Yeni Şafak gazetesinden Dilara Polat, zekice yazılmış senaryosuyla hem komedinin ezberini bozan hem de aile sıcaklığını yaşatan Geniş Aile dizisinin haylaz çocuğu Cevahir ile onun arkasından ‘Sen varsan ben her türlü varım’ diye giden Ulvi‘yle rollerini, oyunculuklarını ve aile hayatlarını film setinde konuştu.
Yaz dizisi olmasına rağmen Geniş Aile çok tuttu. Sizce bu başarının sırrı ne?
Ufuk Özkan(Cevahir): Biz önce her yaz dizisi gibi 13 bölüm olarak başladık. Şimdi ise televizyona ve popüler kültüre çok güvenmemekle birlikte, bir aksilik olmazsa 2013’e kadar yayında olacağız. Çekirdek bir seyircimiz var. Bu da bize itici güç oluyor. Bizim bu diziyle ilgili yarınlara daha net bakmamızı sağlıyor. Kalem itibarıyla yazar tayfası çok yeni bir iş, yeni bir dil oluşturdu. Riskli bir şeydi. Çünkü sadece güldüren değil, aynı zamanda seyircinin kafa yormasını, kağıtla kalemle diziyi takip etmesini sağlayan bir iş oldu. Çok zekice kelime oyunları var. O yüzden seyirci en az bizim kadar yoruluyor ve eğleniyor. Bu dizi kült bir iş, Türk aile yapısına çok yakın oldu. Bu modern çağda, apartman yaşantısında o eski tadı verdi.
Bülent Çolak(Ulvi): Toplumun her katmanında, her profilde seyircimiz var. 7 yaşındaki çocuk da izliyor, sokaktaki teyze de, iş adamı da… Bu çok özel bir şey. Dizide vasıfsız insanlar var. Baş karakterler böyle. Oradan hikaye gençliği de yakaladı. Sistemde tutunamayan, kaybedenler, hayırsızlar, faydasızlar. Aşağı yukarı her mahallede, her evde böyle bir oğul var. Toplumda Ulviler var, yancılar, yetersizlikleriyle ortada olan bir şekilde iradesiz, durmadan başkasının yolundan giden çok insan var. Aslında bunlarla, kendimizle dalga geçiyoruz. Bu yüzden insanlar çok seviyor. Ulvi’ye takılan o yetersizlik sıfatları, insanların başına gelen şeyler. Aslında böyle kompleksler ve yetersizliklerle örülüyüz. Dizi biraz bunun farkındalığını yaratıyor.
Komedide sıradanlaşmaya başlamışken Geniş Aile dizisi günümüzdeki komedi anlayışının ezberini bozdu. Siz ne düşünüyorsunuz?
Bülent Çolak: Valla çok klişe bir deyim olacak ama harbiden ezber bozdu. Sokaktaki insanlara baktığımda evet, argo var ama böyle değil. Bu Cüneyt İnay ile Kamuran Süner’in yaratıcılığıyla ilgili bir şey. Ters düz ettiler, yeni argo formları oluşturdular. İnsanlar şu anda internet ortamında bir Geniş Aile sözlüğü oluşturmuş.
Ufuk Özkan: Geçenlerde Ankara’ya turneye gitmiştim. Kaldığımız otelin müdürü bana, haftanın bir günü toplanıp ‘Acaba Cevahir Ulvi’ye bu hafta ne der?’ diye saatlerce konuşup gülüştüklerini anlattı. Yine geçen ay bir yerde oturuyoruz. Yan taraftan bir peçete geldi. Şu yazılı: ‘Cuma namazına kalabalık oldu diye cumartesi günü giden Ulvi. Sizi çok seviyoruz, Geniş Aile.’ Güzel bir iş yaptığımızı bize hatırlatan şeyler yaşıyoruz.
Artık biri çıktı ve ‘Kral çıplak’ dedi…
Bülent Çolak: Evet aynen dediğin gibi…
Dizinin senaristleri çok ilginç, dillere dolanan replikler yazıyor. Sizi en çok güldüreni hangisi olmuştu?
Ufuk Özkan: Ben şunlara çok gülüyorum ya. ‘Papa’ya sübhaneke okuyup aforoz olan Ulvi’, ‘Seyircisiz maça bilet alıp giden Ulvi.’
Bülent Çolak: Benim en çok güldüklerimden bir tanesi, ‘Aya kadar yüzeceğim deyip de yakamoz olan Ulvi.’ Bunu aynı zamanda şiirsel de buluyorum.
