zamanda şu anlama geliyor: Kendimiz kalarak değişmek… Bu zihinsel değişimin dergiciliğe yansımaları henüz belli ve sınırlı bir düzeyde oluyor. Dünyadaki ve ülkemizdeki değişimi edebiyat dergilerinin büyük çoğunluğunun okuyamadığını söylememiz gerekiyor. Dergiler ne yapıyorlar veya dergilerin ne yapması bekleniyor? Demek istediğimiz şu: Yarım asır önce çıkan dergilerin konseptleri ile günümüzde çıkan birçok dergi bulmak mümkün… Ya ayakları yere basmıyor ya da elindekileri iki kapak arasına sıkıştırıyorlar. Yeni çıkan bir derginin büyük laflar yaparak çıkması, bu geleneğin bir tezahürüdür. Oysa edebiyat mezarlığı, bu tür büyük laflarla çıkan körpe dergilerle doludur. Onların mezar taşlarına bakınca insanın Yunus gibi “yanar içim göynür özüm” diyesi geliyor. Eldekileri iki kapak arasına sıkıştırıp okura servis yapmanın zamanı da geçti; en azından bu anlayış taşra dergiciliğinde kaldı. Dergilerin en büyük çıkmazlarından biri de bir ekip yetiştirememesi… Ekip yetiştirmek için ekiple hareket etmek gerekir. Çoğunluğu “hanedan dergisi” olan böyle bir ortamda nasıl ekip yetişsin? Ayrıca bu ekibi kim yetiştirecek? Herkes kendisi gol atmak istiyor. Defansı önemseyen yok. Teknik direktörlük zaten hak getire… “El âlemin avutamadığını ben mi avutacağım, oturur iki satır bir şey yazarım.” zihniyeti hâkim… Bir dergi birkaç sayıda bir dosya yapmıyorsa, yılda bir özel sayı yayınlamıyorsa, yeni kalemlere sayfalarını açmıyorsa sadece ahbap çavuş ilişkisiyle gurur duyabilir. Günümüz dergiciliğinin ve edebiyatının, edebiyat kanonlarına hiç ama hiç ihtiyacı yok. Temrin, bütün bu olan bitenlerin dışında kalmasını bildiği için önemseniyor. Bu sayıdaki isimler ve oylumlu yazılar bunun bir göstergesidir. Cemre toprağa da düştü. Gayri ısınma vakti. Elinizdeki sayının yazıları bu görevi hakkıyla yerine getirecek. Hele şiirler! Onlar bahar esintisini ruhlarınızda bütün varlığıyla hissettirecekler.
Ay Vakti 137. Sayısıyla Karşımızda
Ay vakti dergisi 137. sayısıyla ve dopdolu içeriğiyle yine karşımızda. Uzun soluklu bir yayın periyodu izleyen dergi kalıcı yazılarıyla tam bir edebiyat arşivi.
Ay vakti durmadan yoluna revan olanların, aşk ile sabır ile kanatlanıp pervaz edenlerin dergisi. Baharı karşılayan bir kapakla okuyucunun karşısına çıkan Ay Vakti sanal âlemin edebiyat üzerinde ki olumsuz etkilerini eleştirerek başlıyor. İnternet üzerinden yapılan edebi faaliyetlerin bir disipline ihtiyaç duyduğunu belirtiyor.
Şiraze “saklı mektuplarda” edebiyat bahçesinden derlediği gümüş kanatlı kelimelerle sesleniyor bize. Onun kalemi hüznün heykelini yontuyor sevincin bahçesinde. Nurullah Genç “iktidar türküleri “isimli şiiriyle vefanın ve unutulmayanların şirini haykırıyor dünyaya. Samimiyetin solmayan çiçeklerini derleyip getiriyor şu kış gününde.
Özcan Ünlü “özgür ceset” isimli şiirinde bir çocuğun gözlerine yansıyan ölümü ve yansımalarını anlatan mısralarla sesleniyor bize.
