Ağustos ayında yeni çıkan kitaplar

Kitap
PINAR YAYINLARI Genlere Müdahale Ve İlahi Kader İlişkisi, Berat Sarıkaya, 14 TL Genetik mühendisliği ve biyoteknolojideki gelişmeler, ilgili oldukları alanlarda yeni yöntem ve bakış açıları ortaya koy...
EMOJİLE

PINAR YAYINLARI

Genlere Müdahale Ve İlahi Kader İlişkisi, Berat Sarıkaya, 14 TL

Genetik mühendisliği ve biyoteknolojideki gelişmeler, ilgili oldukları alanlarda yeni yöntem ve bakış açıları ortaya koyarak, doğrudan ya da dolaylı olarak farklı alanları da etkilemektedir.

Geliştirilen yeni yöntemlerin özellikle insanlarda uygulanması, sosyoloji, psikoloji, antropoloji, tıp ve teoloji gibi bilimlerde bir takım yeni problemler oluşturmaktadır.

Kök hücre araştırmalarında embriyoların kullanılması, implantasyon öncesinde embriyoya yönelik bazı tercih ve tasarruflarda bulunma, insan kopyalama, insanın davranışlarına yönelik gerçekleştirilecek müdahaleler, insanlık onuru ve saygınlığı açısından tartışılmaktadır. Bu yeni gelişmeler, insanların zihinlerinde itikada yönelik bazı sorular oluşturmaktadır.

İnsan Allah’ın koymuş olduğu kanunları değiştirebilir mi? İnsan iradesi ve gücünün sınırları nelerdir? İnsan fıtratına müdahale mümkün müdür? İnsan ömrünü uzatmak mümkün müdür? Genetik olarak meydana getirilen değişiklikler yaratılış kanununa müdahale midir? Bu sorular neticesinde insanlar, geçmişe yönelik itikadi kabullerini gözden geçirme ihtiyacı hissetmeye başlamışlardır. Bu tür kaygıları ortadan kaldırmak için teolojik yaklaşımla bu sorulara cevap arama zarureti ortaya çıkmıştır.

Bu çalışmanın amacı, genetik mühendisliği ve buna bağlı disiplinlerde canlılara ve özellikle insana uygulanan ve uygulanması hedeflenen yeni yöntem ve tekniklerin, teolojik açıdan ne tür problemler oluşturduğunu tespit etmektir.

ÖTÜKEN YAYINEVİ

Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, Mehmet Eröz,  26 TL

Türkiye’de Alevîlik-Bektaşilik adlı kitabımızın (bütün eksikliklerine rağmen), kanayan bir yaraya merhem olacağını umuyoruz. Sünnî Türklerle, Alevî-Bektaşi Türklerin birbirini sevmesine, kaynaşmasına, bu eserin ufak bir yardımı dokunursa, kendimizi bahtiyar sayacağız. Bazı yanlış ve asılsız inanç sahiplerine, ahlâk bakımından çok dürüst olan Alevî-Bektaşilerin Türk Milletinin ve İslam Ümmetinin bir parçası olduklarını anlatabildiysek, ne mutlu bize…

60’lılardan Vatan Kurtarma Hikâyeleri, Kolektif, 40 TL

Acar Okan, Ahmet İyioldu, Cezmi Bayram, Mustafa Kahramanyol, Namık Kemal Zeybek, Nuri Gürgür, Şerafettin Yılmaz ve Yücel Hacaloğlu; onlar 60’lı yılların başlarında, üniversite yıllarında bir araya gelmişlerdi. Yaşları birbirine yakındı. Buluştukları ortak paydaları Türk milliyetçiliğiydi. Aynı fikirleri ve duyguları paylaşıyorlar, benzer rüyalar görüyorlardı. Ülkemize ve milletimize hizmet heyecanı taşıyorlar, bunun mücadelesini vermek istiyorlardı. Her yönüyle kendi eserleri olan bir kuruluşun, Üniversiteliler Kültür Derneği’nin çatısı altında bu maksatla çalışmaya başladılar.

