KPSS sorularının sızdırılmasına ilişkin 54’ü tutuklu 230 kişi hakkında “FETÖ kurucusu, yöneticisi ve üyesi olmak, resmi belgede sahtecilik, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık” suçlarından açılan davada, Cumhuriyet Savcısı bütün tutuklu sanıkların tutukluluklarının devamını istedi.
Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada tutuklu sanıklar, sanık avukatlarının savunmalarından sonra, şikayetçi kurumlar ÖSYM Başkanlığı ve Maliye Bakanlığının avukatları müdahillik talebinde bulundu.
Bunun ardından Cumhuriyet Savcısı Umut Sadak’a görüşü soruldu.
Sadak, görüşünde, Terörle Mücadele Kanunu’nun 1’nci maddesinde terörün, “cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak, yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemler” olarak tanımlandığına dikkati çekti.
Aynı kanunun 7’nci maddesindeyse, terör örgütünün tanımı yapılarak, “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1. maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanunu’nun 314’ncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır” hükmü bulunduğuna işaret eden Sadak, 314’ncü maddede isnat edilen suç terör örgütü üyeliği olduğunu bildirdi.
Milliyet’in haberine göre savcının görüşünde, şunlar kaydedildi:
“Görüldüğü üzere bir örgütün, terör örgütü sayılabilmesi için üyelerinin silah kullanması gibi bir şart aranmamaktadır. Cebir-şiddet kullanmak, baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit gibi yöntemlerin kullanılması bir suçun terör suçu sayılması için yeterlidir. Her ne kadar sanıklar hayatlarında ellerine silah almadıklarını savunsalar da anlatıldığı şekilde terör örgütü üyesi olmak için ele silah alınması gerekmemektedir. Yine örgütün her bir mensubunun örgütün amacına ulaşması için eline silah alması da gerekmemektedir. Örgüt hiyerarşisi içinde her bir üyenin farklı bir görevi olup, her üye üstleri tarafından kendisine verilen görevi yapmakla mükelleftir.”
“Tam bir terör örgütü”
Savcının görüşünde, TCK’nın 312’nci Maddesinde “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir” denildiği belirtilerek, şu değerlendirmelerde bulunuldu:
“Fetullah Gülen Terör Örgütü, devlet otoritesini zaafa uğratmak, yıkmak veya ele geçirmek için kurulmuş kendine özgü yapısı olan bir terör örgütüdür. Kırmızı bültenle aranan ve örgütü yurt dışından yöneten Fetullah Gülen hakkında terör örgütü kurmak yönetmek suçundan açılmış davalar, halen derdest olan soruşturmalar vardır. Cebir, şiddet, şantaj, delil uydurma, haksız arama, tutuklama gibi yöntemleri kullanan bu örgüt kanunda tanımlandığı şekilde tam bir terör örgütüdür.
Amacı devlet düzenini değiştirip hükümeti ortadan kaldırmak olan bu örgütün bu amacına ulaşmak için önceliği devlet kadrolarını ele geçirmeye verdiği, bu hedefe ulaşmak için yıllar öncesinden başta emniyet olmak üzere mülkiye, yargı ve askeriyeye eleman yerleştirilmeye başladığı anlaşılmaktadır. Emniyet ve yargıdaki kritik makamları ele geçirmeyi başaran örgüt kendine engel olarak gördüğü askeri kadroları da Ergenekon, Balyoz, İzmir Askeri Casusuluk davası gibi kurguladığı kumpas davalarıyla tasfiye ettikten sonra 17-25 Aralık tarihlerinde hükümeti yıkıp, devlet idaresini tamamen ele geçirmek için nihai hamlesini yapmış, fakat amacına ulaşamamıştır.