Recep Garip” Ruhun Dirilişi’nden Gün Saati’ne “isimli incelemesinde Üstat Sezai Karakoç’un diriliş isimli bestesinin notalarını okuyucuya aktararak, ruhumuzun saatini bir diriliş gününün saatine kuruyor.
Necmettin Evci ” hiç yoktan trajedi” isimli öyküsüyle hayatın içinden tam kalbimizin içinden derlediği kelimeleri sunuyor.
Reşit Güngör Kalkan “icat çıkarma” isimli denemesiyle ve kendi nev-i şahsına münhasır bir dille düşünmeye ve düşündürmeye devam ediyor.
Ahmet Kaya”münacaat” isimli şiirinde bizi sahte gündemlerin koynundan asıl gündeme zamanlar ve mekânlar üstünün kapısına götürüyor.
Şeref Akbaba” yumoş” isimli şiirinde bize merhamet ırmağından çağlayan bir çağlayanı getiriyor. Bir sokak kedisinin ıslanmış kirli tüylerinden bize hayatı sorgulatıyor.
Mehmet Baş” bilimsel iktidar ve aydınlar üzerine “isimli denemesinde bilimin ve aydınların masum olmayan yüzünü anlatıyor.
Ayla Coşkun Ceren”şimşir kaşık”isimli öyküsüyle bizi emeğin ve ekmeğin meydanına ve yanımızda olduğu halde fark etmediğimiz hayatlara götürüyor.
Onur Akbaş ”ve bir bahar günü doğdun sen” isimli denemesiyle bizi baharın kalbine giden bir yolculuğa çıkarıyor.
Senem Gezeroğlu “Vakit geç/tir,Düş/erk” isimli denemesinde; iğneyle kuyu kazan bir madenci titizliğiyle sesleniyor. Ve bir kelimenin kaç anlama gelebileceğini öğreniyoruz.
Yavuz Ertürk “buluşma” isimli şiirinde bir iç hesaplaşmanın masasından sesleniyor okuyucuya. Kendi kendimizle oturup konuşmaya ne kadar ihtiyacımız olduğunu anlıyoruz.
Berrin Sönmez “hamsin günleri “isimli denemesiyle bizi haksızlıklara karşı çıkmaya ve zorluklar karşısında yılmamaya çağırıyor. Bize hesap gününü hatırlatıyor.
Salih Uçak” bir roman kuramcısı olarak Orhan Pamuk” isimli incelemesinde bir roman yazarı olan Orhan Pamuk’u farklı bir yönüyle ele alarak roman kuramcısı Orhan Pamuk’u inceliyor.
Ömer Noyan “baharı beklemek” isimli denemede şiir tadında ve hüzün dolu bir yazıyla karşımızda.
Nurşah Karaca “elif gibi değil ,vav gibi” isimli öyküsüyle gariban rızanın doğumundan ölününe Allaha vasıl oluşunu anlatıyor.
Esra Ekinci “yağmur yürekli”isimli denemesiyle hüzünlü bir ikindiden sesleniyor.
İsa Karaaslan “kışbahar hüzün” isimli denemesinde duygu yüklü bulutlar gibi yağıyor şehrin üstüne.
Necip Fazıl Akkoç “gün gülü” isimli şiiriyle kelimeleri bir kılıç gibi çekip kalbin hisarlarını kuşatıyor.
Ayça Engin “mısra için” isimli şiirinde can mısrasını yazan kalemin şiirini yazıyor. Bir mısra için çöllere düşen şairleri çağırıyor soframıza.
Yavuz Ertürk” güzün son konuğunu karşılama “isimli kitap tanıtımında Reşit Güngör Kalkan’ın son kitabını tanıtıyor.
Dr.Ersoy Kutluk “muahhire ve müellifi “isimli kitap tanıtım yazısında “Mukaddime’den Muahhire’ye: Modern Dünya’nın, Ulus-Devlet’in, Din’in ve Milliyetçiliklerin Ekonomi, Kültür ve Siyaset Atlası” adlı eseri tanıtıyor.
On5yirmi5.com