Bu kadar yetkili mahkeme olmaz

Hukuk
Engin Dinç’in Haberi Özel Yetkili Savcılığın, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve dört eski MİT mensubunu ifadeye çağırmasının ardından Özel Yetkili Mahkemeler yeniden tartışma konusu oldu. Yeni Şafak ...
EMOJİLE

Engin Dinç’in Haberi

Özel Yetkili Savcılığın, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve dört eski MİT mensubunu ifadeye çağırmasının ardından Özel Yetkili Mahkemeler yeniden tartışma konusu oldu. Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırabileceğini yazdı. Biz de Özel Yetkili Mahkemelerin hukuki durumunu ve kaldırılması durumunda neler olabileceğini eski İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman ve Eski Cumhuriyet Başsavcı Reşat Petek’e sorduk.

ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER DGM’NİN DEVAMI

MİT krizinin ardından Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılacağı iddialarını sorduğumuz Yücel Sayman, konuyla ilgili olarak şunları söyledi:

“Özel yetkili mahkemeler, Ergenekon davasıyla tartışmaya açıldı. Daha doğrusu tartışmaya o tarihte açılmadı ama o zamana kadar tartışmayan insanlar da tartışmaya başladılar. Yoksa ondan önce yerini alan devlet güvenlik mahkemeleri tartışılıyordu. Aslında bu özel yetkili mahkemeler devlet güvenlik mahkemelerinin bir devamı. Yeni bir tartışma değil bu. Bazıları kendileri yeni tartıştıkları için, yeni bir tartışma zannediyorlar bunu…

Yasal konumuna gelince hukuki konumunda engel yok, yasa çıkartırsanız olur. Önemli olan yasal zemini olması. Genel hukuk prensipleri açısından kabul edilir mi, edilmez mi sorusuna gelince buna sırf hukuki cevap verebilmek doğru değil. Bu devletin yapısıyla, biçimiyle ilgili bir sorun. Devletin biçimi eğer demokrasi olsaydı, özel yetkili mahkemelerin bu kadar yetkiyle donatılmış bir yargılama sürecinin olmaması gerektiği kolaylıkla söylenebilirdi. Ama Türkiye’de devlet biçimi olarak demokrasi yok. Anayasanın başlangıç bölümünü okuduğunuz zaman görürsünüz ki, orada tanımlanan devlet despotik bir devlettir. Yani demokrasi değildir; biçimsel olarak yargı ve diğer kurumlar o despotik devlet yapısının korunması için tasarlanmıştır. Hem örgütlenmeleri, hem işleyişleri bakımından yargı da buna dahildir. Siz devlet açısından, -devlet derken despotik devleti kastediyorum- anayasanın başlangıcında tanımlanmış olan, onun için tehdit olduğunu söylediğiniz bir örgüt yapısı ortaya çıkartıyorsunuz. Bu bölücülük olabilir, tehdit olabilir, irtica olabilir, başka bir şey olabilir…

ÖZEL YETKİLİ SAVCILIĞIN GÖREVİ DESPOTİK DEVLETİ KORUMAK

Bu yargı sistemi gereği ilk soruşturmayı yapan güvenlik güçleri, soruşturma yaparken savcının görüşüne başvurmuyor. Onların hazırladığı raporlarla, bulduğunu söylediği delillerle savcının önüne geliyor ve yüz kişi, belki bin kişiyi toparlayan bir örgüt yapısı ortaya koyuyor. Şimdi savcıya ve yargıya verilmiş olan işlev de, anayasa gereği bunun üzerine örgütlenmiş devleti korumak. Bunu koruyabilmek için böyle bir mahkeme kurmak zorundasınız. Onun için Meclis Başkanı Cemil Çiçek, “Bu bir gerekliliktir” diyor. Doğrudur, despotik devlet açısından bu mahkemeler gerekliliktir. Başka türlü de işlev göremezler. Onun için onların önüne bir dava geldiği zaman, bir iddia olarak devlet için büyük bir tehdit oluşturan her kesimden yüzlerce, binlerce kişiye; sivilden, askerden, her meslekten işleri kapsayan bir örgüt adını verdiğiniz zaman, tutuklama kararı vermeden ve o tutuklama kararını kaldırmaksızın o yargılamayı yapamaz. Devletin yapılanmasına aykırı bir faaliyet olabilir.