BAŞARI TESADÜFİ DEĞİL
Peki, hakikaten dizi 2013’e kadar devam edecek mi?
Ufuk Özkan: Bu bir temenni ama seyirci ve meslekten biri olarak televizyonda komedi yapma işinin ne kadar bıçak sırtı olduğunu biliyorum. İşleri ayırt etmiyorum ama eğer komedi yapıyorsanız, insanları ekran başında 1.5 dakikada güldürmezseniz onların gözünde şarjınız yavaş yavaş eksilmeye başlıyor. Bu yüzden hep çok hızlı olmalısınız. Aslında her hafta geçen haftanın bir tesadüf olmadığını kanıtlamamız gerekiyor. Bu anlamda yazarlarımız 37 haftadır bu başarının tesadüf olmadığını gösteriyor. Yeter ki senaryolarımız böyle gelsin, belki 2013’ten bile daha uzun sürer.
Bülent Çolak: Öyle bir şey ki, hiçbir sekme olmadı. Ulvi sıfatları bir kez olsun tekrarlanmadı, buradan tahmin edebiliriz.
Dizinin kariyerinizdeki değeri ne?
Bülent Çolak: Benim için ilk ciddi iş. Bölüm oyunculukları yaptım ama seti burada öğrendim. O yüzden üstünde titizlikle durduğum bir proje. Rolümü de çok seviyorum. Başlarda zorlandım, çünkü safı inanarak samimi oynamak zor.
Ufuk Özkan: Ulvi bir fenomen oldu…
Bülent Çolak: Biz Ufuk’la burada tanıştık ve enerjimiz inanılmaz tuttu. O beni besliyor, ben onu.
Ufuk Özkan: Hepimizin tarihine altın puntolarla yazılacak bir iş oldu bu. Sadece oyuncular için değil, tüm ekip için.
Biraz karakterlerinizden konuşursak Bülent Çolak Ulvi’nin nesini seviyor?
Bülent Çolak: Kuddusi karakterinin Ulvi için söylediği bir replik var: "O çocuk biraz bebek kafalıdır." En çok sevdiğim şey safiyeti aslında.
Peki, Ufuk Özkan Cevahir’in en çok nesini seviyor?
Ufuk Özkan: Cevahir’in kafası başka çalışıyor ama ne yaparsa yapsın, onu affettiren bir şeytan tüyü var. Kalbi çok temiz, şansı yaver gitmiyor. Biraz çabuk kaynıyor ve o sırada elinden her şey uçup gidiyor. Cevahir’in hayatı ‘ti’ye alışını çok seviyorum. Ne kadar sorumluluklarımın bilincinde olan bir adam olsam da hayatı takmamayı Cevahir’den öğreniyorum.
TİYATRO RUHLARINI DİNLENDİRİYOR
İkiniz de dizi yoğunluğuna rağmen tiyatroya devam ediyorsunuz. Tiyatro vazgeçilmeziniz mi?
Bülent Çolak: 2002’den beri Semaver Kumpanya’da oyunculuk yapıyorum. Tiyatro benim özgürlük alanım. O yüzden çok seviyorum. Televizyon hayatınızı kazanma yeriniz, bir şekilde televizyonda iş yapıyorsunuz. Tiyatro biraz daha gönül isteyen bir şey. O nedenle kendinizi daha güzel ortaya koyabilirsiniz.
Ufuk Özkan: Oyunculuk yaparken sigortaları indirir her şeyi dışarıda bırakırım. Oyuncu olduğum için çok mutluyum. Beni çok rahatlatan, güçlendiren bir meslek. Bir de çok ekonomik bir meslek. Düşünsenize doktora gitmiyorsunuz, kafanızdaki bir sürü şeyi burada kusuyorsunuz. Çok şeytanca değil mi aslında?
Bülent Çolak: Çok güzel bir tedavi sürecinden geçiyorsun. Üste bir de para veriyorlar.
Ufuk Özkan: Klişe ama tiyatro çok başka bir şey. Zor ama seyirciyle birebir, nefes nefese, sıcak, tekrarı olmayan. Tiyatro yapmazsam biraz renksiz olur gibi geliyor her şey.
Bülent Çolak: Evet ya… Deli işi, tutku işi tiyatro. Acayip bir şey.
