Biz gerçek Müslüman mıyız?

İslam
Nihat Hatipoğlu’nun Sabah gazetesindeki yazısı… İman (akaid) açısından bu sorunun cevabı; “Elbette ve el-hamdulillah Müslümanız” şeklindedir. Çünkü İmanda tereddüt olmaz. Onun ...
EMOJİLE

Nihat Hatipoğlu’nun Sabah gazetesindeki yazısı…

İman (akaid) açısından bu sorunun cevabı; “Elbette ve el-hamdulillah Müslümanız” şeklindedir. Çünkü İmanda tereddüt olmaz. Onun için de bazı alimler inşallah Müslümanım cümlesini çok hoş görmezler. Bu cümledeki tereddütten dolayı, El- hamdulillah Müslümanım, derler.

Ancak ahlaki özelliklerimiz, ruh dünyamız, samimiyetimiz, vefamız ve istikametimiz açısından, biz gerçek Müslüman mıyız sorusunu kendimize sormamız yanlış olmaz.
Şimdi eski Müslümanların kalp ve ruh hali ile bugünümüzü karşılaştıralım. Bu kıyaslama elbette herkes için birebir örtüşen bir genelleme değildir. Elbette içinde istisnalar taşıyan bir değerlendirmedir.

***

İlk dönem Müslümanları Allah’a ve Resulüne teslim oldular.
Bugünkü bazı Müslümanlar imamlarına, hocalarına teslim oldular.
İlk dönem Müslümanları insanları Kuran’a ve hadislere çağırdılar.
Bugünkü bazı Müslümanlar insanları kendi kurgularına, içtihatlarına ve egolarına çağırıyorlar.

***

İlk dönem Müslümanları kendilerinden önce geçenleri rahmetle yad ettiler.
Bugünkü bazı Müslümanlar eskileri kin, haset ve istihza ile anıyorlar.
İlk dönem Müslümanları Allah için harcadılar. Allah için dağıttılar.
Karşılığını Allah’tan beklediler.
Bugünkü bazı Müslümanlar görülsün, duyulsun, konuşulsun diye harcıyorlar.

***

İlk dönem Müslümanları Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bir sözü karşısında rüzgâra yakalanmış bir dal gibi titrediler.

Bugünkü bazı Müslümanlar, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hadislerini duyduklarında, inkâr ederken hicap bile duymadılar. Peygamberimizi sıradanlaştırmak için girmedikleri kılıf bırakmadılar. Edepten ve ar duygularından arındılar. “Şefaat yok” dediler, “mucize yok” dediler, “kabir azabı yok” dediler, “ayetler tarihseldir” dediler, beş vakit namaza inanmadılar, miracı inkâr ettiler, İslam’ı reforme etmeye soyundular, akıllarının almadığı her ayet veya hadisten şüphe ettiler. Kısaca Efendimizin işaret ettiği gibi hem dall ve hem de mudill oldular. Hem saptılar ve hem de saptırdılar. İslam’ı, kendilerine talimat fısıldayan ağabeylerinin veya üstatlarının dinine benzetmeye çabaladılar. Modern haricilik, ne yazık ki İslam beldelerinde bu anlayışın attığı tohumla üremeye başladı.

***

İlk dönem Müslümanları söz taşımaz, gıybet etmez, suizanda bulunmazlardı.
Bugünkü bazı Müslümanlar; sohbete ve vaaza başlarken gıybetle, hasetle ve suizanla başlayıp nefretle dua ettirdiler. Bütün bir konuşmaları, sohbet veya vaazları bittiğinde, cemaatin hafızasında kendilerini dinlerine bağlayan, teşvik eden tek bir satır kalmadı. Bütün bir sohbetten tek bir satır kalmadı. Hınç, kin, tartışma, muhalefet! Konuşmalarının tek bir semeresi bu oldu maalesef. Eskilerin bu olaylar karşısında dediklerinden başka ne diyebiliriz ki; “La havle vela kuvvete illa billah” demekten başka? Bu bir felaket değil mi?

