İnternet Andıcı Davası’nda Genelkurmay Eski Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ 5 dakika süren kısa bir savunma yaptı. Başbuğ, savunmasında ”İddianameye itibarım yoktur. Yetersizliğin komedisidir. Bana terör örgütü yöneticisi diyene şaşarım” dedi. Eski Genelkurmay Başkanları’na da sitem eden Başbuğ, ”Biz olsak koşar gelirdik” dedi. Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde Başbuğ, yaşanan bir tartışma sonucu duruşma salonunu terketti.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi’ndeki küçük salonda görülen davanın bugünkü 58’inci duruşmasında bir kaç cümlelik savunma yapan Genelkurmay Eski Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ şunları söyledi:
TARİHE NASIL NOT DÜŞÜLECEK
”Bu iddianameye hiç bir itibarım yoktur. Genelkurmay Başkanını böyle bir iddianame ile suçlamak yetersizliğin bir komedisidir. Demokrasiye olan bağlılığım ortadadır. Suçlama siyaseten devlete de yöneltilen ağır bir ithamdır. Bu suçlama gerçekte şahsım üzerinden Türk Silahlı Kuvvetleri’ne de yöneltilen ağır bir suçlamadır.
BAŞBUĞ’DAN SİTEM
İlker Başbuğ’un eşi Sevim Başbuğ, "Koskoca Genelkurmay Başkanı’nı iftiralarla sanık sandalyesine oturtuyorlar. Hiç kimse de bir şey demiyor. Ayıp diye bir şey var" dedi.
İlker Başbuğ da izleyici sıralarını kafasıyla işaret ederek "Nerede o eski Genelkurmay Başkanları. Hiçbiri burada yok. Onların başına gelse biz koşar gelirdik buralara. Daha durun, anlatacak çok şeyim olacak. Zamanı gelince daha konuşacağız" diye konuştu.
Başbuğ, basın mensuplarının bu açıklamalarını haberleştireceklerini söylemesi üzerine, “Yazın, yazın. Burada bir genelkurmay başkanı yargılansaydı, ben dışarıda olsaydım onun duruşmasına gelirdim” dedi.
Bu suçlama ile bir Genelkurmay Başkanı’nın görev süresinin iddianamede, hukuken bu şekilde tarif edilmesi, siyasi açıdan da özel olarak düşünülmesi gereken sıra dışı bir durumu ifade etmektedir. Bu suçlama, aynı zamanda, siyaseten devletimize de yöneltilen son derece ağır ve haksız bir ithamdır. Bu karmaşa, ülke yönetimini devredeceğimiz genç nesillere nasıl anlatılacaktır? Tarihe nasıl not düşülecektir?
BANA TERÖR ÖRGÜTÜ YÖNETİCİSİ DİYENE ŞAŞARIM
Bana terör örgütü yöneticisi diyenlere şaşarım. Bu suçlama hiçbir zaman, kişisel suçlama olarak kabul edilemez. Dünyanın hiç bir ülkesinde hem ülkenin Silahlı Kuvvetlerinin Komutanı, hem de bir silahlı terör örgütünün yöneticisi olan Genelkurmay Başkanı görülmemiştir. Ben, Türkiye Cumhuriyeti’nin 26.’ncı Genelkurmay Başkanı’yım. Hayatımın son 20 yılını terörle mücadele ile geçirdim. Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanı olduğum yıllarda da, birilerinin düşündüğü ve iddia ettiği şekilde değil, bütün maddi ve manevi varlığımı ortaya koyarak, ülkemizin başına bela edilen terör sorununun ortadan kaldırılması için var gücümle çalıştım. Bu çalışmalarıma da çok kişi tanıklık etmiştir. Hayatımda hiçbir zaman hukuksuz davranmadım. Demokrasiye olan bağlılığım da ortadadır. Bu durum, kamuoyu ve beni yakinen tanıyanlar tarafından da çok iyi bilinmektedir.