HUZURU EVLİLİKTE BULDULAR
İkinizin de çok güzel bir aile hayatı var. Bu piyasa için zoru başarmışsınız
Ufuk Özkan: Evet ama şunu da itiraf etmeliyim ki, üniversitedeyken biraz hoyratça yaşadım. Amiyane tabirle dibini gördüm. Gecenin en karanlık vakti güneş doğmadan hemen önceki andır ya en soğuk ve en karanlık an. Sonra gün doğmaya başlar, işte onu yaşadım. Ben aileyi seviyorum. Dört duvarın arasındaki o domestik yaşamı seviyorum. Yaptığımız meslek çok yoğun çalışma gerektiriyor. İnsan sessizlik, huzur, karşılıksız sevgiyi istiyor. Bunlar benim hoşuma gidiyor.
Bülent Çolak: Valla hayatımın en çılgın kararı evlenmekti, çocuk sahibi olmaktı. Ufuk’un anlattığı şeylere ‘At hırsızı zamanlar’ diyorum. Ve bir yerde bitmesi gerekiyor. Çok depresif bir anımda böyle bir karar aldım, bir şekilde hayatımı değiştirmek istiyordum. Hayat bir şeyler söyler görürsün, görmezsin o senin elinde. Direnirsin, daha da zorlaşır. Son anda fark ettim, direnmedim, akıntıya bıraktım kendimi. Şu anda çok mutluyum.
Ailenizle ilişkileriniz nasıl, zaman ayırabiliyor musunuz?
Ufuk Özkan: Repolarımda turneye gidiyorum ama bununla ilgili planlarım var. Yeni sezonda ailemle daha çok vakit geçirmek istiyorum. Biraz yoğunum ama bir arada olduğumuz zamanı kaliteli geçirmek için binbir organizasyon düzenliyorum.
Bülent Çolak: Eşimle ve oğlum Okyanus’la sokakta vakit geçirmeyi çok seviyoruz. Sıkça Beşiktaş sahilinde güvercinleri besleriz. En son Forum İstanbul’daki dev akvaryuma gittik. Okyanus’un aklı gitti tabii tepesinden köpek balıkları geçince. (Gülüyor…) Onlara vakit ayırmaya çalışıyorum, hep beraber düşünüyoruz. Ayrıca eşimle birlikte film senaryoları yazıyoruz.
ONLARI DAHA ÇOK GÖRECEĞİZ
Televizyonda başka projelerle daha çok görecek miyiz sizi?
Ufuk Özkan: Televizyonda olmak istiyorum çünkü hayal ettiğim şeylere daha çabuk ulaşmamı sağlıyor. Belki de kapitalist bir yaklaşımla televizyonun bütün nimetlerinden yararlanmak istiyorum. Ama tabii ki içime sinen projelerde olmak istiyorum. Oyunculuğu ilgilendiren televizyon programı yapmak, sunuculuk yapmak, sinema oyunculuğu yapmak, bu başarının bir tesadüf olmadığını kanıtlayabileceğim birtakım projelerde olmak istiyorum. Aileme güzel bir hayat bırakmak istiyorum, çünkü hayat kısa. İyi ve umutlu düşünmeye, duamı dürüst dilemeye devam edeceğim.
Bülent Çolak: Televizyonla ilgili henüz kafamda belirli bir plan yok. Gelen projeleri de okur değerlendiririm. Bir sinema filminde yer almak istiyorum. İnşallah bu işten sonra dramatik bir rol oynamak isterim. Yelpazeyi geniş tutmak lazım.
BABA OLMAK DEĞİŞTİRDİ
İkiniz de taze babasınız. Nasıl bir duygu?
Ufuk Özkan: Ben babacıyım, babam hep ‘Baba olunca anlarsın’ derdi. Ben de kendi oğluma diyeceğim. Parantezi açtığımda içinde çok şey var. Korku var, panik var, şampiyon olma coşkusu var. Aile olmak, baba olmak beni çok büyüttü, olgunlaştırdı. Oğlumun beni çıkarsız, yüzde 100 sevmesi, sabahları bana bakıp safça ‘baba’ demesi müthiş bir şey.
Bülent Çolak: Çocuğum olduktan sonra hayatım değişti. Çünkü ben değişmeye başladım. İlk zamanlarda alışmam çok zor oldu. Tarifi olmayan, çok coşkun, çok taşkın bir duygu. Masumiyetinizi yitirdiğinizi hissettiğiniz anda bir şeyler sizi çağırıyor ve çoğalmak istiyorsunuz. Hayatı temize çekmek gibi bir şey.