Ankara’da 3 gün süren ve ihale sonrası çeşitli eleştirilere maruz kalan RTÜK ulusal karasal sayısal televizyon yayın lisansları sıralama ihalesini yakından takip eden Kanal 7 Ankara Temsilcisi ve Haber7.com yazarı Mehmet Acet konuyla ilgili Haber 7 köşesinde ihalenin çok gergin bir ortamda yapıldığına dikkat çekti.
İhaleyi kazananların da memnun olmadığını dile getiren Acet yazısında, bir medya yöneticisinin ‘bu bir Deli Dumrul ihalesidir’ dediğini yazdı.
Mehmet Acet, “RTÜK yönetimi ve bağlı olduğu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Hazine’ye daha fazla para kazandırmak gibi bir düşünceyle hareket ettikleri”ni belirterek ihale sonrası birçok kanalın ekonomik anlamda çok zor bir sürece gireceğini ileri sürdü.
İşte Mehmet Acet’in ‘RTÜK ihalesi kimleri mutlu etti?’ Başlıklı yazısının tamamı:
RTÜK ihalesi kimleri mutlu etti?
Önceki gün Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun, Ulusal Kanallara Frekans Tahsis etmek için yaptığı ihaleyi (SD yayınlar için) yerinde izledim.
Bir gün önce HD yayınlar için ihale yapılmış ve 50 milyon (TL) lara varan yüksek rakamlar tartışma konusu olmuştu.
Çalıştığım kurum Kanal 7’nin de dahil olduğu ikinci grup için yapılan ihale ise, ilk günkünden çok daha gerilimli bir havada geçti.
Gerginliğin sebebine gelince;
Bir defa zaten ihale sürecinde ciddi sorunlar ortaya çıkmıştı.
Hakkaniyetten uzak, mesleği gerçekten yayıncılık olanları cezalandırmaya yarayacak kurallar konulmuş, birazdan anlatacağım ciddi ihlaller yaşanmıştı.
Verilen aralarda Kanal 7 gibi 20 yıla yakın süredir bu alana emek vermiş diğer medya gruplarının yöneticileriyle de konuştum.
Hepsi tepkiliydi.
İşin sonunda "bu bir deli dumrul ihalesidir" diyen bile oldu.
"Madem öyle isteyen çekilseydi" diye düşünebilirsiniz.
Ama birazdan anlatacaklarım kazın ayağının hiçte öyle olmadığını gösteriyor.
İHALE SÜRECİNDE YAŞANAN SORUNLAR
RTÜK’ün frekans ihalesinde daha ihale günü gelmeden ciddi sorunlar yaşandı.
Her şey ‘daha fazla para kazanmak’ amacı üzerine kurulduğu için ‘adalet’ bekleyenler büyük hayal kırıklığı yaşadı.
Neler mi oldu?
Bazılarını sıralayalım.
-Her şeyden önce mesleği yayıncılık olmayan, sadece parasıyla masaya oturanlara ihale kapısının açılması büyük hata oldu.
-İkinci büyük hata teminat miktarının 100 bin lira (HD yayınlar için 300 bin lira) gibi çok küçük bir rakamda tutulması oldu. Böyle olunca, ihaleye katılan firmaların bir bölümü "gerekirse teminatı yakarım" diye düşündü ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan rakamlar beklenenin (ve de işin hakkının) çok çok ötesine çıkmış oldu.
-Ayrıca, şartnamede ayrı ayrı türler olduğu net çizgilerle belirtilmesine rağmen Genel Kanallar için yapılan ihaleye Tematik Kanalların girmesine, tersinden Tematik Kanalların alanına Genel Kanalların girmesine izin verilmesi yanlıştı.
İhale sürecinde başka ciddi sorunlar da oldu ne yazık ki.
Bunlardan bir tanesini çalıştığım grubun yayın organlarından biri olan ÜLKE TV aleyhine geliştiği için yakından biliyorum.
İhale şartnamesine göre katılımcılara ödenmiş sermayelerini göstermeleri için son bir tarih verildi.
ÜLKE TV o tarihe kadar gerekli sermayeyi gösteremediği için ulusal yayınlar kategorisinde yarışmak için ihaleye giremedi.
Ama sonradan şunu öğrendik.
Bazı yayın kuruluşlarına belirlenen süre bittikten sonra 20 gün daha sermayelerini artırma imkânı sunulmuştu.
