Ergenekon’da başka tahliye olur mu?

Hukuk
Engin Dinç’in röportajı  İlker Başbuğ’un avukatının Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunması ve AYM’nin de, Başbuğ hakkında Ergenekon davasında gerekçeli kararın süresinde yazılmad...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı 

İlker Başbuğ’un avukatının Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunması ve AYM’nin de, Başbuğ hakkında Ergenekon davasında gerekçeli kararın süresinde yazılmadığı için etkili itiraz yolunu kullanamadığından dolayı İlker Başbuğ’un hak ihlaline uğradığına karar vermesinin yankıları sürüyor. AYM’nin İlker Başbuğ kararını ve bu kararın Ergenekon davasını nasıl etkileyeceğini Eski Cumhuriyet Başsavcısı Av. Reşat Petek’le konuştuk. 

Anayasa Mahkemesi, İlker Başbuğ hakkında ilgili 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararının yazılmamış olması üzerinden tahliye yolunu açan bir karar verdi. Şu aşamada İlker Başbuğ’un tahliyesi bekleniyor. Durum böyle mi acaba?

Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararın süresinde yazılmadığı için etkili itiraz yolunu kullanamadığından dolayı İlker Başbuğ’un hak ihlaline uğradığına karar verdi. Çünkü 5 Ağustos 2013 tarihinde hakkında hüküm verildi ancak gerekçeli kararı, Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince, 15 gün içinde yazılıp dosyanın Yargıtay’a gönderilmesi gerekiyordu ki tutukluluğa, mahkumiyete itirazları Yargıtay’da temyiz incelemesine tabi tutulacaktı. Karar 7. aya girdi ve bu kadar sürede yazılmaması yasanın ihlalidir. Anayasa Mahkemesi bu yasa ihlalinin, özgürlük hakkının ihlali anlamına geldiğine ve Anayasa’nın 19. maddesinin 8. fıkrasının ihlal edildiğine karar verdi. Anayasa Mahkemesi’nin kararı tahliye anlamına gelmiyor. Fatih Hilmioğlu örneğinde olduğu gibi tedbiren bir tahliye kararı vermiş de değil, hak ihlali olduğuna dair verdiği kararı “Gereği yapılmak üzere …. mahkemesine” deniyor. Peki bu ‘gereği’ nedir? Hak ihlalinin sona erdirilmesi. Bu kararı kim verecek? Mahkumiyet kararını veren ilk mahkemenin bu konuda bir karar vermesi lazım. Şu anda Başbuğ’un müracaatı bu safhada.

 Ama aynı gün şöyle bir gelişme oldu biliyorsunuz; Cumhurbaşkanlığı’nda beklemekte olan Özel Yetkili Mahkemeleri’n görevlerini tamamen sonlandıran yasa Cumhurbaşkanı’nın onayı ile dün itibariyle yürürlüğe girdi. 13. Ağır Ceza Mahkemesi özel yetkili statüsüyle bu davayı görüyordu ve bu davaya bakan mahkeme heyetinin görevleri yasa gereği sona erdi. Şimdi muhatap mahkeme, normal ağır ceza mahkemesidir. Sanıyorum, tahliye konusunda bir karar vermek üzere HSYK’nın ve İstanbul İlk Derece Adli Yargı Adalet Komisyonu’nun yine belirleyeceği ağır ceza mahkemesine Başbuğ’un avukatının dilekçesi Anayasa Mahkemesi kararı ile birlikte gidecek, kararı da o mahkeme verecek. Verilecek karar konusunda iki ihtimal de var: Bir, “Bu mahkemede hüküm verildiği için biz yeniden bu davayı inceleyemeyiz, Yargıtay incelesin.” diyerek, görev yönünden Yargıtay’ı yetkili mahkeme gösterilebilir. İkincisi, “Anayasa Mahkemesi üst bir mahkemedir, hak ihlaline karar verdiği için dosyanın res’en ele alınması zaten gerekir.” Diyerek, bu çerçevede de hak ihlalini gidermek üzere tahliyesine karar verilebilir. Bu iki ihtimal olmakla birlikte tahliyesi yönünde bir karar çıkması olasılığı daha ağırlıkta diyebiliriz. 

Bu kararın diğer Ergenekon tutuklularını ya da Balyoz’da böyle bir beklentide olanlar varsa, bunların tahliye beklentilerini güçlendiren bir tarafı var mı?