Örgütün silahsız bir örgüt olduğu, sadece bir cemaat olduğu savunulsa da finans ayağı, yargı ayağı, emniyet ayağı olan bu örgütün kilit üyelerinin çoğunun kamu görevlisi olduğu, bu kamu görevlilerin devletin kendilerine verdiği silahları MİT tırları olayında olduğu gibi gerektiği zaman kullanmaktan çekinmediği görülmüştür. Kaldı ki bir örgütün anayasal düzeni ve rejimi demokratik yollardan değiştiremeyeceği, günü geldiği zaman silah kullanmak zorunda olduğu da bilinen bir gerçektir.”
“Amaca giden her yol mubahtır”
Görüşte, örgütün nihai amacına ulaşmak için önceliği eğitime verdiği, her ilde örgüte bağlı dershaneler, özel okullar kurulduğu, başarılı öğrenciler okullarda ve kiralanan evlerde kampa alınarak, yıllar boyu hem ders çalıştırılıp hem de beyinlerinin yıkandığı ifade edildi.
Öğrencilerin üniversiteleri kazanmaları için yoğun faaliyet gösterildiği, kazanan gençler henüz kayıt yaptırırken takip edilip iletişime geçildiği, taşradan gelen gençlerin ücretsiz yurtlarına aldıkları anlatılan görüşte, “Süreç içinde kendi finans kuruluşlarını kuran, gazete ve televizyon kanalları açan, kendi şirketleri aracılığıyla madencilik gibi gelir getiren alanlara el atıp milyarlarca dolar gelir elde eden, usulsuz dinlemelerle edindikleri bilgileri kullanıp şantaj yaparak, kimisini de kandırarak himmet adı altında büyük paralar toplamaya başlayan bu örgütün güçlendikçe yöntemlerini değiştirdiği, sınav engelini bertaraf edip kısa vadede hedefe ulaşmak için ÖSYM ve sınav sorularının basım işini yapan şirketi ele geçirdiği, soruların çalınarak örgüt üyelerine dağıtıldığı, yine başka yıllara ilişkin KPSS sorularının, Polis Akademisi, hakimlik, savcılık sınav sorularının çalındığına ilişkin soruşturmaların derdest olduğu anlaşılmaktadır” ifadeleri kullanıldı.
Görüşte, şunlar kaydedildi:
“Tanık Fatma Nur Gümüşkaya’nın beyanında geçtiği üzere Fetullah Gülen’in ‘Bizim Milli Eğitime girmemiz lazım. Amaca giden her yol mubahtır. Girin de nasıl girerseniz girin’ talimatı üzerine dosya muhteviyatından açıkça anlaşılacağı üzere 2010 KPSS sorularının yine diğer merkezi sistemle yapılan sınav sorularının örgüt tarafından çalındığı, soruşturma başladıktan sonra bu soruların yer aldığı bazı bilgisayarlara kalıcı silme programları yüklendiğinin, sınavdan hemen sonra bazı bilgisayarların hard diskinin değiştirildiğinin tespit edildiği, (sanık) Baki Saçı’nın soruşturma aşamasında verdiği ifadesinde sınav sorularının sınavdan önce arkadaşı (sanık) Berat tarafından kendi mailine gönderildiğini, yine ortak arkadaşları olan Süleyman Mustafa İnanıcı ile konuştuğunu, Süleyman’ın bilgisayarından ‘gelen’ kutusuna girerek bu maili kendi bilgisayarına indirdiğini, daha sonra flash bellek aracılığıyla bu soruları kendisinde aldığını ifade ettiği, silinen bu soruların soruşturma aşamasında yapılan kriminal inceleme sonucu Baki’nin bilgisayarında bulunup geri getirildiği, Süleyman’ın lap-top’unun ise bulunamadığı, muhtemelen bilgisayarı imha ettiği, ifadesinde ise bilgisayarını Baki’nin aldığını söylediği, fakat bu anlatımının arkadaşı tarafından doğrulanmadığı, yine tapelere yansıyan görüşmelerde Berat’ın evdeki bilgisayarına format attığını, yine lap-topu attığını ifade ettiği, Emniyet Amiri Öner Güven’inTurgut Özal Düşünce ve Hamle Derneğinde yapılacak aramayı telefonla derneğin genel sekreteri olan (sanık) Mehmet Hanifi Sözen’e bildirdiği, buradaki bilgisayarlardaki delilerin yok edildiği, anlatıldığı şekilde sızdırıldığı aşikar olan soruların sanıklara bir şekilde ulaştırıldığı anlaşılmıştır.”
