İslam’da takvanın üç mertebesi

İslam
Alimler takva’yı üç mertebede incelerler… 1. Şirk’ten takvâ: Şirk, küfür ve nifaktan korunarak imana sarılmak (Fetih 48/26). Bir hadiste kelime-i tevhîd, (Lâ il&aci...
EMOJİLE

Alimler takva’yı üç mertebede incelerler…

1. Şirk’ten takvâ: Şirk, küfür ve nifaktan korunarak imana sarılmak (Fetih 48/26). Bir hadiste kelime-i tevhîd, (Lâ ilâhe illallah: Allah’tan başka ilâh yoktur cümlesi) kelime-i takvâ olarak tanımlanır. (Tirmizi)
2. Masiyet’ten takvâ: Büyük günahları işlemekten, kü¬çük günahlarda ısrar etmekten kendini alıkoymak ve dini görevleri, farzları ye¬rine getirmek (A’râf 7/96).
3. Masivâ’dan takvâ: Kalbi, Hak’tan meşgul edecek her şeyden temizleyip bütün varlığı ile
Al-lah’a yönelmektir (Âl-i İmrân 3/102).
Fahruddin er-Râzî der ki: “Takvânın en düşük mertebesi, kulun, yasaklardan kaçınması, emredileni yapması, ancak bu ikisi ile huzur bulup, kendini emniyet içinde hissetmesidir. En müttakî olan ise, emrolunduğu şeyi ya¬pan, yasak edilenleri yapmayan, bununla birlikte Rabbinden haşyet duyan, Allah’dan başka hiçbir şeyle meşgul olmayan ve Allah’ın, kalbini nurlandırdığı kimsedir.”

Ebu Hureyre: “Takva Dikenli Arazide Yürümektir”
İmam Maverdi, Edebü’d-Dünya ve’d-Din’de aktarır:
Ebu Hüreyre’ye (ra) takva’nın ne olduğu sorulunca şöyle demiştir:
‘Sen hiç dikenli bir tarladan geçtin mi?’ Adam:
‘Evet, geçtim’ deyince, Ebu Hureyre (ra):
‘Peki, oradan geçerken ne yaptın?’ demiş. Adam şöyle cevap vermiş:
‘Yolda bir diken görünce sakındım ya da yolumu değiştirdim. Ya da üzerinden atladım.’
Bu sözler üzerine Ebu Hüreyre (ra): “Öyle ise, dikenden sakındığın gibi günahlardan da sakın ki, so sorduğun takvâyı kendi nefsinde bulasın.” demiş.
(İbnu’l-Mu’tez merhum, bir şiirinde takvayı Ebu Hüreyre’nin (ra) tarif ettiği gibi anlatır:
“Günahların küçüğünü de, büyüğünü de bırak. Takva budur işte.
Tıpkı dikenli bir arazide yürüyen kişi gibi yap. Yolda gördüğün dikenlerden sakın.
Diken ne kadar ufak olsa da onu küçük görme. Zira yüce dağlar çakıl taşlarından oluşur.”)

