Derginin sunuş yazısı ise şöyle:
Necip Fazıl’ın “Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın/ Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın” dizeleri, Türkiye’nin ve İslam coğrafyasının yakın tarihinde cereyan eden birçok olaya ışık tutar niteliktedir. Hak ve batıl arasındaki savaşın merkezi olma özelliğini hiç kaybetmeyen bu topraklar –bizim topraklarımız-, müminlerin mücadele azmini yükseltmiş ve düşman karşısında tavrını kemale erdirmiştir. Herkesin gözünü diktiği bu topraklarda düşmansız yaşanabileceği düşüncesi, çok inandırıcı bir tavrı ihtiva etmemekte. Son yıllarda vatan toprağına dışarıdan uygulanan baskı ve tehditkar tutum bir tarafa, kendi içimizde de bu vatana aidiyet duymayı kötü bir şeymiş gibi anlatan necis diller, düşmanın ve düşmanlığın, insanın idrakini ve ufkunu açan bir tavır olduğunu ortaya koyuyor. Allah Resulü’nün, “Barış zamanları geçicidir. Öyleyse siz önünüzdeki mücadeleler için hazırlık yapın.” ihtarını başka türlü anlamanın imkânı mı var? Bu ülkede“İktidara geldiğimizde sizi mağdur edeceğiz.” diyenlerin de, bilmem hangi partinin mitinginde “intikam, intikam” naralarını atmaların da, gazete köşelerinde hala “başörtüsünü şu zamanda şunlar takardı” ahmaklığını dillendirenlerin de bulunduğu bir ortamda, hiçbir şey yokmuş gibi yaşamanın garabet olduğunu biliyoruz. Yalnız şu var ki usulsüzlük ve zalimlik bizim yöntemimiz değildir. Biz, düşmanlık etmemiz gerekenlere de ahlaki kurallar çevresinde düşmanlık ederiz. Bosna’da Aliya, kendisine gelip “Onlar bizim kadınlarımıza tecavüz ediyorlar, onlar bizim kadınlarımızı, yaşlılarımızı ve çocuklarımızı öldürüyorlar. Buna bigâne kalmamalıyız.” diyen askerine usulü öğretiyor: “Onlar bizim öğretmenimiz değil.”
Genç Öncüler olarak bu ay, “düşmansız yaşamanın insanı köreltmesi” meselesini dosyaya taşıdık. Mücadelenin daima bilinçli hareket edenlerin arasında geçmesi, birlikte yaşamanın imkânı, zulmün olduğu bir dünyada düşmansız kalınamayacağı, hakkı ikame etme yolunda en büyük düşman olan “şeytan” faktörü, duyarsızlaşma ve nemelazımcılık dosya konularından.
Dücane Demirtaş, düşmanla ortak bir zeminde buluşabilir miyiz, sorusunun cevabını aradı. Yavuz Selim Sancak değişmez bir yasayı hatırlattı; “mücadele şuurlu iman edenlerle şuurlu küfredenler arasındadır”. Osman Zinnur Aksu, “içizmdeki beyinsizler” bahsini açtı. Senanur Yaşaroğlu sahte barışı ve gerçek düşmanı yazdı. Meryem Sena Öztürk nemelazımcılığı anlattı. T. Asım Bekir, dünyada zulüm varsa bizim de düşmanımız vardır, dedi. Dosya dışı konularda Toleuzhan Galiyeva İslam’a Kavuşma yazılarına devam etti. Furkan Yeşil, “tekâfül” (İslam’da sigortacılık) meselesini inceledi. Fatih Yağmur Yemen’i yazdı. Hatice Beyza Öztürk, toplumsal cinsiyet eşitliği adı altında toplumu ifsad eden yasa hakkındaki tavrımızı beyan etti. Adnan Ergün, Ocak hikayesiyle yazılarına devam etti. Feride Çatal ise yine fotoğraf sayfasında.
Genç Öncüler’in genç yazarları olarak gayemiz; toplumsal yaşamımızda karşılaştığımız iyilikleri, kötülükleri, kolaylıkları ve zorlukları, siz değerli okurlarımıza en anlaşılır şekilde aktarmaktır. Kadromuz, adaletle şahitlik vazifesini unutmayarak yazılarını kaleme alma gayretindedir. Çünkü bu bize Rabbimizin vahiyle sabit kıldığı bir görevdir. Bütün sayılarımızı bu bilinçle çıkarıyoruz. Çalışmamızın hayırlara vesile olmasını diliyor, keyifle okumanızı temenni ediyoruz.