Görüşte, soruların verildiği anın kameraya çekilmesinin mümkün olmadığı belirtilerek, soruların önceden görüldüğünün bilimsel veriler, sanıkların birbirleriyle olan ilişkileri, çalıştıkları şirketler, diğer sınavlarda aldıkları puanlar, tekrar edilen sınavda aldıkları puanlar, kopya çekilmeyen önceki yıllarda diğer adayların yaptıkları net sayıları incelenerek ortaya konulabileceği ifade edildi.
“Yanlışta birleştiler”
Akademisyenlerden oluşan komisyonun, sanıkların önemli bir kısmının soru kök ve seçeneklerini, bazılarının da çözüm için ipucu olabilecek bilgileri sınav öncesinde gördüklerine dair kuvvetli kanaat olduğunu belirttikleri aktarılan görüşte, soru kitapçıklarını inceleyen bilirkişilerin, zor sayılan birçok matematik sorusunun kalem oynatılmadan cevaplandığını, basit sorularda ise işlem yapıldığını tespit ettiklerine dikkat çekildi.
İptal edilen sınavdan 5 gün önce sanık Baki Saçı’nın bilgisayarına girdiği anlaşılan, oluşturulma tarihi 28-29 Haziran 2010 olan Genel Yetenek ve Genel Kültür sorularının bulunduğu dijital dosyada, Genel Kültür ve Genel Yetenek sorularının doğru şıklarının koyulaştırıldığının görüldüğü bildirilen görüşte, şunlar kaydedildi:
“Genel Yetenek sorularından 39 ve 53, Genel Kültür sorularından 9 ve 11 nolu soruların koyulaştırılan şıkkının doğru cevap olmadığı halde Genel Yetenek 39. soruda en başarılı 3 bin 227 adaydan bin 927’sinin, 53. soruda 370’inin koyulaştırılan, ancak yanlış olan şıkkı işaretleyerek yanlışta birleştikleri, Genel Kültür sorularından 9. soruda en başarılı 3 bin 227 adaydan bin 211’inin, 11. soruda 100’ünün koyulaştırılan, ancak yanlış olan şıkkı işaretleyerek yanlışta birleştikleri, yüksek başarılı olduğu kabul edilen 3 bin 227 adaydan bin 927’sinin sızdırılan sorularda aynı yanlışta birleşmesinin, yine aynı yanlışta birleşenlerin aralarında karı-koca, akrabalık, telefon, iş yeri, adres, mali irtibatları ve testlerde aynı sayıda neti yapmış olmaları da göz önüne alındığında bu durumun sanıkların sınavdan önce soruları gördüklerini ortaya koymuştur.”
Bin 148’i akraba, 896’sı karı koca…
Görüşte, sınavda yüksek başarı gösteren 3 bin 227 kişinin bin 148’inin akraba, hatta sınavı kazananların neredeyse üçte birinin, 896’sının karı koca olduğu belirtildi, yüksek başarı gösterenlerden bin 175’inin tekrar edilen sınava girmedikleri kaydedildi.