Bu mahkemelerin kalkması için kimilerinin adli kolluk dedikleri, ne Adalet Bakanlığı’na, ne İçişleri Bakanlığı’na bağlı bulunan, özerkliği olan bir bilimsel polis tesisi kuracaksınız. Yani laboratuvarlar, araştırma merkezleri olan, delil toplama ve değerlendirme konusunda uzmanlaşmış olan bir kurum kuracaksınız. Bunu kurmadan zaten bu süreç başlamaz. Ve daha başladığı anda savcıyla işbirliği halinde götürülecek, hukuki açıdan savcının yönlendirmeleri, talimatları olacak. 

İkincisi tutuklama kararı vermemeleri için de, onun yerine başka denetim kuralları getirmiş olacaksınız. Yani mesela belirli toplantılara katılmama, belirli kişilerle görüşmeme, belirli mahallerden dışarı çıkmama, belirli yerlere girmeme gibi tutukluluk yerine geçebilecek yani kaçma tehlikesini ve delilleri karartma tehlikesini önleyebilecek başka kurumlar getirebileceksiniz ki, şüpheli bulduğunuz ya da sanık olarak getirdiğiniz kişileri özgürlüklerinden mahrum kılmayın. Şimdi bu kurumlar getirilmedikçe bu ve benzeri kurumlar, yani demokratik devlet yapısı kurulup bunun yargısı, o yargının işleyişi örgütlenmedikçe, düzenlenmedikçe bu tartışmayı yeni duyanlar, bu tartışmayı ilk defa kendilerinin başlattığını zannederler. Bu yapı içinde bu devlet kültürüdür. Özel yetkili mahkemelerin kaldırılacağını zannetmiyorum, bu devletin biçimiyle ilgili yeni bir anayasa meselesi.”

ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELERİN YETKİSİ BİZATİHİ SİYASİDİR

MİT krizinde Özel Yetkili Savcılığın siyasi iktidarın kararlarını sorguladığını ve bu mahkemelerin bu açıdan sorgulandığını hatırlattığımız Yücel Sayman, “Zaten bu faaliyetlerin bizzat kendisi, yani bu işleyiş, özel yetkili mahkemelerin kurulmuş olması ve savcılara bu yetkilerin verilmiş olması bizatihi siyasi bir olaydır. O siyasi bir olay içinde, elbette ki siyasi olarak davranacaktır. Despotik bir devlet içine gidip demokrasinin kurallarını mı uygulayacak? Olmaz, bu kendi kendini kandırmaktır. Yani yargı siyaset alanına girdiği anda, siyasi bir güç haline dönüşmesini engelleyecek palyatif tedbirler alırsınız. Bugün buradan, yarın başka bir yerden patlak verir. Bazen hiç patlak vermez çünkü iktidarla bürokrasi uzlaşmışlardır, götürüyorlardır işi. Yani bunu demokrasi ve hukuk devleti anlayışı içinde tartışabilmek mümkün değil. Çünkü devletin kendisini tartışmak lazım…” diye konuştu.

Yeni anayasa tartışmalarında Özel Yetkili Mahkemelerle ilgili bir düzenleme yapılmasının ihtiyaç olarak ortaya çıktığını belirten Yücel Sayman, “Bu yeni anayasa önemli, yoksa bu tartışmalar sürer gider. Özel yetkili mahkeme kalkar yerine ismi farklı olan ama çalışması, örgütlenmesi ve işleyişi aynı olan başka bir mahkeme türü gelir. Özel yetkili mahkeme değil de, uzmanlık mahkemesi adı altında yine aynı şeyler gelir.” dedi.