Bütün bunlara rağmen, belirli amaçlara hizmet etmek için, şimdi kalkmışlar dünyanın en güçlü ordularından birisinin komutanı iken, iddia edilen bir terör örgütünün istekleri ve yönlendirmesi doğrultusunda, internet yoluyla ve yaptığım konuşmalarla darbeye teşebbüs ettiğimi iddia ediyorlar.
İDDİALAR VE SUÇLAMALAR YERSİZ
Beni suçlayanlar, komutanlık dönemimde tek bir internet sitesi bile açılmadığını, mevcut olanların da tarafımızca kapatılmış olduğunu bilmiyorlar mı? Beni suçlayanlar, söz konusu internet andıcının gerçekte herhangi bir suç unsuru taşımamasına rağmen, varsayımlar üzerinden bu andıca suç unsuru yüklenilmesinin hukuken doğru olmayacağını bilmiyorlar mı? Beni suçlayanlar, eğer söz konusu internet andıcında herhangi bir suç unsuru görseydim, tereddütsüz soruşturma emri vereceğimi bilmiyorlar mı?
Beni darbe ortamı oluşturmak amacıyla, psikolojik harekat faaliyetlerini yönetmekle suçlayanlar, Genelkurmay Başkanlığı görevini devraldığım ilk günlerde, Bilgi Destek Dairesinin bir süreçte öncelikle küçültülmesini daha sonrada lağvedilmesi direktifini verdiğimi; bu daireye ait dört bilgi destek taburundan ikisinin hemen, Dairenin ise 11 Ağustos 2009’da lağvedildiğini bilmiyorlar mı? Beni suçlayanlar, yapmış olduğum bu konuşmaları Genelkurmay Başkanlığı görevim ve sorumluluğum gereği olarak yaptığımı bilmiyorlar mı? Ne yapmalıydım? Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin, masumiyet karinesi hiçe sayılarak medyada haksız ithamlarla yıpratılmasına ve itibarsızlaştırılmasına sessiz mi kalmalıydım? Bu iddialar ve suçlamalar yersizdir. Böyle bir iddianameyle, bir kişinin suçlanmaya çalışılması sadece, yetersizliğin bir komedisidir. Bu nedenlerle bu iddianameye hiçbir itibarım yoktur.
YARGILAMA YERİ YÜCE DİVAN
Karşı karşıya bırakıldığımız bu davaya bir bütün olarak bakıldığında, sivil ve asker, sorumluluk taşıyan ve vicdan sahibi olan herkesin de, kendilerinden beklenildiği gibi dürüstçe davranacaklarına inanıyorum. Genelkurmay Başkanlığı, devletin en önemli makamlarından biridir ve bu nedenle Anayasa’nın 148. maddesi bu makama da özel bir statü tanımıştır. Türkiye’deki bir çok değerli ve saygın hukukçunun tereddütsüz belirttiği şekilde eğer şahsımla ilgili bir yargılama olacak ise bu yargılama yerinin Yüce Divan olduğu açıktır.
SAVUNMA YAPMAYACAĞIM
Bütün bu nedenlerle, huzurunuzda savunma yapmaya zorlanmayı işgal etmiş olduğum makama ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı çok ağır haksızlık olarak görüyorum. Bu inançla, bugün burada savunma yapmayacağım ve hiçbir soruya da cevap vermeyeceğim. Bu davranış mahkemeye karşı bir tavır alma şeklinde algılanmamalıdır. Bu davranış, Anayasa’ya, hukukun üstünlüğüne ve kendime karşı olan saygımın ve taşıdığım sorumluluğun bir gereği ve doğal sonucudur.
Hizmetinde bulunmaktan her zaman şeref ve gurur duyduğum aziz milletime bugün kişisel olarak hiçbir endişe taşımıyorum.