Takva Sahiplerine Müjdeler:
Kur’ân’da insanların takvâlı olmaları ısrarla hatırlatılmış; “Allah’a karşı hakkıyla takvâlı olun” talimatı verilmiş (Âl-i İmran 3/102); Allah’a ulaşacak olanın ancak takvâ, onun da “kalbin takvâsı” olduğu beyan edilmiş (Hacc 22/32, 37); takvâ sahiplerinin Allah katında  “en değerli/kıymetli” oldukları vurgulanmış (Hucurât 49/12); birr (iyilik-erdem) ve sadakat (doğruluk) sahibi olmanın ancak takvâ ile gerçekleşeceği açıklanmış (Bakara 2/177) ve iman edip takvâ sahibi olanlara bu dünyada da ahirette de pek çok müjde (Hûd 10/64) verilmiştir:
– Allah (c.c) muttakilerin dos¬tu olduğunu (Câsiye 45/19) ve onları sevdiğini (Âl-i İmrân 3/76; Tevbe 9/4, 7); onların ibadet ve takdimelerini kabul buyuracağını (Maide 5/27) söylemiştir.
– Allah Teâlâ (c.c) takva sahipleri ile beraber olduğunu (Tevbe 9/36) açıkça ilan etmiştir.
– Allah Teâlâ (c.c) takva sahipleri için güzel bir gelecek bulunduğunu (Sâd 38/49) müjdelemiştir.
– Allah Teâlâ (c.c): “Eğer Allah’a karşı sorumluluk bilincine sahip (takvâlı) olursanız, O size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış (furkân) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar.” (Enfâl 8/29) buyurmuştur. Ayette takvâ sahibi müminlere vaat edilen “furkân” kelimesi; ‘farkettirici’ demek olup, ‘iyiyi kötüden ayırt edecek bir kabiliyet ve anlayış’ anlamına gelir. Ayrıca furkân kelimesinin bir manası da ‘sabah’tır ki, buradan, Allah Teâlâ’nın takvâ sahibini ‘gece karanlığında parlayan fecr-i sâdık gibi bir aydınlık görüşe sahip kılacağını’ anlarız. Ayetin devamında belirtildiği üzere, buna ek olarak:
– Allah (c.c) takvâlı müminin ufkunu karartan günahlarını örter, ayıplarını gizler ve mükâfatını büyük tutar (Talak65/5); onu tümüyle bağışlar, çünkü O Ğafûr’dur (Enfal 8/69).
– Allah Teâlâ (c.c) yine müjdeler ki: “Kim Allah’a karşı ittikâ eder / sorumluluk bilinci ile hareket ederse, ona bir çıkış/kurtuluş yolu gösterir ve hiç beklemediği yerden onu rızıklandırır.” (Talak 65/2-3)
– Böylece takva sahiplerine ummadık¬ları yerden maddi ve manevi türlü rızıklar vereceğini ve
– Tüm sıkıntı ve problemlerden kurtuluş için mutlaka bir çıkış yolu var edeceğini açıklayan Rabbimiz, Enfal/29’da vaat ettiği furkân yeteneği ile bu çıkış yolunu bulmalarını ima ediyor.
– Yine onlara, her türlü hayırlı iş ve eylemlerinde kolaylık sağlayacağını da (Talâk 65/4) müjdeliyor.
– Nihayet Rabbimiz; “Allah’a karşı takvâlı olanların felaha ereceklerini” (Bakara 2/189; Âl-i İmran 3/130, 200; Maide 5/35, 90) müjdeler; takvâlı olup sabredenlerin de ecirlerini zayi etmeyeceği (Yusuf 12/90) vaadinde bulunur.
– Allah Teâlâ (c.c), muttakileri cehennem azabın¬dan koruyacağını vaat etmiştir (Tur 52/18).
– Allah Teâlâ (c.c), muttakileri azaptan kuturacak (Meryem 19/72); âhirette onlara hiçbir fenalık dokunmayacak ve onlar üzülmeyecek, mahzun da olmayacaklardır (Zümer 39/61; En’âm 6/35).
– Ahirette muttakilerin derecesi diğerlerinden üstün olacaktır (Bakara 2/212).
– Cennetler ve türlü türlü nimetleri ise muttakiler için hazırlanmıştır (Âl-i İmrân 3/133; Ra’d 13/35; Hicr 15/45; Furkân 25/15; Duhân 44/51; Muhammed 47/15; Nebe 78/31-33).
– Bu müjdelerin en zirvesi ise şudur: “Takvâ sahipleri cennetlerde ve ırmakların kenarlarında, güçlü ve Yüce Allah’ın huzurunda hak meclisindedirler.” (Kamer 54/55)
Kısaca: Allah’ın koyduğu sınırlara bağlı kalarak, O’na karşı sorumluluk bilinci ile hareket eden takvâlı müminler: bu dünyada Allah’ın hesapsız aleni yardımlarına mazhar olacağı gibi, Ahiret’te de ebedi mutluluğa erecekler ve sayısız nimetlere kavuşacaklardır. Demek “takvâ”; müminin en güçlü silahı ve kuşanacağı en güzel elbisedir (“Takva elbisesi” Araf 7/26).

40 Ders 40 Hadis/ Pınar yayınları-kitappinari.com