Türkiye’de bir “jüristokrasi”den (yargıçlar yönetimi) bahsedilip bahsedilemeyeceğini sorduğumuz Yücel Sayman, şunları söyledi:

“Kavram üzerinde konuşmak istemem ama buna jüristokrasi denmez, zaten siyasi yapısı olan bir yargı örgütlenmesi kurulmuş, işlevi bu. Bu işlev verilmiş, ne bekliyorsunuz ki daha başka? Ya da ne bekliyoruz ki daha başka? Yargının önüne getiriyorsunuz bütün devleti, emniyet güçlerinden, MİT’inden başlayarak, önlerine dosya getiriyorsunuz savcının. Devlet açısından büyük bir tehlike var, bu mahkemeyi senin için kurdum. Bu örgütlenmelere karşı hukuk alanında devleti koruyacaksın. Yani burada suçlu bu sanıktır diye normal bir demokratik süreci değil, devleti korumaya yönelik, tehdidi ortadan kaldırmaya yönelik işlev göreceksin diyorsunuz. Şimdi bir savcı nasıl olur da yüz kişi, bin kişi ve daha fazla aşan büyük bir tehlikeyi tutuklamadan o davayı devam ettirecek. İşin tabiatına aykırı olan bir şey. Sistem değişmedikçe, sistemin kendisini görmedikçe, bu yapının mecburi olarak sisteme bağlı olduğunu anlamadıkça söyleyeceğiniz her laf havada kalacak.”

ÖZEL YETKİLİ MAHKEME VE SAVCILIK YOK

MİT krizinin ardından Hükümetin, Özel Yetkili Mahkemeleri kaldırabileceği iddialarıyla ilgili olarak eski Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek ise şunları söyledi:
“Esasen kanunda özel yetkili olarak tanımlanan bir mahkeme va savcılık yok. Bu tamamen Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250. maddesine göre, -zaten bütün kararlarda böyle geçer- uygulamada özel yetkili dendi. Bu biraz da kullanılan isimden dolayı yanlış anlaşmalara neden oluyor. Esasen uzmanlık mahkemesi durumunda çalışıyor. Konunun uzmanı savcı ve hakimlerden oluşan bir mahkeme, öncelikle bunun altını çizmek lazım. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250 ve 251. maddelerine göre düzenlenen bu mahkemelerin yapısında, soruşturma ve kovuşturma usullerinde normal ceza mahkemelerinde yapılandan farklılıklar arz ediyor. Bu farklılıklar ilgi ve görev alanına giren suçlar ile yapılan soruşturma usulüdür. CMK’nın 250. maddesine göre görevli ve yetkili bu mahkemeler, bir defa coğrafi olarak daha bölgesel yetkilere sahiptir. Sadece bir il, ilçe hudutlarında değil bölgesel olarak belirli bir bölgede işlenmiş suçlarla ilgileniyorlar. Coğrafi olarak geniş bir geniş bölge yetkisi veriyor, diğer taraftan da savcıların doğrudan soruşturma yapma özelliği önemli bir özelliği. Özel kanunlara ve izne tabi de olsa bu suçlarla ilgili olarak, CMK 250 ve 251’in verdiği yetkiye dayanarak, tamamen doğrudan, izin şartına riayet etmeden soruşturma yapabiliyorlar. Şimdi ilk defa MİT Kanunu’nda özel bir sistem getirilmiş oldu.

ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELERİN NİYE KALDIRILMAK İSTENDİĞİNE BAKILMALI

Bu mahkemelerin özellikle 2005’den sonra yapmış olduğu soruşturmalara baktığımızda Türkiye’de yargının vesayetten kurtulması, Türkiye’de vesayet rejiminin devamı için organize olmuş illegal yapılanmalar karşı, fevkalade başarılı soruşturmalara imza atıldığını ve bunların şu anda devam ettiğini görüyoruz. Türkiye’de böyle bir aşamaya gelmişken, demokratikleşme süreci, hukukun üstünlüğünün sağlanması, bağımsız ve tarafsız yargının güçlenmesi anlamında hakikaten önemli neticeler alınmaya başlamışken bu mahkemelerin kaldırılma gereği nereden ortaya çıkıyor? Bu sorunun cevabına bakmak lazım… Bu mahkemelerin kaldırılmasını isteyenler kimler, bir de buna bakmak gerekiyor?