Tekrarlanan ve daha kolay olduğu bilimsel verilerle ispatlanan sınava giren 2 bin 52 adaydan bin 999’unun netini düşürdüğü, diğer iptal edilen sınavdaki bütün soruları doğru yanıtlayarak 120 net yapan 350 kişiden 148’sinin tekrarlanan sınava girmediği, girenlerden sadece 11’inin 100 neti geçebildiği ve en yüksek yapanın da 108 nette kaldığına işaret edilen görüşte, şu bilgilere yer verildi:
“Tekrarlanan sınava giren yüksek başarılı 188 kişinin ise 75 ile 100 net arasında kaldığı görülmüştür. İlk sınavda 120 net yapan 3 kişi ise tekrarlanan sınavda 50 netin altına düşmüştür. İlk sınavda 120 net yapan bir kişinin 3 ay 20 gün sonra tekrarlanan sınavda 50 netin altına düşmesi, soruların çalındığının ve sanıklara verildiğinin en büyük delilidir. Yine 120 netten 75 nete düşülmesi de dış faktörlerle veya hastalıklarla açıklanamaz . 2005’ten 2012 yılına kadar yapılan sınavlarda hiçbir öğrenci eğitim bilimlerinde 120, 119, 118 veya 117 net yapmamışken. sadece 2010 KPSS eğitim bilimleri branşında 350 kişinin 120 net, 423 kişinin 119 net, 493 kişinin 118 net , 401 kişinin 117 net, 290 kişinin 116 net yapması hayatın olağan akışına aykırıdır.
2009 KPSS Genel Yetenek sınavında 6 kişi 60’da 60 net yaparken 2010 genel yetenek sınavında bin 28 kişinin 60’da 60, 2 bin 532 kişinin 60’da 59, 4 bin 963 kişinin 60’da 58, 7 bin 859 kişinin 60’da 57, 10 bin 785 kişinin 60’da 56 net yapması hayatın olağan akışına uygun değildir. Zira bir önceki yılki sınavda 56 net yapan kişi sayısı 912 iken bir yıl sonraki sınavda bu sayı 10 bin 785’e çıkmıştır. Yine Genel Kültür bölümünde 2009’da 2 bin 391 kişi 50 net yapmışken 2010’da 17 bin 474 kişinin 50 net yaptığı anlaşılmıştır.
Diğer yıllardaki başarı oranları ile 2010’daki başarı oranının kıyaslanmasıyla başarının aniden ve bu oranda yükselmesinin nedeni orta zekalı herkes tarafından anlaşılabilecektir. Aksinin kabulü bu kadar üstün zekalı öğrencinin aynı anda aynı sınava girdiği anlamına gelecektir ki, bu kadar üstün zekalı olan sanıkların tekrarlanan sınavda yarı yarıya varan oranlarda netlerini düşürdükleri ve bin 927 tanesinin aynı yanlışta birleştiği düşünüldüğünde, o kadar da üstün zekalı olmadıkları anlaşılmaktadır . Bu oranlar dahi tek başına bu sınavda kopya çekildiğinin göstergesidir. Pek çok sanığın baz birlikteliği olduğu nazara alındığında sanıkların bir araya gelip sorularla ilgili toplantılara katıldığı, soruların sanıklara çalıştırıldığı, cevaplarının gösterildiği anlaşılmaktadır. MASAK raporunda belirtilen bazı sanıklar arasındaki para trafiği de bu sanıklarca açıklanamamıştır.”
“Tutukluluk durumlarının devamına”
Görüşte, sanıkların bir kısmının matematik bölümü mezunu olması ya da bu alanda yüksek lisans yapmalarının kopya çekmeyecekleri anlamına gelmeyeceği, zira sadece çok yüksek puan alanların kamuda öğretmen olarak atamasının yapıldığı belirtildi.
Binlerce matematik mezunu adayın sınava girdiği, fakat bunların çok azının atandığı ifade edilen görüşte, “Örgütün amacı; elemanlarını Milli Eğitim sistemine entegre edip, küçük çocukları çekirdekten etkilemek ve bunları ilerde kendi saflarına çekmektir” denildi.