Fakültelerini bitirip hayata atıldıktan sonra üniversiteden siyasete, bürokrasiden ticarete ve sivil toplum kuruluşlarına kadar değişik yerlerde, makamlarda bulundular; önemli görevler, sorumluluklar üstlendiler. Aradan geçen yarım yüzyıl boyunca nerede bulunurlarsa bulunsunlar, yola çıkarken benimsedikleri fikri çizgilerini, hizmet heyecanlarını ve dostluklarını korudular. Türk milliyetçiliği ülküsüne hizmet etmenin onurunu, hazzını duydular. Hikâyeleri bir bakıma siyasi, sosyal ve ideolojik önemli olayların yaşandığı Türkiye’nin son yarım asrının aynasıdır.

Aralarından ebedi âleme intikal edenler de oldu. Bu sebeple bazı boşluklar bulunsa bile, milliyetçi camianın bir neslini yakından tanımak ve bazı olayların arka plânını öğrenmek bakımından bu kitapta yazılanların ilgi göreceğini, yararlı olacağını düşünüyoruz.

İZ YAYINCILIK

İhtiyar Balıkçı, Ernest Hemingway, 4 TL

Sandalıyla balıkçılık yapan Santiago, seksen dört gündür bir tane bile büyük balık avlayamamıştı.  Diğer balıkçıların kendisiyle alay etmesine aldırmayan Santiago, havanın açılmasını bekliyordu. Denize alabildiğine açılmak ve avlayamadığı günlerin acısını çıkarmak istiyordu.

Bir zamanlar kendisine yardım eden küçük Manolin’in yardımı ile kayığını denize indirdi ve alabildiğine açılarak oltalarını denize attı. Baş tarafta titreyen oltasını çektiğinde 5 kiloluk bir orkinosun oltanın ucunda olduğunu gördü. Kendi kendine “İyi yem olur” diye düşündü. Bugün seksen beşinci gündü. Mutlaka büyük bir balık yakalaması lazımdı.

İhtiyar Balıkçı, Ernest Hemingway’in Nobel Edebiyat Ödüllü eseri. Hemingway bu hikâyeyi Küba’da yazmıştır ve hikâyenin başkahramanı Kübalı bir balıkçı olan Santiago’dur. Hikâye yaşlı Santiago’nun büyük bir balığı avlamasını ve onu limana getirinceye kadar 5 gün boyunca süren zorlu mücadelesini anlatır.

Siyer Yayınları

Son Peygamber Hz. Muhammed (sas)’in Hayatı, Prof. Dr. Kasım ŞULUL, 50 TL

Harran Üniversitesi Temel İslam bilimleri İslam Tarihi Anabilimdalı öğretim görevlisi Prof. Dr. Kasım ŞULUL’un kaleme aldığı Son Peygamber Hz. Muhammedin (sas) Hayatı başlığı ile Siyer Yayınları tarafından16X23,5 cm orta boy ebadında ve 1024 sayfa olarak yayınlanan hacimli eser, son yıllarda ülkemizde oldukça revaç bulan Siyer alanında kaleme alınmış telif eserler kategorisi bağlamında önemli bir boşluğu doldurmaktadır.

Eser, gerek dil ve anlatım uslûbu açısından ki bu husus, özellikle İslami ilimler alanında yayınlanmış tercüme ve telif eserler sözkonusu olduğunda okuyucu tarafından eserin anlaşılması bağlamında önemli bir engel teşkil etmektedir-, gerekse de ele aldığı konuların oldukça titiz bir akademik hassasiyet içerisinde mümkün olduğu ölçüde birincil kaynaklar referans gösterilerek kronolojik bir sistem içerisinde ilgili yerlere yerleştirilmiş detaylı harita, kroki ve resimlerle de zenginleştirilmiş olması, bunun yanısıra kitabın sonuna eklenmiş olan ve okuyucunun eserden azami ölçüde faydalanmasını da sağlayan Siyer Terimleri ve Özel İsimler Karma Sözlüğü ve Peygamber devri kabilelerin şemalarının da yer aldığı ek kısımlar ve kapsamlı indeksi ile nitelikli bir çalışma olarak göze çarpmaktadır.

