Müslüman’ın üç mesele’si: Ribat, irtibat, rabıta

İslam
Yusuf Kaplan’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı… Hakikat, Mekke’de hayat buldu; Medine’de hayat oldu; Medeniyet sürecinde hayat sundu. Şu an, Mekke de, Medine de, medeniyet de y...
EMOJİLE

Yusuf Kaplan’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı…

Hakikat, Mekke’de hayat buldu; Medine’de hayat oldu; Medeniyet sürecinde hayat sundu.

Şu an, Mekke de, Medine de, medeniyet de yok oldu.

Hakikat yolculuğunun yeniden gerçekleştirilmesi, üç meselenin mesele edinilmesi ve hayata geçirilmesiyle mümkün.

Bu yazıda bu üç meseleyi mercek altına alacağım.

ÜMMET: SELÂM/ET YURDU

Ümmet fikri konusunda tastamam zihnî bir körleşmeyle malul Türk entelijansiyası.
“Ümmet”, “her şeyin anası” demektir: Yegâne hakikat, adalet ve selâm/et yurdudur ümmet.

Ümmet bilinci, kişinin, bütün dünyevî yüklerden arınmasını ve sadece hakikatin izini sürmesini mümkün kılan bir başlangıç noktası ve kilometre taşıdır.

Kişi, ümmet bilincine sahip olduktan sonradır ki, mesele sahibi olabilir ve meselesinin hayata geçirilmesi için gerekli mesuliyet’lerle donanabilir. Mesuliyet, kişinin sual sorma kabiliyetlerini geliştirir.

MESELE, MESULİYET VE SUAL

Kişinin, sual sorabilmesi için mesuliyet sahibi olması, mesuliyet sahibi olabilmesi için de bir meselesi olması gerekir.

Meselesi olmayan insanlar, mesuliyet sahibi olamazlar. Mesuliyet sahibi olmayan insanlarsa, sual sormasını bilemezler.

Müslümanın temel meselesi, Rubûbiyet fikrine sahip olabilmektir. Rubûbiyet fikrine, ancak ubûdiyet fikrine ve tatbikine sahip olmakla ulaşılabilir. Ubûdiyet fikrinin gerçeğe dönüşebilmesi ise, ancak hilâfet bilincine sahip olmakla mümkün olabilir.

Özetle… Meselemiz rubûbiyet fikrini, mesuliyetimiz ubudiyet fiilini, sualimiz ise hilâfet mükellefiyetini ve hâl’ini hayata geçirmektir.

RİBAT, İRTİBAT VE RABITA

Rubûbiyet fikri, “ne” sorusuyla; ubûdiyet fiili, “nasıl” sorusuyla; “hilâfet” hâl’i de, “niçin” sorusuyla hayata geçirilebilir.

Rubûbiyet fikri, kişinin hakikat yolculuğuna çıkmasını mümkün kılan muhkem bir ribat hâlidir. Ribat, kişinin Rab’biyle (cc) “doğrudan” bağ kurmasıdır.

Ribat, kişinin yönünü Rabbine çevirmesinin, Rabbinden başka her şeyden yüz çevirmesinin yollarını sonuna kadar açar.

Rab’le kurulan bağ, “doğrudan” olduğu için, doğurgandır. Böylelikle hakikat, kişide 

HAYAT BULUR.

Ribat, kişinin hakikat çağrı’sıyla buluşmasının yol haritasını sunar kişiye. Yolculuk, ribatla başlar böylelikle…

Yolculuğun devam edebilmesi için çağrı’nın çağ’ını kurma yollarını açması gerekir. 

Bunun yolu, kişinin hakikatle bihakkın ve doğrudan irtibata geçmesinden geçer.

Kişinin hakikatle irtibata geçebilmesi, hakikatin kişinin HAYATI OLABİLMESİYLE mümkün olabilir.

Ubûdiyet mesuliyetini yerine getirmesi, kişinin, hakikatle kurduğu bağ’ı, bağlanma’ya dönüştürebilmesinin sütunlarını dikmesine imkân tanır.

Hakikatin, hayat bulması, hayat olması, kişinin hilâfet yükümlülüğünü yerine getirmesiyle kemâle erebilir.

Hilâfet, kişinin hakikatle RABITA hâline geçmesiyle gerçeğe dönüşür ve kişinin hakikatle kurduğu irtibatı çağlayana dönüştürmesinin yollarını döşer…

RUBÛBİYET ÇAĞRISI, UBÛDİYET ÇAĞI VE HİLÂFET ÇAĞLAYANI

Rubûbiyet ribatı, kişiye aziz bir fikr-i selîm melekesi kazandırır.

Ubûdiyet irtibatı, kişiyi nefis bir kalb-i selim’le irtibata geçirir.

Hilâfet râbıtası, leziz bir zevk-i selîm melekesi armağan eder kişiye.

Rubûbiyet ribatı, kişinin Hakk’a teslim olmasını, mâsivadan kurtulmasını ve Hakk’ın çağrısına pürdikkat kulak kesilmesini sağlar (islâm süreci).

Ubûdiyet irtibatı, kişinin hakikat’le arınmasını, bütün putları yıkmasını ve Hakk’ın çağrı’sının hakikat çağ’ını kurmasını mümkün kılar (iman süreci).

Hilâfet râbıtası ise, “kişi”nin mâverâya ulaşmasına, hakikat sarayını kurmasına ve çağrı’nın çağlayan’a dönüşmesine imkân tanır (ihsan süreci).

Kişi bu kemâl mertebelerini katettikçe, hakikat merdivenlerini tırmandıkça, hakkıyla kul olma (her şeyden özgürleşme) ve ümmet olma (her şeyin anası katına yükselme, arınma, kendi olma ve kendini bulma) yolculuğunda gözle görülür bir mesafe elde eder…

MERKEZ ÜMMET: GÜNEŞ ÜMMET

Müslümanlar, kitabımızda, işte bu nedenle “ümmeten vasatan” olarak tarif edilir. 

“Ümmeten vasatan”, “vasat ümmet” demek değildir, “merkez ümmet” demektir.

Merkez ümmet, mülk âlemine hükmeden ümmet değil, melekût âleminden süt emen, melekût âleminin hakikat, adalet, hakkaniyet ışıklarıyla insanlığı ve varlığı aydınlatan, rahmet, bereket ve hayat kaynağı Güneş Ümmet demektir.

O yüzden, hakikat medeniyeti, insanlığın ufkunda doğan, bütün varlığı ve tabiatı hakikat şuuruyla aydınlatan, hakikat şiiriyle meyveye durduran bir güneş medeniyetidir.

Bil ki, ey insan! Rubûbiyet ribatını, ubûdiyet irtibatına ve hilâfet râbıtasına dönüştürme yolculuğuna soyunabildiğin (her) zaman, hakikat medeniyetinin güneşi yeniden doğacak, bütün varlığa hayat sunacak ve rûh üfleyecektir her dem yeni, her dem tâze bir nefesle ve hakikat şarkısını besteleyen ve herkesi sarıp sarmalayan derûnî bir sesle…

O hâlde, ey insan!

Meseleni bil ki, Rubûbiyet ribatının çağrısına pür dikkat kulak kesilmen mümkün olabilsin!

Mesuliyetinle bihakkın donan ki, ubûdiyet irtibatının sütunlarını dikeceği hakikat sarayına doğru yol alabilmen imkân dâhiline girebilsin!

Ve sual sorma melekelerini geliştir ki, hakikat medeniyetinin güneşinin şafağı hakikat sarayının gökkubbesinin üzerinde çakabilsin!