Ahmet Altan’ın köşe yazısının bir bölümü…
Sabahleyin Zafer Mutlu’dan bir telefon mesajı aldım.
Önce o mesajı yazayım:
“Sevgili Ahmet, Mehmet Baransu’nun yazısını okudun mu? Yalım Erez’in şantajla istifa ettirildiğini ve şantajcılar arasında benim de olduğumu yazmış. Tümüyle iftira. O dönemde veya herhangi bir dönemde askerle iş yapan veya bir siyasetçiye şantaj yapan şerefsizdir. Hem 28 Şubat’ın iftiralarından şikâyet edip bugün daha beterini veya aynısını yapmak ayıp olmuyor mu? Bilgi ve ilgine. Selamlar.”
Ben başka gazetelerde yazı yazarken yazılarıma karışmaya kalktıklarında büyük tepki gösterdim, birkaç defa bu nedenle istifa ettim.
Onun için bu gazetede yazarlara hiç karışmadım.
Ama özel zamanlardan geçiyoruz.
Elde bir belge, bir kanıt, açık bir tanıklık olmadan insanlara dehşet salınmasına, onların korkutulmasına kesinlikle karşıyım.
28 Şubatçılar yenildiler, ellerinde gazeteleri, televizyonları var ama bunları kullanabilecek halleri kalmadı.
Askerî darbelerden de yardakçılarından da daima iğrendim.
Yazı hayatımın büyük bir bölümü de onlarla kavga etmekle geçti.
Ama benim kavgam karşımdakinin yenildiğini gördüğümde biter.
Yenilmiş olanın üstünde tepinmek bana ağır gelir.
28 Şubat, insanların hayatını karartan ağır bir suçtu, o dönemle ilgili bir belge bulursak yayımlarız ama onun dışında, yenilenlerden intikam almak için onların korkularıyla oynamayı doğru bulmuyorum.
Bu konularla ilgilenen yazar arkadaşlarımdan rica ettim, bundan böyle ellerinde kesin bir belge ya da tanıklık olmadan isim vererek insanları tedirgin edecek yazılar yazmayacaklar.
Sadece 28 Şubat’la ilgili suçlananların değil, bu tür olaylarla ilgili suçlanan herkesin kendisini savunmak için yazacağı yazıları da gazeteye koyarız, bir haksızlığa uğradığını düşünen varsa onun savunmasına bu gazetede yer var.
Seksen yıllık askerî vesayeti geriletebilmek için bu ülkede kıyasıya bir kavga yaşandı, askerî vesayetin darbe aracı olan Ergenekon’un gücünün kırılması için büyük mücadele verildi ama bu mücadelenin ileriye doğru gitmesi durup da mücadele “kenarlara” doğru genişlemeye başladığında haksızlıkların çoğalması ihtimali de büyüdü.
Birer simge haline gelen Ahmet Şık’la Nedim Şener’in niye hapiste olduğu, Ergenekon’la ilgileri sağlam biçimde açıklanamadı.
Birçok insanın tutukluluk süreleri de uzadıkça uzadı.
Ergenekon’un hâlâ canlı olduğunu görüyoruz ama Ergenekon’u canlı tutanlar, hâlâ önemli yerlerde bulunanlar “dışarıdayken”, Ergenekon’un suyunun suyu insanların “içeride” olması da çok hakkaniyetli değil.
Andıç sanığı bir generali daha geçenlerde çok karmaşık ve derin bir organizasyonla yurtdışına kaçırabilen bir örgüte dokunmayıp da, onların yerine yazarları hapiste tutmanın mantığını anlamak güçleşti.
General Bakıcı’yı yurtdışına kaçıran örgüte neden dokunulmadı?
Onlar mı tehlikeli yoksa Mustafa Balbay mı?
Bu tür çelişkiler, hakkaniyet terazisinin biraz çarpıldığını düşündürüyor doğrusu.
Şunu çok açık ve net biçimde söyleyebilirim, bu gazete kimseden yana değildir, kimseye karşı da değildir, bazı ilkelerden yanadır sadece, ilkelerimiz ve isteklerimiz basit ve nettir bizim, demokrasi istiyoruz, barış istiyoruz, eşitlik istiyoruz, hakkaniyet istiyoruz.
Dediğim gibi haksızlığa uğradığına inanan herkese de açarız sayfalarımızı.
Kısa bir giriş yapacağım derken, asıl yazıdan uzun bir giriş oldu, bunu da benim beceriksizliğime verin ve gelelim asıl yazıya.
Yarın yeryüzünün birçok önemli gazetesinde yer alacağını sandığım bir haber var manşetimizde, bu haberi verirken çok zorlandığımızı da itiraf edeyim, konu Başbakan’ın sağlığıyla ilgili ve üzücü bir iddiayı dile getiriyor.
Bir insanın sağlığıyla ilgili bir haber bu, artık uluslararası bir figür olan Erdoğan’la ilgili bu iddia bugün yeryüzünde yaklaşık 28 gazetenin elinde, yarın bütün dünyaya açık olacak, eğer öyle olmasa belki de gazetecilik kurallarını çiğner ve haberi görmezden gelirdik.
Herkesin bir ailesi, yakını, seveni var, bu tür haberlerin yaratacağı üzüntüyü biliyoruz.
Bu haberi verirken tek tesellimiz, Başbakan’ın doktorlarının bu iddiayı kesinlikle yalanlamaları, onları bulup konuştuk ve sözlerini de yazdık.
Bugünden itibaren Stratfor’un Türkiye’yle ilgili maillerini yayımlamaya başlıyoruz.
PKK’nın bile İngilizce bir rapor yazıp gönderdiği bu örgütün öyle sıradan bir örgüt olmadığı açık, herkesle ilişki kurmuşlar, her yana uzanmışlar, her yerden bilgi toplamışlar, herkesle ve her şeyle ilgili bilgileri var.
Çok şaşırdığımız bilgilerle karşılaştık.
Siz de çok şaşıracaksınız.
“Bu ülkede neler oluyor hey Allah’ım, kimler kimlerle görüşüyor” diyeceğinize eminim.
Haber365.com