Siyerin Araştırmalarına Dair başlığıyla, önemli ve çoğu zaman da siyer sözkonusu olduğunda göz ardı edilen bir takım teknik bilgilerin hatırlatıldığı Giriş bölümünde, çalışmanın amaç ve yöntemi hakkında bilgiler aktarılırken, bunun yanı sıra siyer ilminin temel kaynakları hakkında farklı okuyucu kitleleri de göz önüne alınarak özet mahiyette bilgiler sunulmuş. Ayrıca sözkonusu giriş bölümünde siyer ilminin İslamî ilimler alındaki yeri ve önemi hakkında bilgiler aktırılırken bir yandan da günümüzde hâlâ tam anlamıyla çerçevesi oluşturulamamış Siyer Metodolojisi üzerine ufuk açıcı bir takım bilgilere de yer verilmiş.

Yetiş Ey Ölüm, Necmettin Şahinler, 8 TL

İnsânın yaratılış gerçeği, “var olan” hiçbir şeyden ilgisini kesmesine izin vermez. İnsân, her şeyin kendisiyle ve kendisinin de her şeyle ilgili olduğu bir varlıktır. Bu nedenle bir başka yaratılış gerçeği olan ölümle o gelmeden çok önce ilgi kuran tek varlık insândır. Her doğum kadar her ölüm de hayatın içindedir.

Ölüm, bizim dar/sınırlı algımızın sandığı gibi bir yokluk ve tükeniş değil, bir oluş ve hayat faaliyetidir. Her ölüm yeni bir doğumun başlangıcıdır veya başka bir ifâde ile ölüm, daha yüce bir doğum için atılmış adımdır.

Ölüm bir yok oluş değil, bir boyut değiştirme olayıdır. Bizler her şeyden önce ölümü bir bitiş, karanlığa ve hiçliğe geçiş olarak görmek gibi bir yanılsama içerisindeyiz. Oysaki ölüm her gün farkında olmadan parça olaylar hâlinde yüzlercesini yaşadığımız bir oluşun biraz daha fark edilir şeklinden başka bir şey değildir. Hangi mekân ve zaman insânı yutup eritebilir ki yok olmaktan söz edelim?

Çamura karışmış bir çekirdeğin bile kaybolmasına izin vermeyen bir fıtrat düzeni, özünde evrene sığmayan özlem ve aydınlıkları taşıyan insânın yutulup yok edilmesine nasıl seyirci kalır? İnsân yok olmak için değil, üç boyutlu dünyâya sığmayan hasret ve arzularına yeni koşu alanları bulmak için bu dünyâdan ayrılmaktadır.

Ölmek, Rûh’un beden bağından/kaydından çözülmesi/kurtulmasıdır. Ölen için kaybolma yoktur ve ölmek, bir daha karanlığa düşmemektir. O halde tek başına ölüm ne korkutmalı ne de sevindirmelidir. Önemli olan, bu dünyâdaki yaşantımızın öte yandaki sonuçlarıdır. Bu nedenle “Ölümden değil, ölümü izleyen dönemden korkmak” daha önemlidir. Üstelik bu gelişmeler olumlu da olsa olumsuz da olsa bir daha geri dönme imkânımız olmayacaktır.

OTONOM YAYINCILIK

Heidegger Paris’te, Fransızların Heidegger Okuması, Der: Sadık Erol Er, 33 TL

Fransa’da Heidegger felsefesinin alımlanışı, I. Dünya Savaşı’nın gölgesinde yetişen ve daha sonra geleneksel Fransız felsefesine yüz çevirerek, yabancı entelektüeller aracılığıyla Almanya’dan ithal edilen felsefi düşüncenin yeni ve farklı yapısına yönelen bir neslin –bir grup entelektüelin (Raymond Aron, Jean-Paul Sartre, Maurice Merleau-Ponty, Jean Beaufret vd.)- hikâyesidir. “1933 nesli” olarak adlandırılan bu genç Fransız entelektüellerin yanı sıra 1950’lerden sonra Heidegger’i ilginç bir şekilde “farklı sapakların kesiştiği bir kavşak” noktası olarak gören postyapısalcı filozoflar (Gilles Deleuze, Michel Foucault, Jacques Derrida), niçin Heidegger felsefesine yöneldiler? Ve niçin bu felsefeyi coşkuyla alımladılar?