Bu, başlı başına haksız bir tutumdur ve başlı başına ihalenin tümünü iptal ettirecek kadar da önemlidir.
O HALDE NEDEN KİMSE İHALEDEN ÇEKİLMEDİ
Yukarıda bir Medya Grubu yöneticisinin sözlerine atfen kullandığım Deli Dumrul ifadesinin bir yerde karşılığı da var.
Örneğin Köprü yapımı ihalesine girdiğiniz zaman ihaleyi kazandığınızda neyi kazandığınızı, neyi kaybettiğinizi bilirsiniz.
Ama burada bu, böyle değil ne yazık ki.
İhaleyi kazanan gruplar bu parayı ödedikten sonra karşılığında tam olarak neyi alacaklarını, bu işten karlı mı zararlı mı çıkacaklarını bilmiyorlar.
Bugün için hanelerde uydu kullanımı yüzde 85’lere ulaşmış durumda.
Rating ölçümlerine yansıyan miktar bunun daha da üzerinde.
Ki analog yayınların biteceği iki sene içerisinde uydu kullanımının daha da artacağını söylemeye gerek yok.
Bu durumda bu sıralamaya giren yayıncıların ne kadar bir kitleye ulaşacağı meçhul. Bu da yüksek bedellerle alınan lisansların söylendiği gibi daha değerli olacağı anlamına gelmiyor.
Peki yayıncılar bu durumda neden ihaleden çekilmediler?
Bunun da en önemli sebebi şu:
Kimse prestij kaybına uğramak istemiyor.
20 yıldır ulusal kanal statüsüyle yayın yayan kuruluşlar bir anda bir alt lige düşmeyi göze alabilirler mi?
Ama öbür tarafta ortaya çok önemli bir sorun daha çıktı.
İhale sonucu ulaşılan rakamlar, gelir gider dengesini ucu ucuna sağlayabilen ya da küçük karlarla varlığını sürdüren yayın kuruluşlarına büyük bir yük getirdi.
O halde bu kadar yüksek miktarda paralar RTÜK’e nasıl ödenecek?
RTÜK YÖNETİMİ VE BÜLENÇ ARINÇ BİNLERCE KİŞİNİN EKMEĞİYLE OYNANDIĞININ FARKINDA MI?
RTÜK yönetimi ve bağlı olduğu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Hazine’ye daha fazla para kazandırmak gibi bir düşünceyle hareket ettikleri anlaşılıyor.
Ancak madalyonun bir de öbür yüzü var.
Bu kuruluşlarda binlerce kişi çalışıyor.
Arkasında milyar dolarlık sermayeler bulunan Medya kuruluşları için bu paraları ödemek fazlaca sorun olmayabilir.
Ama bu yayın kuruluşlarının hepsinin arkasında böyle güçlü sermaye yapıları yok.
Bu durumda 6 ay gibi kısa bir sürede (ihale şartnamesi öyle diyor) istenilen paraları ödemek zorunda olan kuruluşlar, mecburen başka tedbirler almak zorunda kalabilir.
Toplu işten çıkarmalar, maaş kesintileri ve çalışma koşullarını etkileyecek tasarruf tedbirleri ilk aklıma gelenler.
Ne yazık ki, medyada bugüne kadar yaşanan krizlerin en büyük bedelini bu yayın organlarında çalışan emekçiler, meslektaşlarımız ödemek zorunda kaldı.
Bu tablo böyle bir tehlikeyi tekrar gündeme getirebilir.
Hem büyük hak ihlallerine sebebiyet vererek, hem de yayın kuruluşlarını ağır maliyetlerle karşı karşıya bırakarak bu kadar insanın ekmeğiyle oynandığı da bilinmelidir.
İstenilen şey de bir ayrıcalık değil.
Sadece biraz adalet.
Bütün bu yazdıklarımla RTÜK yönetimini böyle bir tabloya kasıtlı olarak sebebiyet vermekle suçlamıyorum.
Aksine, RTÜK Başkanı Davut Dursun, sektörün içinden geldiği için, yukarıda sözünü ettiğim türden sorunları benden çok daha iyi bilir.
İhalelere başkanlık eden RTÜK Başkan Yardımcısı Arslan Narin’in de ne kadar iyi niyetle hareket ettiğini önceki gün gördük.
Gelinen bu noktadan onların da mutlu olduğunu sanmıyorum.
Dilerim, bu ihale sonrası alınacak yeni kararlar adil ve dengeli olur.
Haber 7