Birbirlerini kötülüklerden vazgeçirmeyenlerin akıbeti

İslam
Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı… Aşır Aşır Kur’ân derslerimiz devam ediyor. Maide/67. âyette Efendimizin (s) şahsında ve 78-79. âyetlerde doğrudan hepimize yüklenen ...
EMOJİLE

Abdullah Yıldız’ın Yeniakit gazetesindeki yazısı…

Aşır Aşır Kur’ân derslerimiz devam ediyor. Maide/67. âyette Efendimizin (s) şahsında ve 78-79. âyetlerde doğrudan hepimize yüklenen tebliğ ve kötülükleri engelleme görevini anlamaya çalışalım:

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni duyur. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçisi olma görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah kâfirleri doğru yola iletmez.” (Maide/67)

Burada Peygamberimize kesin ve kararlı bir emir veriliyor ve Rabbinin kendisine indirdiği mesajı olduğu gibi duyurması, doğru sözü haykırırken hiçbir yan endişeye kapılmaması isteniyor. Yoksa Peygamberimiz (s), risalet görevini gerektiği gibi yapmamış, iyilik yükümlülüğünün gereğini yerine getirmemiş olur. O’nu insanlardan koruyacak, insanlara karşı sakındıracak olan bizzat yüce Allah’tır. 

İnanca ilişkin doğru söz açık açık, dobra dobra söylenip duyurulmalı; böylece tüm gücü ile kalplere işleyerek etkili olmalıdır. Bu sözün karşıtları varsınlar ne isterlerse söylesinler, ne dilerlerse yapsınlar…

İnanca ilişkin doğru söz kesin söylenince, hidayete yatkın kalplerin en ücra köşelerine kadar işler. Fakat eğer esnetilerek söylenirse iman etme yeteneği taşımayan katı kalpleri yumuşatamaz…

O halde doğru söz kesin, kapsamlı ve eksiksiz söylenmelidir. Hidayet ve sapıklık kalplerin bu doğru söze açık olup olmamasına, bu sözü içlerine sindirmeye yetenekli olup olmamalarına bağlıdır; yoksa hak sözün zararına ya da hak söz konusunda yapılacak olan yumuşatmalara, yağcılıklara bağlı değildir.

İnanca ilişkin gerçeği kesin ve dobra dobra haykırmak, sertlik ve kabalık anlamına gelmez. Bilindiği gibi Efendimize, insanları Rabbinin yoluna çağırırken düşündürücü, etkileyici, tatlı, öğüt verici bir dil kullanması emrediliyor. Kur’an’ın farklı direktifleri arasında çelişki olmaz… Amaç; inanca ilişkin gerçeği söylerken yağcılığa sapmamak, gerçeğin ortalarında buluşmaya razı olan bir uzlaşmacılığa yeltenmemektir. Çünkü inanca ilişkin gerçekler ortalamacı çözümlere elverişli değildirler.

Maide suresinin 78-79. âyetlerinde ise uzlaşmacı tutum ve davranışların acı akıbeti beyan ediliyor:

“İsrailoğullarından kâfir olanlar isyan edip sınırı aştıkları için Dâvûd ve Meryem oğlu İsâ diliyle lânetlendiler. İşledikleri kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmıyorlardı. Yaptıkları ne fena idi!”

Buradaki ‘isyan’ Allah’ın emirlere karşı gelme, ‘sınırı aşmak’ ise başkalarının haklarına saldırmadır.

Toplumlarda ahlâkî değerlerin erozyona uğraması ve ahlakın çökmesi kamu vicdanında duyarlılığın azalma eğilimi göstermesi ile yakından ilgili olup, bireylerin kötülükler karşısında rahatsızlık duymama alışkanlığı kazanmasıyla gerçekleşir. Kısa sürede bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan bu alışkanlık top-lumsal refleksleri yok eder. Toplum, bozulmuş üyelerinin gittiği yollara adeta onları onaylarcasına ve kendilerini istediklerini yapmada serbest bırakırsa, başlangıçta birkaç kişiyle sınırlı olan bozulma yavaş yavaş toplum içinde yayılır. İşte İsrailoğullarında meydana gelen değişim buydu… 

Âyette “İşledikleri kötülükten birbirlerini vaz-geçirmeye çalışmıyorlardı” buyrularak, bu hastalığın yayılmasına karşı bütün bi-reylerin duyarlılık göstermeleri ve karşılıklı ikaz görevinin sistemli bir biçimde sürdürülmesi gerektiğine dikkat çekiliyor. Müslümanların benzeri bir konu-ma düşmemeleri için birçok âyette ve hadiste “emir bi’l-ma’rûf ve nehiy ani’l-münker” (iyiliği özendirme ve kötülükten caydırma) görevinin önemi üzerinde du-rulmuş ve bu görevin kurumsallaştırılması ideal bir Müslüman toplumun övülen nitelikleri arasında sayılmıştır (bu konuda bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/104).

Abdullah b. Mes’ûd, Rasûlullah’ın (s) İsrâiloğulları arasında kötülüklerin yaygınlaşmaya başlamasını şöyle tasvir ettiğini aktarır: “Bir kimse günah iş-leyen birine rastladığında ona ‘Allah’tan kork! Bu işi yapma, sana helâl değildir’ der, ertesi gün onu aynı halde görse de onunla birlikte oturabilmek ve yiyip içebil-mek için artık ikaz etmezdi. Hepsi böyle yapar hale gelince Allah onların kalplerini birbirine uygun hale getirdi.” Rivayete göre Hz. Peygamber bu açıklamayı takiben bu âyeti okudu; sonra şöyle buyurdu: “Aman dikkat edin! Allah’a andolsun sizler de ya iyiliği emredip kötülükten sakındırır ve zalime zulmünden vazgeçinceye kadar baskı yapar-sınız ya da Allah sizin de kalplerinizi birbirine benzetir, onlara lanet ettiği gibi si-ze de lanet eder” (Tirmizî, Tefsir 6 ; Ebû Dâvûd, Melâhim 17; İbn Mâce, Fiten 20).

Fî Zılâli’l-Kur’ân, Tefhîmü’l-Kur’ân ve Kur’ân Yolu tefsirlerinden yapılan bu özet açıklamalara göre; insanlardan çekinip hakkıtebliğ etmemek ve kötülükleri engellememek, sonunda kalplerin birbirine benzemesi ve Allah’ın lanetini beraberinde getiriyor. Allah bizleri bu acı akıbetten muhafaza eylesin.

“AŞIR AŞIR KUR’ÂN” DERSLERİMİZ: Pazartesi: FATİH (19.30) Araştırma-Kültür Vakfı(Horhor cd. Yeşiltekke sk. No: 4).

Perşembe: SANAYİ MAH (19.30) AKV şubesi Sultan Cad. Bereket Sk. No: 2, Kat: 5, Kağıthane (Merkez Cami yanı).  

Cuma: KARTAL (Yatsı namazı sonrası) Uğur Mumcu mah. Yunus Emre Camii Konferans salonu. (Katılım serbesttir). 

(Aşır Aşır Kur’ân Dersleri programımızı her Çarşamba günü, saat: 13.10–14.00’de KON TV‘de izleyebilirsiniz.)

“DİRİLİŞ VAKTİ” programımız (Abdullah YıldızAhmet BulutRamazan Kayan) ise, her Pazar 15.30–17.00’de AKİT TV‘de.