Bizim klasiğimiz: Bostan ve Gülistan

Kitap
Prof. Dr. Hicabi Kırlangıç, Fars edebiyatının kadim isimlerinden Sadî Şirazî’nin iki klasik eseri, Bostan ve Gülistan’ı titiz bir çalışma ve yetkin bir dille yeniden çevirdi. A...
EMOJİLE

Prof. Dr. Hicabi Kırlangıç, Fars edebiyatının kadim isimlerinden Sadî Şirazî’nin iki klasik eseri, Bostan ve Gülistan’ı titiz bir çalışma ve yetkin bir dille yeniden çevirdi. Aynı zamanda şair olan Hicabi Kırlangıç ile Bostan ve Gülistan’ın Türkçedeki macerasını ve eskimez oluşunun sırlarını konuştuk.
 

Bostan ve Gülistan’ın Türkçedeki tarihi yolculuğu ile başlayalım… Sanırım Türkçeye Mesnevi’den sonra en çok çevrilen kitaplar bunlar, ilk kez kim tarafından, ne zaman çevrildi?

Bostan ve Gülistan, Osmanlı coğrafyasında en çok okunan klasiklerdendir. Sadece okunmakla kalmayıp ders kitabı olarak da yararlanılmıştır bu eserlerden. Osmanlı dönemindeki tercümeler belki dikkate değer değildir, çünkü bu iki kitabın aslını okuma geleneği yaygındı ve mektep medrese görenler, özellikle asıl okuyucu kitlesini oluşturanlar, bu eserleri aslından okuyacak kadar Farsçaya vâkıftılar. Bu durum Cumhuriyet döneminde de, belki 1950’li, 60’lı yıllara kadar kısmen devam etmiştir. Bu nedenle tercümeler büyük bir ihtiyaç olmamıştır. Fakat bunun yerine, bu eserlerin, tabii ki Mesnevi ve Hâfız divanı gibi diğer büyük eserlerin de anlaşılması için şerh faaliyetlerine girişilmiştir. Bu tür eserleri aslından okuyan okuyucular, bazı hususları tam olarak anlamakta sorunlar yaşadıklarından şerhlere ihtiyaç olmuştur ve bugün de bu ihtiyaç duyulur. Bu bakımdan şerhler Osmanlı döneminde dikkat çekicidir. Şunu ekleyeyim, en iyi şerhler Türkçe olarak yazılmıştır. Buna örnek olarak Bosnalı Sûdî’nin Bostan, Gülistan ve Hafız divanı şerhlerini zikredelim. Ne yazık ki bu büyük şerhler harf değişikliğinden sonra yeniden basılmamıştır. Unutmadan belirteyim, Osmanlı’da Gülistan’ın ilk Türkçe tercümesi, 15. asırda Kadı Manyasoğlu Mahmud tarafından yapılmıştır. Bostan’ın ilk tercümesi ise 14. yüzyılda Mesud b. Ahmed tarafından… Bu tercüme tam değil, seçme şeklindedir. Ondan sonra iki eser, özellikle Gülistan, tercüme edilmeye devam etmiştir. Cumhuriyet dönemindeyse tercümeler bir ihtiyaç haline geldi. Bunun sonucunda ilk dikkat çeken tercüme Kilisli Rıfat Bilge’nin Bostan ve Gülistan tercümesidir. En iyi tercümeler ise kanaatimce Hikmet İlaydın’ın tercümeleridir.

Günümüz Türkiye’sinde de daha çok seçme biçiminde çeviriler yapılmakta ve edebi değerinden çok başka türlü kaygılar güdülmektedir. Siz bu iki önemli kitabı, edebi değerlerini de gözeterek Farsçadan Türkçeye çevirdiniz. Dünü ve bugünü itibarıyla Bostan ve Gülistan’ın Türk okuru için karşılığı nedir?

Bostan ve Gülistan yazılalı asırlar geçmiş, dünya değişmiş, toplumlar değişmiş. Bunlar göz ardı edilemez elbette. Ancak bu eserlerde eskimeyen bir hikmet, insanlığın, özellikle de Müslümanlığın büyük bir birikimi var. Tabii, eski dönemlere ait olup bugün itibarı kalmamış bazı kabuller de yok değil bu eserlerde. Bütün bunlarla birlikte bunlar eskimeyen eserlerdir. Eski okuyucu bu eserlerde kendi içinde bulunduğu toplumu ve dünyayı daha somut olarak bulabilirdi. Bugünse bu eserlerden bugünkü dünyada yararlanmak için okuyucunun daha bilinçli olması, daha önce somut anlamlar taşıyan bazı ibareleri imgesel alması gerekiyor.