Balyoz davası farklı çünkü Balyoz’daki 227 sanık artık tutuklu değil, hükümlü. Ama tutuksuz olarak yargılanıp haklarındaki karar bozulanlarla ilgili de böyle bir karar yok. O bakımdan bu kararın Balyoz davasında emsal olması düşünülemez. Ama Ergenekon sanıkları açısından elbette ki bu bireysel başvuru olduğu için, bu aşamada İlker Başbuğ’u ilgilendirmesine rağmen, elbette ki uygulama bütün sanıklara emsal teşkil edecek bir uygulamadır. Bu açıdan verilmesi muhtemel karar son derece önemlidir. Tabi şunu da ifade edelim; Anayasa Mahkemesi kararında İlker Başbuğ’un suçlu ya da suçsuz olduğu konusunda bir değerlendirme yapmıyor. Belki en çok gözden kaçan nokta bu. Sadece yargılama aşamasında hak ihlali olduğu kararını veriyor. O bakımdan buradaki usül hatasını veya hak ihlalini mahkumiyet konusunda da bütün deliller çürümüş, zaten beraat etmesi gerekiyor gibi yorumlamanın çok doğru olmadığını, davanın esasına ilişkin bir değerlendirmeyi Anayasa Mahkemesi’nin yapmadığının altını çizmek lazım. Fakat bir tahliye kararı verildiğinde de, bu karar tüm Ergenekon sanıklarını kapsar demiyorum ama onların da müracaatlarında emsal karar oluşturacağını ifade etmek istiyorum. 

Son günlerde paralel yapıyla ilgili pek çok iddia var. Hem montaj ses kayıtları, hem de sahte belge üretilmesi gibi itirazlar üzerinden de Ergenekon ya da Balyoz’un yeniden yargılanmasının önünün açılması gibi tartışmalar da olmuştu. Paralel yapı ile ilgili iddialarla birlikte düşündüğümüzde Ergenekon ya da Balyoz’da haksız yere hüküm giymiş insanlar varsa bunların yeniden yargılanmasının önü açılabilir mi?

Balyoz davasında yargılamanın iadesi talepleri mahkemece reddedildi, itirazlar da reddedildi. Çünkü yargılamanın iadesi kararının verilebilmesi için önceden incelenmeyen, değerlendirilmeyen, Yargıtay incelemesinde de masada olmayan yeni bir delil ortaya çıkması ya da hükmün verilmesinde etkin olan bir delilin sahteliği, yanlışlığı ya da yalan beyanın ispatı olması lazım. Böyle bir neden olmadan yargılamanın iadesi söz konusu değil. Ergenekon davası için ise henüz kesinleşen bir hüküm olmadığı için Ergenekon davasında zaten yargılamanın iadesi bu aşamada gündeme getirilemez. Zira, ceza hukuku anlamında yargılama, kovuşturma devam ediyor. İlk derece mahkemesi hükmünü verdi ama Yargıtay’da karar verilinceye kadar bizim hukukumuzda bu yargılamanın devam ettiğini, kovuşturmanın sürdüğünü gösterir. Bu açıdan Ergenekon’da bir yargılamanın iadesi söz konusu değildir, gündeme gelmez. 

Acaba siz paralel yapı tarafından delil oluşturmuş olunması iddialarını nasıl yorumluyorsunuz?

Kumpas kuruldu, delil oluşturuldu iddialarının sadece Türkiye’deki paralel yapıyla ilgili son gelişmelerle irtibatlandırılarak Ergenekon ve Balyoz benzeri davalardaki sanıklara hukuki yarar sağlayacak bir gelişme olarak peşinen kabul edilmesi mümkün değil. Burada elbette ki kumpas kurulması, delil üretilmesi, dijital delillerin üzerinde değiştirme yapılması gibi durumlar ispat edilirse yargılamanın iadesi ya da devam eden davaların sonucuna etki etmesi mümkün olacaktır. Onun dışında bu genel değerlendirmeleri yani paralel yapının şu anda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda çok sayıda kişinin kanunsuzca dinlenmesi, kanunsuz fiziki takip gibi soruşturmaya ve incelemeye konu olayların Ergenekon ya da Balyoz davalarıyla hukuki ve fiili irtibatını tam olarak tespit etmeden, yeni bir yargılama sürecine ya da sadece medya üzerinden değerlendirmeler üzerinden ‘delil yok, öyleyse beraat etmeleri gerekir, boşuna yargılandılar’ gibi bir sonuca hukuki anlamda götürmez.