Melahat KEMAL’in TimeTürk’teki haberi…
Baria Alamuddin “Sykes-Picot II- Suriye’nin ilhakına dur demeliyiz” başlıklı yazısında Rusya-Türkiye ve İran’ın Suriye’yi ilhak ettiğini belirterek Arap dünyasını buna karşı birlik olmaya çağırdı.
Suriye hakkında, Suriye Arap Cumhuriyeti ya da herhangi bir Arap ülkesinin olmadığı bir konferansın düzenlenmesi gerçekten akıllara durgunluk veren bir durum.
Halep felaketinin ardından yapılan ve “muzafferlerin toplantısı” görüntüsü verilen bu toplantının asıl amacı sanki diğer tarafları küçümsemeyi ve saf dışı bırakmayı hedefliyordu.
“RUSYA VE İRAN, ESED’İ DAHİL ETMEYE DEĞER GÖRMEDİ”
Rusya ve İran dahi Suriye rejimini toplantıya dahil etmeye değer bulmadı. Tamamıyla İran’ın yardımına bağımlı hale gelen Esed, küçük ortaktan konuyla ilgisiz bir ortak haline geldi. Yıllarca Esed’in yeri doldurulamaz bir lider olduğunu düşünen İran aslında güçsüz bir lider ve doğrudan Tahran tarafından yönetilebilecek bir Suriye istiyordu.
“ABD’NİN BIRAKTIĞI BOŞLUK, YAĞMACI GÜÇLERE FIRSAT VERDİ”
Açıkça dışarıda bırakılan başka bir taraf da Batı’ydı. ABD Başkanı Barak Obama, kendisinin ilgisiz ve devreden çıkmış bir muhatap olduğunu gösterdi. Arap dünyası zaten Amerika’nın bölgesel hakimiyet yaklaşımına karşı çelişkili duygular taşıyordu ancak “küresel polis” rolünü terk ederek çekilmeye geçmesi bu hakimiyet anlayışına yeni bir şey eklemedi; aksine yağmacı, ikinci dereceden “süper güçlere” şanslarını deneme imkanı tanıdı.
“SURİYE KAYBEDİLİRSE ARAP DÜNYASI SAĞ KOLUNU KAYBEDER”
Tüm bunların en rahatsız edici kısmı, Arap dünyasının Suriye sorunun çözümü çalışmalarında dışarıda bırakılması.
Suriye’de kesin bir Arap gücünün olması hiç bu kadar hayati ve fakat bir o kadar da gerçekleştirilmesi zor olmamıştı.
Tahran, Irak’ı etkisiz bir devlet haline getirirken Mağrib devletleri kendi sorunları ile uğraşıyor.
Suudi Arabistan ile Mısır arasında ise gerginlik devam ediyor. Kral Salman’ın, 2016 yılı başındaki Kahire ziyareti, birleşik bir Arap yaklaşımının oluşması yönünde umutları arttırmıştı. Bununla birlikte Kahire’nin Hizbullah, İran ve Rusya ile diyalog kanallarını açmak istemesi, Körfez İşbirliği Konseyi’nin bölgesel güvenlik anlayışı ile çelişiyordu. Suudi Arabistan ve Mısır birleşmezse, bir Arap dünyasından da bahsedilemez.
Suriye bir zamanlar en önemli arabulucu devletti. En zengin ya da en kalabalık Arap ülkesi değildi ancak önemliydi. Arap dünyasının İsrail’e karşı en stratejik köprübaşıydı.
Eğer Suriye’yi kaybedersek, Arap dünyası sağ kolunu kaybeder.
“İRAN, RUSYA VE TÜRKİYE’NİN SURİYE’Yİ PAYLAŞMASINI ENGELLEMELİYİZ”
Evet Suriye’yi kaybedersek, Arap dünyası sağ kolunu kaybeder.
İşte bu yüzden İran, Rusya ve Türkiye’nin Moskova’da öylece oturarak, aynı Sykes-Picot’ta olduğu gibi, Suriye’yi paylaşmasına izin veremeyiz; özellikle de Irak ve Lübnan neredeyse Arap dünyasından alınmış iken.
Bugün yapılan görüşmeler bir zamanlar Fransız ve İngiliz yetkililerinin sisli bir odada oturup cetvelle Arap dünyasının sınırları çizdikleri Skyes-Picot anlaşmasının yeniden tezahürü gibi.
Bu yüzden kumun üzerine çizgimizi çekmeliyiz; başka birileri bizim adımıza bunu yapmadan önce.