En çok özel yetkili mahkemeler, AİHS’ne aykırı, bu mahkemeler savunma haklarına riayet etmiyor, kararları AİHM’den bozuluyor, Türkiye tazminat ödemek zorunda kalıyor diyenler; AİHM’ne yaptıkları başvuruda da bu söylemin arkasında duramayacakları bir cevap aldılar. AİHM, Ergenekon davalarında Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin yürütmüş olduğu yargılama sürecinde, adil yargılama ilkesinin ihlal edildiğine dair bir delil elde edilemediği, savunma hakkının kısıtlandığına dair bir kanaat edinilemediği, hem savunma hakkına, hem adil yargılama ilkesine riayet edildiğine dair bir cevap verdi. Nihai karar olmamakta birlikte, inceleme sonucu verilmiş bir karardı ve son derece önemliydi. Bu durumda hemen AB Uyum Yasaları çerçevelerinde değerlendirildiğinde, hem de Anayasanın 90. maddesine göre, normlar hiyerarşisi yönünden Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar gereği Türkiye’nin tanıdığı AİHS ve AİHM kararları yönünden de baktığımızda şu anda hukuki yönden bir problem teşkil etmediği görülüyor.

ÖZEL YETKİLİ MAHMELERİN KALDIRILMASI SÖYLEMİ SİYASİDİR
 
Öyleyse bu mahkemelerin kaldırılması söylemlerinin siyasi olduğunu altını çizmek lazım. Hukuki gerekçeler yeteri kadar ayağı yere basmıyor. O zaman siyasi söylemlerdir bunlar veya bu mahkemelerde yargılananların müdafileri tarafından gündeme getirilen konulardır diye düşünüyorum. Özel yetkili mahkemelerin yargılama sürecinde genel mahkemelerde olduğu gibi yargının geç işlemesi, tutuklulukların uzun sürmesi gibi şikayetlere konu olan hususlarda yasal düzenlemeler yapılması suretiyle, yargı mensuplarının yetişmesi, hizmet için eğitimi gibi konularda tedbirler almak suretiyle bunlar giderilebilir. Bir konuda arıza varsa, o arıza giderilebilir. Arıza var diye tamamen o müesseseyi kaldırmak, yoluna başvurmanın Türkiye’nin şartlarında amaca yönelik bir hareket olmadığını düşünüyorum.

Elbette ki, yasama organı milletten aldığı yetki ile yasal düzenlemeler yapmada yetki sahibidir. Bu konuda düzenlemeler yapılabilir, ama sanıyorum yasamanın gündemine böyle bir şey geldiğinde, TBMM’ni lağv etmeye, cebir şiddetle ortadan kaldırmaya, demokratik nizamı, demokratik yöntemlerle iktidara gelmiş hükümetleri cebir şiddetle ortadan kaldırmaya kalkanlarla, yargının hukuk kuralları içerisinde ve tamamen adil yargılama sistemi içinde cevap verdiği ve bu nizamı bu anlamda bozanlarla ilgili hukukun yapıldığı bir süreçte, parlementoda da bunlar tartışıldığında, bu mahkemelerin şu anda kaldırılmasının uygun olmadığı kanaatine varılacaktır diye düşünüyorum. Belki daha derin tartışmalara başlandığında neden kaldırılmak isteniyor, kim kaldırmak istiyor gibi soruların cevabı iyi araştırıldığında, bu mahkemelerin kaldırılması devam etmeli mi, etmemeli mi sorusunun cevabı da netleşecektir diye düşünüyorum.”

on5yirmi5


Notice: ob_end_flush(): failed to send buffer of zlib output compression (0) in /home/on5y/public_html/wp-includes/functions.php on line 5464

Notice: ob_end_flush(): failed to send buffer of zlib output compression (0) in /home/on5y/public_html/wp-content/plugins/really-simple-ssl/class-mixed-content-fixer.php on line 107