Faruk Beşer’ın yazısı şöyle,
Yakınlarda böyle üç haber okuduk, özetle:
1.’Hollanda’da ‘Helal Evler’ diye anılan 180 konut yapılmış. Bu konutlarda yapılan düzenlemeler arasında abdest almaya uygun musluklar, erkeklerle kadınların bulunduğu mekânları ayıran sürgülü kapılar da var. Bazı politikacılar buna, ‘Mekke’ye gitsinler’ diye sert tepki göstermiş…’
2. Malezya: ‘Evrensel Hilal Standartları Merkezi Başkanı Dato İsmail, ‘Hilal’ amblemiyle standartlaşan, İslami ölçülere uygun otellerin kurulma amacının Müslümanların dini vecibelerini daha rahat yerine getirerek tatil yapabilmelerini sağlamak olduğunu vurguladı. İslami standartlardaki otellerde namaz vakitlerinin duyurulması, odalarda seccade ve Kur’an-ı Kerim bulunması, yiyecek ve içeceklerin helal olması gerektiğini söyledi…
Dato İsmail, helal yemeğin sadece dini tarafı olmadığına, aynı zamanda sağlık için de gerekli olduğuna ve gayrimüslimlerin dahi helal yemekleri tercih ettiğine dikkati çekti… Haram ürünleri ayırt eden aletler bile var.
Normal otellerdeki ‘yıldız standartları’, İslami otelcilikte ‘hilal standartları’ oluyor. Malezya’da ilki gerçekleşen ‘Uluslararası İslami Otelcilik Standartları Konferansı’nda Türkiye’de faaliyet gösteren bir otele de ‘7 hilal’ verildi’.
Bu son haberi grubumuza geçen kardeşimiz Eyüp Turkay şöyle bir yorum da eklemiş: ‘Bunu okuyunca Halil Cibran’in ‘Din sanki bir ticarethane onlar için, işlettiklerinde kazanıp, ihmal ettiklerinde zarara uğradıkları’, sözü aklıma geldi’.
3. Polonyalı bir kozmetik firması ‘Helal’ sertifikalı oje ürettiğini duyurdu. Oje tırnak üzerinde su geçirmez bir tabaka oluşturduğu için bazı Müslüman kadınların abdeste ihtiyaç duymayacakları özel günleri dışında oje kullanamadıkları ve manikür yapamadıkları gerekçesiyle böyle bir icat yapılmış. Bu icatla artık her istedikleri zaman oje kullanabilecekler… Firma Müslüman bir âlimden de olur almış…’
Bu haberi okuyunca benim aklıma da, katıldığım bir gıda sempozyumunda bir sunucunun bize gösterdiği, üzerinde ‘Helal’ damgası taşıyan bir ‘Fresh Pork’ konservesi geldi. Yani ‘taze domuz eti’ ve üstünde helal damgası.
Bunların elbette masum ve gerekli olanları da var. Mesela ev mimarimiz gerçekten müslümanlaştırılmaya muhtaç. Hadi diyelim ki üst üste dikilen apartman daireleri bir mecburiyetin gereği, ama iç düzenlemeler hiçbir İslamî hassasiyeti gözetmiyor. Müslüman mimar ve mühendisler dahi, mesela bir tuvaletin yerini ve yönünü hesaba katmıyorlar. Lavabolar, hatta musluklar rahat abdest almaya müsait değil. Bundan önce şehir planlaması, sokakların yönü, camilerin ya da okulların yeri rastgele belirleniyor. Diyelim ki eskiden yapılmış olanlara müdahale zor, ama TOKİ’nin yaptığı yerleşim alanlarında bile bu problemler var. Bu demektir ki, sizin inancınızdan doğan kültürünüz henüz yok. Kültür oluşacak, hayat tarzına dönüşecek, insan tipini geliştirecek ve medeniyetiniz yeniden kurulacak. Daha epeyce yolunuz var.
İkinci olarak bu tür haberler İslam’ın hayata müdahale etmeye başladığını ancak mükemmel deneyimler bulunmadığı için bunun henüz çok acemice yapıldığını gösteriyor. Ne var ki, her mükemmel böyle basit örneklerle başlar. Yani İslam medeniyeti adına yeni doğan bir ceylan yavrusunun sendelemesi kabilinden hareketler tekrar başlıyor demek.
Üçüncü olarak bu görüntülerin olumsuz işaretlerinden de söz edilebilir. Kazanmaya başlayan Müslümanların küresel ekonomiye ve kapitalizme entegre edilme girişimleri olma yönleri daha açık gibi. Eğer gerekiyorsa, Müslümanların yeni bir modernlik oluşturmaları yerine, mevcut moderniteye uyumlu hale getirilme ameliyesi. Ya da hayatı İslam’a uydurma yerine İslam’ı hayata uydurma çabaları.
Yedi yıldız (hilal) ve İslam’ın sadeliği, tevazuu ve israftan kaçınma kültürü…
Oje ve mahremiyet, ya da ‘süslerini göstermesinler’ ilkesi… Bunlar tıpkı ‘Halal Fresh Pork’ gibi değil mi?
Bunların en masumu galiba Hollanda’daki ‘Helal evler’ projesi.
Ama gidiş yine de hayırla sonuçlanacaktır diye düşünüyorum.
YeniŞafak