***

İlk dönem Müslümanları Hz. Amman’ı, Hz. Ömer’i, Hz. Ali’yi, Hz. Hüseyin’i örnek aldılar.
Bugünkü bazı Müslümanlar mezhepsiz, meşrepsiz, tasavvufsuz, ibadetsiz, şefaat inkârcısı, mezar kaçkını, kabir azabı inkarcısı, mucize inkarcısı ne kadar insan varsa onları örnek aldırmaya çabaladılar.

***

İlk dönem Müslümanları Ebu Hanife’ye, İmam Şafii’ye, İmam Buhari’ye dua ile derslerine başladılar. Bugünkü bazı Müslümanlar büyük fıkıhçılara, hadisçilere, tefsircilere hakaretle başlayarak ders verir oldular.

***

İlk dönem Müslümanları Hz. Peygamber’e (s.a.v.) salat ve selamla başladılar.
Bugünkü bazı Müslümanlar; salat ve selam düşmanlığını dine hizmet bellediler.

***

İlk dönem Müslümanları din kardeşini kendisine tercih ederdi.
Bugünkü bazı Müslümanlar diğer Müslümanları ateşe göndermek için ellerine maşa ve kor almış durumdalar.

***

İlk dönem Müslümanları can incitmediler, tekfir etmediler, kendilerini günahkâr gördüler.
Bugünkü bazı Müslümanlar ölüm fermanı verdiler, tekfir ettiler, kendilerinden başkasına hayat hakkı tanımadılar, kendilerini sahabeden üstün gördüler. Belki Hz. Muhammed’den (s.a.v.) bile şüphe ettiler. Ettiler de, korkularından ve utançlarından bunu söylemediler.

İnsanı cehenneme götüren dilidir

Sahabeden Muaz bin Cebel (r.a.) şöyle demiştir: Ben bir yolculukta Peygamber’in (s.a.v.) beraberinde idim. Bir gün yolda seyir halinde iken ben O’nun yakınında bulundum ve:
Ya Resulullah (s.a.v.)! Beni cennete dahil edecek ve cehennemden uzaklaştıracak bir ameli (hayırlı iş) bana bildir, diye ricada bulundum. O: Sen cidden büyük bir şey istedin ve şüphesiz o şey, Allah’ın muvaffak kıldığı kimseye kuşkusuz kolaydır: Allah’a kulluk ederek O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namazı dosdoğru eda edersin, zekâtı ödersin, Ramazan orucunu tutarsın ve Kâbe’yi hac (tavaf) edersin, buyurdu. Sonra:

Dikkat et, sana hayır kapılarını gösteriyorum: Oruç (günahlara -azaba karşı) bir kalkandır. Sadaka da suyun ateşi söndürdüğü gibi günah(ın alevini)ı söndürür. Adamın gece ortasında namazı (Salih müminlerin sembolüdür)” buyurdu. Sonra şu ayetleri okudu; “Onlar (geceleyin namaz kılmak için) yataklarından kalkarlar, korkarak ve ümitvar olarak Rablerine yalvarırlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır yollarına harcarlar. Artık işledikleri Salih amellere karşılık onlar için göz aydınlığı olarak saklananı hiç kimse bilemez.” (Secde: 16-17) 

Daha sonra Resul-i Ekrem (s.a.v.): “Bilmiş ol ki sana işin başını, diğerini ve zirvesini haber veriyorum: (O da) Allah yolunda mücahede etmendir,” buyurdu. Bundan sonra, “Şu anlattığımın hepsine sahip olmanın dönüm noktasını sana haber vermeyeyim mi?” buyurdu. Ben: “Haber ver” dedim. Bunun üzerine O, (mübarek) dilini eliyle tuttu ve sonra: 

“Şunu (yani dilini) aleyhinde (bulunmaktan) menedeceksin” buyurdu. Ben: Ya Nebiyallah (s.a. v.)! biz konuştuğumuz şeylerden dolayı gerçekten sorumlu tutulur muyuz? Dedim. O: 
“Bu işten gafletine şaşarım Ya Muaz. Dillerinin biçtikleri (faydasız sözleri)nden başka bir şey insanları başları aşağı cehenneme düşürür mü, buyurdu.”

yazının devamını okumak için…