Paris Üçlemesi’nin (Nietzsche-Heidegger-Hegel) ikinci ayağını oluşturan Heidegger Paris’te, bu sorulara alternatif cevaplar bulmanın ötesinde Heidegger’i “zenginleştiren” yeniden okuma stratejileriyle gerçek bir okuma şöleni sunmaktadır.

KOYU KİTAP

Turnalar Sıcak İklimlere Göçüyordu, Hacer Yeni, 15 TL

‘Kafesler içinde ölüyoruz, çünkü hep kafesler içinde başlıyoruz yaşama. İçimizdeki dünyayı, dünyanın içindeki bizi anlamak için kendimizi yok etmekten, yeniden doğmanın sancısından çok korkuyoruz.”

Hacer Yeni’nin öncekilerden farklı ve üçüncü romanının kahramanı Eda cesur olanlardan. Şehirli ve varlıklı ailesinin imkânlarının, artık bir hapishanenin parmaklıkları olduğunu gördüğü anda kaçıyor. Yolculuk boyunca, arkasında bıraktığı asfaltı görmemek için gözlerini açmadan ilerliyor.

Yine Pessoa’nın dediği gibi, ”Ve nihayet, ne mutlu her şeyden vazgeçene; her şeyden vazgeçtiğine göre elinden hiçbir şeyi alınamayacak olana.” Ulaştığı yerde, gizem, aşk ve ünlü yazar Fernando Pessoa ile yeniden tanışıyor Eda, Hacer Yeni’nin hızlı, artık ustalaşan ve büyülü kaleminde.

Bana Mor Yakışır, Tülay Kızılhan, 10 TL

“Hayatımız; nefes aldığımız bu kısa ama uzun hayatımız. Neleri planlarız, neleri hayat 

bize kendi getirir. Bir amaç uğruna yaşamak, ölmek, öldürmek her zaman saygı duyulacak şeyler midir? Belki de amacın ne olduğuna bağlıdır… ”

Nerede veya kim olursak olalım hayat, bizim istediklerimizle yaşamak zorunda olduklarımızın arasındaki trajediden fazlası değildir.  Mor Bana Yakışır, genç bir doktorun görevleri ve duyguları arasındaki hikayesini ustalıklı bir dille anlatıyor. Okuduğumuz hikayenin nerede geçtiği hiç önemli değil. Leydi Collina’nın duyguları ve Sir Savira’nın savaşı onların öyküsüyle birlikte dünyanın bütün coğrafyalarında ve zamanlarında sona ermeksizin yeniden yaşanıyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş

İstanbul’un 100 Deyimi, Çilem Tercüman, 20 TL

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş., masalların, efsanelerin, tarihi olayların  kaynaklık ettiği, günlük konuşmalarımızda sıklıkla kullandığımız, dilimize zenginlik katan 100 deyimi, ilginç hikayeleri ile birlikte tek kitapta topladı. “İstanbul’un 100 Deyimi” isimli kitap, İstanbul’da yaşanmış olayların, İstanbul’da yaşamış tarihi kişiliklerin konu olduğu deyimlerin anlamlarını ve ortaya çıkış hikâyelerini içeriyor.

 İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Çilem Tercüman tarafından kaleme alınan kitap, kültürel değerlerimiz hakkında ipuçları vermenin yanı sıra Türkçenin güzelliklerini bir kez daha hatırlatıyor.

 Püsküllü Bela, Dingo’nun Ahırı, Divanyolu’nda Fidan Büyütmek, Eşref Saati, Derdini Marko Paşa’ya Anlat, Serçeden Başka Kuş, Zeyrek’ten Başka Yokuş Bilmemek, Üsküdar’da Sabah Oldu, Göksu Testisi Gibi Terlemek, Ayasofya’da Dilenip Sultanahmet’te Sadaka Vermek, Marmara Çırası Gibi Tutuşmak, Mahşer Midillisi, Surre Devesi Gibi Takıp Takıştırmak, Lahanacı-Bamyacı, Vermeyince Mabud neylesin Mahmud, Hafız Paşa Tokatı ve İçerisi Mahmutpaşa Çarşısı kitapta hikâyeleri ile birlikte yer alan deyimlerden bazıları.

