“Haram Ay” Receb-i Şerif, Dökülen Kanlar

İslam
Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı… Bugün mübarek Recep ayının ikinci günündeyiz. “Üç Aylar (Şuhur-u Selâse)” olarak bilinen Recep, Şaban ve Ramazan aylarında Ras...
EMOJİLE

Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı…

Bugün mübarek Recep ayının ikinci günündeyiz. “Üç Aylar (Şuhur-u Selâse)” olarak bilinen Recep, Şaban ve Ramazan aylarında Rasûlüllah (s.) Efendimizin ibadet temposunu artırdığını, diğer aylardan daha çok Recep ayına, Recep’ten daha çok Şaban ayına, ondan daha çok da Ramazan ayına önem verdiğini, özen gösterdiğini, ibadet ve âhiret havasına girdiğini biliyoruz. Efendimiz (s.) bu günlerden başlayarak “Allah’ım! Receb ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan ayına eriştir” diye dua ederdi (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/259). Receb ve Şaban aylarını, Şehr-i Ramazan için bir hazırlık süreci olarak değerlendiren ve “Recep Allah’ın ayıdır, Şaban benim ayımdır, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.” buyuran (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 1/423) kutlu Peygamberimiz (s.), Recep ayından başlayarak ibadetlerini çoğaltır; dua ve zikirlerini, tevbe ve istiğfarlarını, hayır ve infaklarını daha da artırırdı. 

Ayrıca, Yüce Rabbimizin “Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısına göre, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin…” (Tevbe 9/36) buyurduğunu ve bu “Haram aylar”ın (eşhur-u hurum) ise Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb olduğunu biliyoruz. Diğer üç haram ay art arda gelirken Receb‘in ayrı gelmesi anlamlıdır. “Sana haram ayı; o ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak, büyük bir günahtır.” (Bakara 2/217) âyet-i kerimesi de içinde bulunduğumuz Receb ayında yaşanan bir olayla ilgili olarak gelmiştir.Değişik rivayetlerde bildirildiğine göre, Peygamberimiz (s.), Abdullah b. Cahş (r.a) komutasındaki sekiz kişilik bir keşif müfrezesini Mekke ile Taif arasındakiHurmalık vadisine kadar gidip pusuya yatarak Kureyşliler hakkında bilgi toplamak ve dönüşte de bu bilgileri kendisine iletmek üzere görevlendirmişti. Müfreze Hurmalık vadisine vardıktan bir süre sonra yoldan geçen bir Kureyşli ticaret kervanı ile karşılaştı. Kervanda bulunan Amr b. Hadramî’yi öldürüp iki kişiyi esir alan ve kervanın mallarına da ganimet olarak el koyan Abdullah b. Cahş (r.a), bu esirler ve mallarla Medine’ye döndü.Müfrezedeki Müslümanlar olay gününün Cemaziyelahir ayının son günü olduğunu sanıyorlardı. Oysa Receb ayının ilk günü idi ve “haram” yani savaşılması yasakay girmişti. Haram ayların yasaklığına Araplar öteden beri saygı gösteriyorlardı, İslâm da bu kan dökme yasağını onaylamıştı.Bu yüzden Peygamberimiz (s.), müfrezenin iki esir ve ganimetle döndüğünü görüp, olayın haram ayda gerçekleştiğini öğrenince çok üzüldü ve kendilerine “Ben size haram ayda savaşmanızı emretmedim” buyurdu. Ganimet mallarını da esirleri de oldukları yerde bıraktırdı, bunların hiçbirini almadı. “O ayda savaşmak büyük bir günahtır.” (Bakara 2/217) âyeti indi. Bu âyetin gelmesi, Efendimizin (s.) tavrı ve Müslümanların da azarlamaları müfrezedekileri çok üzdü ve günahlarına tövbe ettiler…

Evet, bugün Receb‘in ikinci günü ve savaşılması yani kan dökülmesi yasak olan bu “haram ay”da, aynı Peygamberin ümmeti olduğunu söyleyen Müslümanlar, Yemen‘de, Suriye‘de, Irak‘ta diğer İslâm beldelerinde maalesef birbirlerinin kanını dökmeye devam ediyorlar. Mezhebi-siyasi çıkarlarını Din’in önüne geçirip “Şiilik ihracı” peşinde koşan İran‘ın bu üç bölgedeki faaliyetlerinin önünü açan ve son atraksiyonları ile onu iyice rahatlatan ABD-AB-İsrail şer ittifakı ise, Suriye‘de eli kanlı terör devletine karşı kılını kıpırdatmazken bir yandan Irak‘ta DAEŞ terörüne karşı ortak askeri operasyona açıktan, öbür yandan da Yemen‘de Şii-Hussi terörüne karşı Suudi Arabistan ve müttefiklerine örtülü destek vererek, bölgede hızla tırmanan Şii-Sünni çatışmalarını, “bölgesel bir savaşa” dönüştürme peşinde. 

İmdi, Hz. İbrahim zamanından beri Araplar haram aylarda savaşmazlardı; yukarıdaki ayetle de bu yasak Müslümanlar ve tüm insanlık için yasalaştı. Ama yazık ki, tarihte ve bugün çoğu Müslümanlar bu yasağa uymadılar, uymuyorlar. Oysa İslâm kelimesi “barış” anlamına gelir ve amacı da insanlığı dünya ve ahirette esenliğe kavuşturmaktır. O halde Receb-i Şerif‘i fırsat bilip Müslümanlar başta olmak üzere bölgede ve dünyada barış, huzur ve esenliği hâkim kılmak için çalışmamız gerekmez mi?

Receb-i Şerif‘in ilk cuma gecesi de Reğaibkandilidir. Elbette her Cuma gecesi kıymetlidir, ancak iki kıymetli gece bir araya gelince, daha bir kıymet kazanır. “Reğâib“; ihsanlar, ikramlar demektir. Allah Teâlâ bu gün ve gecelerde, müminlere, rağîbetler (ihsanlar, ikramlar) yapar. O halde bu geceye özel bir hürmet gösterip, bu rağîbetlerden yararlanmak gerekir. Bu geceyi ibadetle, dua ve niyazla, nafile namazla, Kur’ân-ı Kerim tilaveti ve tefekkürü ile, tevbe ve istiğfar ile geçirmek tavsiye edilmiştir.

Öyleyse gelin, haram/hürmetli ay olan Receb-i Şerif‘i ve mübarek Reğâib gecesini fırsat bilerek; kan, gözyaşı ve zulüm altında inlemekte olan Ümmet-i Muhammed’in barış, huzur ve esenliği ve yeniden “kardeş” olması, özgürlüğü ve kurtuluşu için kavlî ve fiilî dualarımızı çoğaltalım, yükseltelim!