Haber: Selim Sebilci
Türk Edebiyat Tarihi’ne "Bayrak Şairi" olarak adını yazdıran Arif Nihat Asya, 7 Şubat 1904 tarihinde İstanbul- Çatalca’da dünyaya geldi. Babası Tokatlı Zîver Efendi, annesi Tırnovalı Fatma Hanımdır. Daha 7 günlük iken babasını kaybetti. Annesi bir subayla evlenerek Filistin’e gittiğinde küçük Arif Nihat henüz 3 yaşındaydı. Dedesinin yanında kalan Arif’i halası okutmak için İstanbul’a getirdi. Ortaokul’u İstanbul’da okudu. Bolu ve Kastamonu da devam eden lise eğitiminden sonra, 1928 yılında İstanbul Yüksek Öğretim Okulu Edebiyat Bölümü’nden (Darül Muallimin-i Aliye) mezun oldu.
Milli Mücadele Dönemi’nde Ankara’da bulundu. Bu dönem onun şiire başladığı, Türklük ve vatan aşkı ile şiirler kaleme aldığı yıllardır. Adana, Malatya, Edirne, Tarsus, Ankara ve Kıbrıs’taki liselerde Edebiyat öğretmenliği ve idarecilik yaptı. İlk tayin edildiği yer olan Adana’da 14 yıl hizmet etti.1942 yılında Malatya Lisesine müdür olarak tayin oldu. Devrin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali YÜCEL ile yaptığı bir münakaşa yüzünden müdürlük görevinden ayrıldı.
1950 yılında Adanalıların ısrarıyla Demokrat Parti’den Seyhan Milletvekili oldu. Bir dönem Milletvekilliği yaptı. Milletvekilliğinden sonra tekrar öğretmenliğe döndü. 1954 yılında Eskişehir Lisesinde, 1955 yılında Ankara Gazi Lisesinde Edebiyat Öğretmenliği yaptı.1959 yılında eşi Servet ASYA ile birlikte Kıbrıs Lefkoşe Türk Lisesinde görev aldı. Kıbrıs’ta kaldığı sürece, yalnız öğretmenleri değil, Kıbrıs halkını milli dava konusunda bilinçlendirmeye gayret etti. 1961 yılında yurda döndü. Ankara Gazi Lisesi Edebiyat öğretmeni iken 1962’de emekliye ayrıldı. İstanbul’a döndü.
Edebiyatımızda “Bayrak” şairi olarak tanınan Asya, Bayrak şiirini Adana’nın kurtuluş günü olan bir “5 Ocak”ın heyecanı ile yazdı. Ne garip bir tevafuktur ki yine bir 5 Ocak tarihinde 1975 yılının 5 Ocak’ında Ankara’da hayata gözlerini yumdu.
Yeni İstanbul ve Babıali’de Sabah gibi birçok dergi ve gazetelerde yazılar yazdı. Aruzla başladığı şiirde rubailer, gazeller yazdı. Özellikle rubailere büyük önem verdi. Rubailerden oluşan 5 ayrı kitap yayınlamıştır ki Rubai denince Ömer Hayyam ve Yahya Kemal’le birlikte rubai şairi olarak tarihteki yerini almıştır. Asaf Halet Çelebi gibi çok zor beğenir bir şair, onun rubailerinden hayranlık ve sitayişle bahseder.
Şiire aruzla ve rubaiyle başlayan şair yurdun güzelliklerini, doğasını anlatan, kimi zaman yergici ama Türklüğü yücelten şiirleriyle gönüllerde taht kurmuştur. Şiirlerinde hece, arûz ve serbest tüm vezinleri kullanan Arif Nihat, nazmın her tür ve şekliyle eserler vermiş devasa bir sanatçıdır. Fikrin ağır bastığı şiirlerinde milliyetçilik konusu her zaman baş köşededir. Çok renkli ve değişik biçimli şiirler yazan Asya, son şiirlerinde mistisizme yönelmiş, bu alanda da özgün rengiyle at koşturmuştur. Şiirinde daima bir yenilenme ve yenileşme çabası içinde olan Asya özgür ruhunu yansıttığı bol renkli bir şiir dünyası kurabilmiş ender sanatçılarımızdandır.
Güzel ve zarif benzetmelerin yanı sıra, keskin zekâsının, şakacı mizâcının ürünü olan nükteleri, hicivleri, kelime oyunları onun aşkın üslûbunu tamamlar. Tarihimizin şanlı sayfalarını şiirleştiren şair, Rubai türünün yeni Türk edebiyatında da yer almasını sağlar. Nasıl ki vatan denince akla Namık Kemal geliyorsa Bayrak denince yediden yetmişe herkes Arif Nihat ASYA adını size fısıldayacaktır. Vatan ve Bayrak mefhumu onun mısralarında en usta anlatıcısını bulmuştur.
Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü!
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder…
Gölgende bana da, bana da yer ver !
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
Yurda ay yıldızın ışığı yeter
Arif Nihat ASYA Türkiye Cumhuriyetinin yetiştirdiği, örnek Cumhuriyet öğretmenidir. Hiç bitmeyen enerjisiyle, bir volkan gibi içinden yükselen milliyetçiliği ve yurtseverliğiyle, engin kültür birikimi ve Allah vergisi şiiriyle, ülkesi için taşıdığı milli hassasiyetleriyle, değeri yeterince anlaşılamamış "koca bir çınar”dır.
Arif Nihat ASYA her şeyden önce ömrünü, sadece öğrencilerine değil, milletin hepsini eğitmeye harcayan bir adanmıştır.Arif Nihat ASYA ki; belki de hiçbir milletin bayrağına nasip olmamış bir şiirle, Türk Milletinin ve onun bayrağının şanını sonsuza kadar ilan etmiştir. Ömrünün her anında "Türk Milleti ve Bayrağı"nın nasıl sevilmesi gerektiğini tüm heybetiyle haykırır.
O’nun gür sesini Adana’dan Edirne’ye vatanın her köşesinden duyarsınız. Hatta Kıbrıs Türkü’nün haklı davasındaki mücadelesinde, dimdik ayakta kalabilmesinde O’nun o drahşan sesinin payı vardır. Arif Nihat Asya, Türklük ve Türk Dünyası sevdalısıdır. Şiirlerinde bu dünyalardan gözümüze ve gönlümüze sesler getirmeye çalışır. Kimi zaman oradan uzak kalışımızı hüzünlü gurbet edasıyla yansıtır, kimi zaman da oralarda yaşanmış Türk kahramanlıklarını Yahya Kemal havasıyla anamızın ak sütü güzel Türkçemizle anlatır.
Son zamanlarda İstanbul Çatalca Belediyesi kendi beldelerinde yaşamış bu efsane şairin adının ölümsüzleşmesi için 2005 yılından itibaren Arif Nihat ASYA’yı Anma töreni ve çeşitli yarışmalar düzenlemektedir. İlk yıllarda yalnızca Çatalca sınırları içinde yapılan yarışmaların şimdilerde yurt çapında anılmaya başlandığını da sevinerek ekleyelim.
Özellikle Peygamber S.A.V. efendimiz için yazdığı naatı dikkatlerinize sunalım.
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi,
İki dünyada aziz ümmet; Muhammed ümmetiydi.
Konsun –yine- pervazlara güvercinler,“Hu hu”lara karışsın âminler…
Mübarek akşamdır, gelin ey Fatihalar, Yasinler.
Şimdi seni ananlar, Anıyor ağlar gibi…
Ey yetimler yetimi, Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın, Yoksulların sahibi…
Nerde kaldın ey Resul, Nerde kaldın ey Nebi?
Günler, ne günlerdi, ya Muhammed, Çağlar ne çağlardı:
Daha dünyaya gelmeden Mü’minlerin vardı…
Ve bir gün, ki gaflet Çöller kadardı,
Halime’nin kucağında Abdullah’ın yetimi Amine’nin emaneti ağlardı.
Hatice’nin goncası, Aişe’nin gülüydün.
Ümmetinin gözbebeği Göklerin resulüydün…
Elçi geldin, elçiler gönderdin…
Ruhunu Allah’a, Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.
Biz bu dünyadan nereye göçelim, yâ Muhammed?
Yeryüzünde riyâ, inkâr, hıyanet altın devrini yaşıyor…
Diller, sayfalar, satırlar “Ebu Leheb öldü” diyorlar.
Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed
Ebu Cehil kıt’alar dolaşıyor
ŞİİR KİTAPLARI: Heykeltraş (1924), Yastığımın Rüyası (1930), Ayetler (1936), Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor (1946), Rubaiyyat-ı Arif (1956), Enikli Kapı (1964), Kubbe-i Hadrâ (1956), Kökler ve Dallar (1964), Emzikler (1964), Dualar ve Aminler (1967), Aynalarda Kalan (1969), Kanatlar ve Gagalar (1946), Kıbrıs Rubaileri (1964), Avrupa’dan Rubailer (1971), Kova Burcu (1967), Şiirler (Ahmet Kabaklı derledi, 1971), Bütün Eserleri (1975-1977, Ötüken Yayınları)
DÜZYAZI: Kanatlar ve Gagalar (özdeyişler, 1946) Enikli Kapı (makaleleri, 1964)
Arih Nihat Asya’nın ‘Bayrak’ şiiri
Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü!
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder…
Gölgende bana da, bana da yer ver !
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
Yurda ay yıldızın ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.
Kızıllığında ısındık,
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.
Gölgene sığındık.
Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;
Barışın güvercini, savaşın kartalı…
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen !
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim !
On5yirmi5