DEDALUS KİTAP

Otobiyografi Olarak Kozmos, Atila Ataman, 16 TL

Doğa dendiğinde genellikle boşlukta dönen renkli bir top olarak dünyanın üzerindeki biyolojik örtü kastedilir. Oysa bu anlamıyla doğa yalnızca dünyanın bile yalnızca tek bir görüntüsüdür. Musil, Niteliksiz Adam’ın bir yerinde, yeryüzünün çok uzun zamanlar boyunca frijit, hatta ölü olduğunu, hiç doğurmadığını hatırlatmıştı.

Ben, genellikle, doğa ve evren kelimelerini geçişli kullanmaya eğilim gösteriyorum. Eskiler de, her zaman değil ama birçok kere böyle yapmıştır. Hatta uzay-zamanı hiç icat edememiş olsalar da, dehr (evren ve zaman) gibi ya da rüzgâr veya sæculum (dünya ve dönem) gibi kelimeler kullandıklarında, bir bütün olarak zamanı ve mekânı aynı anda bile ifade edebilirler.

Aslında dönemler ya da döngüler anlamına gelen devran giderek bir bütün olarak kâinatı anlatmaya başlar ve her halükârda sürekli dönmektedir.

Hatta Erigena öyle bir doğadan (natura) söz eder ki, o artık zamandan ve mekândan ve varolanlardan bile fazladır. Esasında zamanı belirten kavramların (dehr, rüzgâr, sæculum, devran) mekâna doğru uzanmasına özellikle oluş ve bozuluş içindeki phusis’i belirten kavramın metafiziğe doğru uzanması eşlik etmektedir. Üstelik çok şaşırtıcı da değildir bu. Eski fizik zaten en başından tuhaftır. Materia prima kesinlikle maddî değildir örneğin. Hareket hareketliliğin ötesinden başladığı gibi madde de tam anlamıyla maddî olmayandan başlar.  

Yine de, yalnızca, boşlukta dönen renkli bir topun üzerindeki biyolojik örtünün uğursuz bir kötüye kullanımı gibi duran bir insanlar âleminin içinde yaşıyoruz. Bağ-ı dehr, evrenin bahçesi, “dünya bahçesi”, bizim için insanlar âleminin bir res publica’sı. İnsanlar âlemiyse genellikle dramatik bir soytarı-soytarı diyalektiği üzerinden işliyor.

Akıl Fikir Yayınları

Birce’nin Günlüğü,  Oğuz Gül,  16 TL

Kitabı okurken, bunu bir erkeğin yazmış olabileceği hiç aklıma gelmedi. İçine daldım. Bir çocuğun yani bebeğin anlatımını yakaladım. Fakat kız bir bebek. Annesini hafif kıskanan bir kız çocuğu, ki doğrudur kızlar annelerini kıskanırlar. Bunları, erkek kaleminin yakalaması harika. Son zamanlarda çıkan kitaplar arasında en beğendiğim kitap diyebilirim, yolunuz açık olsun.

Zeynep Ülker Sülün – Postacı

Oğuz GÜL, gündelik hayatın içinde her şey akıp giderken farkına varamadığımız, bazen unuttuğumuz varlığımızın, çekirdeğimizin sesini bize ne güzel tanıtmış. “BirCE’NİN Günlüğü” bunu güçlü kılmak için de kullandığı sözcük her şeyi ifade etmeye yeterli aslında. Ve her şeyin ondan geldiğini, ona ait olduğumuzu da, bir kere daha “BirCE’NİN Günlüğü” ile seslenmiş. “Şifa Bir Deniz Yıldızıydı, Biz Onu Denize Fırlatacaktık.” Bu sözler romanın yüreğini etkileyici kılmış. Yazarı gibi, koşuştururken, bir çırpıda okuyabileceğimiz özü sevgi dolu bir roman.

Cansaran Kızıltaş – Uzağın Sesi

Oğuz Gerçek ile gerçek üstüyü son derece güzel harmanlayan ve bunu aynı zamanda sade bir dille, akıcı bir üslupla yapan bir yazar. Bu duygu dolu hikayenin yarattığı etki, Oğuz Gül’ün adını bundan böyle sıkça duyacağımızın en büyük alameti…

Tamer Gökçel – Ayna Parçaları

Birce’nin Günlüğü farklı konusu, akıcı, samimi ve sevimli anlatımıyla çoğu zaman yüzünüzde bir tebessümle bazen de ince bir hüzünle okuyacağınız bir kitap. Hayatla birleşik ancak daha hayatın gerçekliğiyle tanışmamış bir canın gözünden, Birce’nin gözünden hayatın sahneleri anlatılırken duygusal bir keşfe hazır olun.

