Âlim kimdir?

İslam
Prof.Dr. Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindeki yazısı… Âlim sözcüğünden herkes bir şeyler anlar. Ama farklı anlaşılan sözcüklerin başına bazen ‘hakiki’ ya da ‘gerçekR...
EMOJİLE

Prof.Dr. Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindeki yazısı…

Âlim sözcüğünden herkes bir şeyler anlar. Ama farklı anlaşılan sözcüklerin başına bazen ‘hakiki’ ya da ‘gerçek’ kelimeleri ekleme ihtiyacı da duyulur. İslam’da âlim denince kastedilen kimdir, ya da hangi vasıflar kişiyi âlim yapar, biz bunu yazmak istiyoruz.

Aslında fakih, müçtehit ve allame kelimeleri de çok az farkla âlimle aynı anlama gelirler.
Âlim kelimesinin ‘ilim’ den geldiği, onun ismi faili olduğu açık. Yani en yalın anlamıyla, ilmi olan kişiye âlim denir. Ama kelime başka anlamlar da kazanarak, sıradan bir kelime olmaktan çıkmış, kavram haline gelmiştir. Kavramın asıl anlamı yine ilimle ilgilidir ama ‘alem’ kelimesiyle de akrabalığı vardır.

Alem alamet, işaret demek. Minarelerin tepesindeki ayyıldız alemdir, çünkü uzaktan görüldüğünde orada bir cami bulunduğuna işaret eder. Buradan hareketle Araplar çöllerdeki yüksek dağlara da alem demişler. Çünkü onlar da uzaklardan görülüp yol ve istikamet belirlemeye yararlar. Âlimin alemle ilişkisi kurulduğunda; haliyle, yaşayışıyla, kılık kıyafetiyle ilmin kendisinde adeta somutlaştığı ve görüldüğünde, Resulüllah’ın ifadeleriyle, Allah’ın hatırlandığı kimse anlaşılır.

Âlimin ‘amel’ ile de ilişkisi kurulur. Çünkü Arapçadaki bir kurala göre, değişik dizilmiş olsalar dahi, aynı harflerden oluşan kelimelerde anlam ilişkisi vardır. Mesela, ‘sefer‘ ve tefsir kelimesinin aslı olan ‘feser‘ aynı harflerden oluşur ve her ikisinde de açma anlamı bulunur. Tefsir, metnin anlamını açmadır, sefer ise yol arkadaşının karakterini açtığı için ona sefer denmiştir. Buna göre ‘ilim’ ve ‘amel’ kelimeleri de, Arapçada aynı harflerden oluşur ve Şatıbî’nin dediği gibi ancak amele/eyleme dönüşen bir bilgiye ilim denir. Diğer bilgi türleri, vehim, zan, şek, marifet, fıkıh, hikmet vb diye isimlenebilir.

İlim anlamındaki bilgi zorunlu bilgidir ve böyle bir bilginin sahibi, bu bilginin aksine düşünemez, aksine hareket edemez. O halde âlim, bildiği ile amel eden insan demek olur. Sokrat’ın, kişi kötü olduğunu bildiği bir şeyi yapamaz sözündeki bilgi de böyle bir bilgidir.

İslam’ın ilk dönemlerinde ‘ilim’ denince vahye dayalı bilgiler, yani Kur’an-ı Kerim ve Sünnet kast edildiğine göre, o zamanlar âlimin de bu kaynakları bilen ve gereğiyle amel eden insan demek olacağı açıktır.

Kur’an-ı Kerim’de bu ilim-amel ilişkisini anlatan bir kelime de ‘ehl-i zikir‘ kavramıdır. Zikir ehli, zikir sahibi demek. Allah (cc) Kuranıkerim’de iki kez, “bilmiyorsanız zikir ehline sorun” buyurduğuna göre ilim burada ‘zikir’ kalıbıyla verilmiş demektir.

Kur’an-ı Kerim’de geçtiği yerlere bakıldığında zikrin; Kur’an-ı Kerim’in önce kendisi, Allah’ı anma, tespih etme, namaz, tefekkür ve bizzat Resulüllah anlamlarında kullanıldığı görülür. Ortak anlam hatırlamadır. O halde ‘ehl-i zikir’ bu özelliklere sahip olan, yani Kur’an-ı Kerim’i ve Resulüllah’ı, onun sünnetini bilen, namazı, ibadeti, zikri ve tefekkürü olan âlimdir. Âlimdir diyoruz, çünkü zikrin kök anlamı hatırlamadır ve bilmeden hatırlama olmaz. Kur’an-ı Kerim’de zikrin bu anlamlarda kullanılması, Allah’ın ancak bu sayılan özelliklerle hakkıyla zikredilmiş olabileceği manasına da gelir.

İlim/bilgi, amel/eylem ve zikir… İşte bunlar gerçek âlimin üç temel özelliğidir. Diğer özelliklerini de göreceğiz ama burada yeri gelmişken bir noktaya daha işaret etmek istiyorum. İslam’da ilim/bilgi dendiğinde sadece Kuranıkerim’i ve Sünneti bilme anlaşılmaz. Yani ilim, dini ve dünyevi diye ayrılmaz. Allah’ın yarattığı tabiatı okumakla elde edilen bilgi de ilimdir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in cümleleri ayet olduğu gibi, tabiattaki her varlık da bir ayettir. Onları okumakla hâsıl olan bilgi de ilim ve bu bilgiyi elde eden de âlim olmuş olur. Bu sebeple …

yazının devamını okumak için…