Soru kitapçıklarını inceleyen bilirkişinin, zor sayılan pek çok matematik sorusunun kalem oynatılmadan cevaplandığını, basit sorularda ise işlem yapıldığını belirlediğine işaret edilen görüşte, raporda bazı maddi hataların olmasının tüm raporun yanlış olduğu ve sanıkların kopya çekmediği anlamına gelmeyeceği vurgulandı ve bu maddi hataların giderilmesi için ek rapor alınmasının yeterli olacağı kaydedildi.
Görüşte şu değerlendirmelere yer verildi:
“Soruların çalınıp üçte biri karı koca olan bu sanıklara verilmesinin, örgüte ait dershanelerde yapılan sınavlarda bire bir bu sınavlarda çıkan soruların sorulmasının sebebi bu sanıkların da bu örgütün birer üyesi olmasıdır. Bu itibarla birbirini tanıyan, akrabalık bağı olan, aynı dershanelerde çalışan, birbirleriyle para alış verişi olan bu sanıkların ciddi bir organizasyon dahilinde örgüt içinde bu soruları yayılması sonucu yapılan sınavda yüksek başarı gösterdikleri anlaşılmaktadır.
Anlatıldığı şekilde terör örgütü üyesi olduğu yönünde kuvvetli suç şüphesi bulunan sanıkların içeriği itibarıyla sahte cevap anahtarı oluşturup evrakta sahtecilik suçunu işledikleri, soruların çalındığı nazara alındığında sanıkların bu eylemlerin aynı zamanda suç eşyasının kabul edilmesi suçunun unsurlarını da oluşturduğu, kopya alan sanıklardan bir kısmının bu sınavdan aldıkları yüksek puanlarla kamuya atanıp haksız yere maaş alarak kamuyu dolandırdıkları, atılı terör örgütü üyeliği suçunun katalog suçlardan olması, kanunda öngörülen cezasının üst sınırı, örgütün diğer bazı mensuplarının yurt dışına kaçtıkları, bu dosyadaki pek çok sanığın da halen firarda olduğu, tutuklu sanıkların da serbest bırakılmaları durumunda kaçma şüphelerinin bulunduğu, tutuksuz sanık ve tanıkların da henüz dinlenilmediği anlaşılmakla tüm tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi, yakalama kararlarının infazının beklenmesi, sanık Öner Güven hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkartılması, yayıncı, dershane öğretmeni ve matematik profesöründen oluşan başka bir heyetten ek bilirkişi raporu alınması, suçtan zarar görme ihtimaline binaen katılma taleplerinin kabulüne karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.
23 kişi tahliye edildi
Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda (KPSS) usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla 54’ü tutuklu 230 kişinin yargılandığı davanın 5’inci duruşması sona erdi. Mahkeme heyeti, davada tutuklu 54 sanıktan 23’ünün tahliyesine karar verdi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 10 Temmuz 2010’da yapılan KPSS’de usulsüzlük yapılmasına ilişkin toplam 230 kişi hakkında ‘Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) kurucusu, yöneticisi ve üyesi olmak, resmi belgede sahtecilik ve kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık’ suçlarından açtığı ve Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın beşinci duruşması sona erdi. Duruşmaya tutuklu 54 sanık, sanık avukatları ile ÖSYM ve Maliye Bakanlığı avukatları katıldı. 5 gün boyunca süren duruşmalar da tutuklu 54 sanığın savunması ve sanık avukatlarının savunmaları alındı. Sanıklar ve avukatlar, soru kitapçıkları ile ilgili hazırlanan bilirkişi raporunu kabul etmeyerek yeni bilirkişi raporu talep etti.
Dava savcısı savunmalar ve beyanların ardından sanıkların tutukluluk halinin devamı yönünde mütalaa verdi. Mahkeme heyeti duruşmaya ara verdi. Verilen aranın ardından Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi tutuklu 54 sanıktan 23’ünün tahliyesine karar verirken diğer sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verdi.