Hürrem Şeyhler – Ateşhan Ejder Mührü

Türk Düşünce Hayatında EROL GÜNGÖR, Cafer Vayni, 21 TL

Kanaatimce

Yirminci yüzyıl Türk düşünce hayatında Ziya Gökalp ne ise; Yirmi birinci yüzyıl Türkiye ve dünyasını anlamak ve yorumlamak için Erol Güngör de odur.

Bu nedenle devletimizi idare edenlerin mutlaka Erol Güngör ve görüşlerine müracaat etmesi gerekli ve zorunludur…

Cafer VAYNİ

AHDE VEFA 1 Manzum Anma Duaları, Ahmet Yüter, 15 TL

“Kürsüden Akademik Sohbetler Platformu” oluşturarak farklı branşlarda uzman, ilim adamı, araştırmacı, gazeteci-yazar ve sanatkâr, toplam 650 aydınımızı 20 yıldır camisinde ağırlayan Ahmet Yüter hoca kurulduğu günden itibaren ESKADER’imizin Babıâli Sohbetleri’nin de vazgeçilmez simalardan biridir.

Elinizdeki kitap Ahmet Yüter Hocamızın yaşayanlara gönlünden koparıp hediye ettiği Manzum Vefa Duaları’dır.

AHDE VEFA 2 Manzum Anma Duaları, Ahmet Yüter, 20 TL

Ahmet Yüter hoca kurulduğu günden itibaren ESKADER’imizin Babıâli Sohbetleri’nin de vazgeçilmez simalardan biridir.

Sohbet programının sonuna doğru, Ahmet Yüter Hoca bizlere Aşr-ı şerif İkram eder ve “Allah’ım” ile başlayan duasını okumaya başlar.

Orada duyacağınız dua öylesine bir dua değildir, anılan kişinin hususiyetleri, hayatının teferruatı araştırıldıktan, eserleri incelendikten, meziyetlerini bulup çıkarıldıktan sonra portresi manzum dua şeklinde kaleme alınmaktadır.

Elinizdeki kitap Ahmet Yüter Hocamızın yaşayanlara gönlünden koparıp hediye ettiği Manzum Vefa Duaları’dır.

Sevda Sözlerinin Kahramanları, Enes Faruk Sevgilioğlu, 8 TL

AŞK

Ne seni bana getirendi aşk

Ne de beni senden götüren

Oysa gönlü kor ateşlere çeviren

Dağları deldiren, güzellikleri dillendiren

Sevmeyi, sevilmeyi öğreten

Kıymet bilip kıymetlendiren

Değil miydi aşk?

Çamlıca Basım Yayın A.Ş

Musul Atabegliği – Zengilerin Son Devri ve Lü’lü’ Ailesi, Yrd. Doç. Dr. Adnan Eskikurt

Irak’ta yaşanan karmaşanın ortasında yer alan Musul’da 1127 yılında kurulan Musul Atabeg Devleti ile ilgili bilinmeyen tarihi gerçekler ilk defa bütün yönleriyle ortaya çıkarıldı.

Yrd. Doç. Dr. Adnan Eskikurt tarafından hazırlanan “Musul Atabegliği – Zengilerin Son Devri ve Lü’lü’ Ailesi” başlıklı kitap Çamlıca Basım Yayın tarafından yayınlandı. Bu devri anlatan ilk kitap olma özelliği taşıyan eserde, Fırat ve Dicle nehirleri arasında yer alan el-Cezîre bölgesinde Irak Selçuklu Sultanı Mahmud Han’a bağlı olarak İmâdeddîn Zengî bin Kasîmüddevle Aksungur tarafından 1127’de kurulan Musul Atabeg Devleti’yle ilgili önemli bilgilere yer veriliyor.