Sadi’yi bu kitapları yazmaya iten özel bir sebep var mı, kitapların yazılışlarına dair neler söylemek istersiniz?

Sadî, çok seyahat etmiş, çok uzun yaşamış bir bilge. Bu eserler, onun hayatının son döneminin ürünleri. Çok okumuş, çok gezmiş ve tecrübe biriktirmiş bu bilge, hayatının son dönemini kısmen münzevi olarak kendi oluşturduğu zaviyede geçirmiştir. Bu birikimlerini insanlara aktarmak istemiştir. Kitaplarının baş taraflarında telif sebebine ilişkin bölümler vardır. Buralarda da açıklamış. Hem birikimlerini insanların istifadesine sunmak, hem de şiir ve nesirdeki gücünü bir kez daha ortaya koymak… Ayrıca sanırım dostlarının teşviki de etkendir. Bu iki eser, daha Sadî’nin sağlığında şöhrete ulaşmıştır.

Bu iki kitap handiyse Türk edebiyatının klasikleri içinde yer alacak kadar bize de yakın duruyor, bunu nasıl anlamak lazım?

Çünkü bu bizim kültürümüzün ürünü. Kadim kültürümüzün üç büyük dili var: Arapça, Farsça ve Türkçe. Önem kazanma sırası da benim sıraladığım gibi. Yani Arapça vazgeçilmez dil. Dini onunla anlıyoruz, büyük İslam milleti arasında iletişimi onunla sağlıyoruz. Sonra devreye Farsça ve Türkçe giriyor. Türkçe biraz daha sonra önemli dillerden biri haline geliyor. Özellikle Osmanlı devletinin ve yazar ve şairlerinin bu konuda hizmetleri büyüktür. Bu üç dilden hangisiyle yazılırsa yazılsın, büyük eserler, bütün Müslümanların ortak hazinesidir. Müslüman olmayanlar da bu hazinelerden yararlanmışlardır tabii.

Bostan’ın ‘manzum’ bir eser olduğunu biliyoruz; fakat hep mensur çevirileriyle karşılaşıyoruz. Sizin çeviriniz de düzyazı, niçin böyle bir tasarrufta bulundunuz?

Bostan manzum bir eser, bir mesnevi. Mesnevi, bildiğiniz gibi, aynı vezne sahip ve birbiriyle kafiyeli beyitlerden oluşuyor. Beyitler arasında vezin bağı yok. Beyitleri birbirine bağlayan sadece vezin ve konu. Bu bir özgürlük veriyor şaire. Uzun soluklu şiirler için mesnevi çok elverişli bir nazım şekli. Bostan bu yüzden mesnevi tarzında yazılmış. Nitekim Mevlânâ’nın Mesnevi’si de manzum. Tercümede amaç okuyucunun daha net bir metin okuması olunca düzyazı daha çok tercih ediliyor. Mesneviler, gazel ve kaside gibi diğer nazım şekillerine oranla genellikle şiir yönü daha zayıf manzumelerdir.

Bu bakımdan mesnevilerde şiir ön planda değildir. Neticede de düz yazıyla çevirmek çok sakınca oluşturmuyor. Bir yeni manzum tercüme denemesi var Bostan’ın. Naci Tokmak hocamız çevirmiş. Tabii serbest nazımla. Artık aruzla veya hece vezniyle bir tercüme peşinde olmamak gerek zaten. Ama söz konusu tercümede şiirsellik tam aktarılmış mı, bunu söyleyemem. Zor bir iş bu. Bendeniz, Bostan’ı bir düzyazıyla çevirdim, ama şiirsel bir dil oluşturmaya özen gösterdim. Bunu yaparken metne fazladan kelime ekleme gibi bir yanlış yola girmedim, eksiltme de yapmadım. Her beyti, yani iki mısradan oluşan takımı bir veya iki cümle halinde tercüme edip asıl metindeki gibi bir birim olarak aldım. Bir bakıma mensur şiir oldu benim tercüme. Bostan hakkında şimdiye dek yapılmış çevirilere bakınca şunu söylemem lazım. Tercümelerin nesir bile olsa nazma şiire yaklaştırılması gerekiyor.

Bostan ve Gülistan, Kapı Yayınları

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1335249&title=bostan-ve-gulistan-eskimez