Kur’an’ın Lafzını mı Okumalıyız, Anlamını mı?

İslam
Soru böyle sorulunca sanki ikisinden birini tercih etmek zorundaymışız gibi geliyor insana. Oysa kısaca cevap vermek gerekirse, Kur’an’ın hem aslını okumalıyız hem de anlamını. Peki niçin?...
EMOJİLE

Soru böyle sorulunca sanki ikisinden birini tercih etmek zorundaymışız gibi geliyor insana. Oysa kısaca cevap vermek gerekirse, Kur’an’ın hem aslını okumalıyız hem de anlamını.

Peki niçin?

Bunu anlamak için şu iki soruyu cevaplandırmak icap eder:

1. Kur’an-Kerim’in aslını (lafzını) niçin okumalıyız?

Çünkü Kur’an sözü ile (lafzıyla) vahiy eseri olduğu gibi, okunuşu ile (tilavetiyle) de vahiy eseridir. Yani Hz. Muhammed (sav), Kur’an’ı konuşma formatı dışında –bugün tecvit olarak bilinen kurallara uygun olarak- nasıl tilavet edeceğini, örneğin namaz kıldırırken cehren (sesli olarak) nasıl okuyacağını, Cebrail (AS)’dan öğrenmiştir. Ashap da Resulullah’ı dinleyerek Kur’an okumayı öğrenmiş ve öğrendikleri gibi kendilerinden sonraki nesle (tabiine) aktarmışlardır. Bu durum günümüze kadar nesiller boyu böyle devam etmiştir. Bu sebeple Kur’an’ı tecvit üzere sesli olarak okuyan bir kişi, eğer doğru okuyabiliyorsa, Peygamber Efendimiz gibi okumuş olur.
Kur’an’ın lafzıyla ibadet edilir. Kurallarına uyarak Kur’an’ı namaz dışında okumak da sevaptır. O halde Kur’an’ın aslını okumaktan müstağni (ihtiyaçtan hali) olamayız. Eğer biliyorsak kendimiz okumalıyız, bilmiyorsak bilenlerin okuyuşunu dinlememiz güzel olur. Namazda okuyacak kadar ezbere bilmek ise, her mükellef (dinen sorumlu sayılan kişi) için farz-ı ayındır.

Bu bağlamda şunu da aktarmak gerekir: Kur’an-ı Kerim’in lafzı ile ibadet etmek için anlamını bilmek şart değildir, ancak anlamı da bilinse daha güzel olur.

2. Kur’an’ın anlamını niçin okumalıyız?

Çünkü Kur’an onu anlayalım, amel edelim, emir ve yasaklarına uyalım diye gönderilmiştir. Kur’an’ın anlamını okumak, üzerinde düşünmek, uyarılarına dikkat etmek, bizden istediklerini davranış haline getirmek her mü’minin görevidir. Kur’an’ın anlamından habersiz olan kişi, bunları nasıl yapabilir. Kur’an’ın hem anlamını, hem tefsirlerini, hem de ayetlerden çıkarılan ahkâmını okumak vazgeçilmez bir görevdir.

Özetleyecek olursak şöyle diyebiliriz:

Kur’an’ın lafzıyla ibadet, anlamıyla amel edilir. O halde ikisine de muhtacız.

Bazen şöyle konuşmalara şahit oluruz:

“Falan camide bir kişi namazdan önce tilavet edilen Kur’an’ı dinlerken ağlıyormuş. Kur’an’ın okunan bölümünün anlamını bilip bilmediği sorulunca, bilmediğini söylemiş. Adamın dinleyip ağladığı bölüm ise mirasın nasıl taksim edilmesi gerektiğini anlatıyormuş.”

Bu şekilde bir anlatımla kişinin gözyaşlarının yersiz olduğu anlatılır. Hâlbuki bir insan, anlamını hiç bilmediği halde Allah’ın kelamı olan Kur’an’ı dinlerken içinde bulunduğu ihlâs ve duyduğu huşu neticesinde ağlayabilir ve bu gözyaşları hürmete layıktır. Anlamı bilinmezse bile Kur’an’ın okunuşu insanı derinden etkiler, dinleyenlerde saygı hissi uyandırır. Allah’ın kelamını, Hz. Peygamberin tilavetine (okuyuşuna) benzer bir okuyuşla okuyan bir kişiden dinlemek ve dinlerken bu bilinç içinde olmak da sayılanlara eklenince, gözlerden yaş dökülmesi, doğal bir sonuç olarak görülmelidir. Bu sonucu hafife almak ise en azından bedbahtlıktır.

Yazıyı şu şekilde bağlayabiliriz:

Bir arada lazım olan iki şeyi, birbirinin alternatifi gibi görerek ayırmaya (tefrik etmeye) çalışmak, son derece yanlıştır. O halde Kur’an’ın aslını da okumalıyız, anlamını da.

Kur’an’ın aslını, kendisiyle ibadet etmek için; anlamını ise, içerdiği mesajı anlayıp uygulamak için okumamız gerekmektedir.

dinihaberler.com