Musul Atabegliği Devleti’ni Ortaçağ’da hüküm süren önemli Türk hanedanlarından Zengîler’in kurduğunu belirten tarihçi-yazar Yrd. Doç. Dr. Adnan Eskikurt, o dönem ile ilgili şu bilgileri veriyor:

“El-Cezîre’de yaklaşık bir buçuk asır kadar devam eden hâkimiyetleri, İmâdeddin Zengî bin Kasîmüddevle Aksungur’un atabeg olarak tayin edildiği 1127 yılında başlamıştır. Irak Selçuklu Sultanı Mahmud b. Muhammed Tapar’ın 1131 yılında vefatından sonra bölge hükümdarları arasında cereyan eden mücadeleler sırasında bölgede hakim bir güç haline gelen Zengî iktidârı, öncelikle el-Cezîre ve Suriye’yi tek bir idare altında birleştirerek Haçlılarla daha üstün bir mücadeleyi hedeflemiştir. Öte yandan, Nûreddin Mahmud bin Birinci İmâdeddin Zengî’nin 1174 yılında vefâtı sonrasında Eyyûbîlerin ilerleyişi bölgenin siyâsî dengesini altüst etmiş; bunun bir sonucu olarak Musul Atabeg Devleti’nin hâkimiyeti Musul ve etrafındaki bazı yörelerle sınırlı kalmıştır.”

Musul’da iktidârın 1233 tarihinde Lü’lü’ ailesine geçmesi ardından başgösteren Moğol istilâları bölge geneli için bir yıkım süreci olmuştur. Onların Aynicâlût Savaşı’na değin Moğollarla uzlaşmacı bir siyâset izlemeleri, bir süre daha otoritelerini muhafaza etmelerini sağlamıştır. Ancak 1262 yılında Musul Atabeg Devleti yaşanan bazı trajedik hadiselerin ardından son bulmuştur.

Emîr Bedreddin Lü’lü’’nün 1259 yılındaki ölümü sonrasında yerine geçen oğulları, Aynicâlût Savaşı sonrası görülen gelişme ve değişmelerin ortaya çıkardığı yeni durumdan istifâde etmek umuduyla taraf değiştirerek Mısır Memlûklu Devleti’ne yöneldiler. Bu gelişme, siyâsî ve ticârî açıdan bir merkez niteliğinde olan Musul’un 1262 yılında İlhânlılar tarafından işgal edilmesine ve bu iktidarın yıkılmasına sebep oldu.

1364–1365 yılında Celâyiroğulları, 1408-1409 yılında Akkoyunlular ve 1516 yılında da Osmanlılar eline geçen atabeg devleti arazisi yani Musul, 1534-1535 tarihinde eyâlet merkezi yapıldı. Musul ve çevresi uzun süren Türk hâkimiyeti boyunca; bilim, kültür ve ticâret merkezi olarak önemini korudu. Yirminci asrın ilk çeyreğinde İngiliz işgaline uğrayıp, 1925 yılında Irak’a bırakıldı.

Yrd. Doç. Dr. Adnan Eskikurt tarafından yerli yabancı kaynaklar titizlikle taranarak hazırlanan kitap Musul Atabeg Devleti’nin hakim olduğu devirin olaylarının yanında bölge coğrafyasına da ışık tutuyor. Anlattığı devir itibariyle sahasında ilk olma özelliği taşıyan eser seçkin kitapçılarda satışa sunuldu.

LABİRENT KİTAP

Bin Gözle Sevdik Birbirimizi, Şebnem Şenyener, 9 TL

“Terörü bana sor beyim, okulundan yetiştim, bilirim. Dağlarda, basılan köylerde, kalabalık masum insanların ortasında patlayan bombalarda, işkencede.

Her çeşidini gördüm. Hiçbiriyle kıyaslanmaz bu.

Siyahın içinde, durunun dibinde, iyice derinde, bilinemeyen, görünmeyen bir başıboşluk var ya, işte o!

Ruhundan vurur adamı. Ölümüne vurur.

Çizdi beni. Bitirdi. Başını öne eğerek bakar. Ateş ateş.

İlk karşılaşmamızda elimi avucuna alıp falımı okuduğunda da aynı bakışla söyledi onu öldüreceğimi.”