Tek endişem, sağduyu sahibi pek çok kişinin de ifade ettiği gibi güzel ülkemin ve güzel insanlarının çeşitli nedenlerle bir bölünmeye ve kutuplaşmaya doğru sürüklenmekte olmasıdır. Türk Ordusu’nun üniformasını onur ve gururla taşıdığım 53 yıl boyunca vatanıma, milletime, devletime ve orduma sadakatle hizmet ettim. Aksini iddia edenleri bugün benim, yarın ise tarihin affetmeyeceğine inanıyorum. Takdir, yüce Türk milletine aittir.”
5 DAKİKA SÜRDÜ
Genelkurmay Eski Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, yargılama yerinin Yüce Divan olduğunu belirterek kendisini yargılamakta görevli mahkemenin 13. Ağır Ceza Mahkemesi olmadığını söyledi. Başbuğ’un savunması yaklaşık 5 dakika sürdü.
Mahkeme Başkanı Özese, "Bu konuşmanızı savunma olarak mı kabul edelim?" sorusuna sanık Başbuğ, "Hayır bu savunma değil. Bu konuşmayı bir savunma olarak değil, yasal haklarıma dayanarak neden savunma yapmayacağımı açıkladığım bir konuşma olarak düşünün" diye cevap verdi.
BAŞBUĞ’UN EŞİ, KIZI VE OĞLU DA DURUŞMAYI İZLİYOR
Bu arada, ikinci “Ergenekon” davasında tutuksuz olarak yargılanan eski Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, emekli orgeneraller Atilla Işık ve Erdal Ceylanoğlu ile İlker Başbuğ’un eşi Sevim, kızı Feride ve oğlu Murat Başbuğ da duruşmaya izleyici olarak katıldı.
Duruşma salona saat 09.30’da diğer tutuklu sanıklarla birlikte alınan İlker Başbuğ kendisini alkışlayan izleyicilere el sallayarak karşılık verdi.
‘GENELKURMAY KARARGAHINA KİMSE TERÖRİST DİYEMEZ’
Başbuğ, duruşmaya verilen arada basın mensuplarının bulunduğu bölüme yaklaşarak, "Kaç Korgeneral burada. 4 Korgeneral burada. Genelkurmay Başkanı, Genelkurmay 2. Başkanı (Hasan Iğsız) burada tutukluysa bu karargaha terörist diyorsunuz demektir. Bu tarihe kara bir lekedir. Kimse silahlı kuvvetlere terörist diyemez. Genelkurmay Karargahı’na kimse terörist diyemez, diyemez, diyemez… Bunun izahı var mı, İzah edecek olan var mı?" dedi.
Bu sözler üzerine duruşma salonunda bulunan izleyiciler İlker Başbuğ’un konuşmasını alkışladı. İlker Başbuğ daha sonra ön tarafa giderek sanık sandalyesinde oturdu.
BAŞBUĞ DURUŞMA SALONUNU TERK ETTİ
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde tartışma çıktı. Duruşmada ses kayıtlarına tepki gösteren Başbuğ, yargılamanın ciddiyetsiz olduğunu söyleyerek duruşma salonunu terk etti.
DURUŞMAYA KİMLER KATILDI?
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi’ndeki küçük salonda görülen davanın bugünkü 58’inci duruşmasına, tutuklu sanıklar İlker Bağbuğ, emekli Orgeneral Hasan Iğsız, Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu, korgeneraller Mehmet Eröz ve İsmail Hakkı Pekin, Tümgeneral Hıfzı Çubuklu, emekli Tuğamiral Alaettin Sevim, albaylar Sedat Özüer ve Ziya İlker Göktaş, emekli albaylar Dursun Çiçek, Fuat Selvi, Hulusi Gülbahar ve Cemal Gökçeoğlu, sivil memur Mehmet Bülent Sarıkahya, eski Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Deniz Yıldırım katıldı.
Mahkeme heyeti tarafından duruşmadan men edilmesine karar verilen avukat Serdar Öztürk ise duruşmaya katılmazken, YAŞ kararıyla Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanlığı’na atanan ve hakkında yakalama kararı bulunan Orgeneral Hüseyin Nusret Taşdeler ile kırmızı bülten ile aranmalarına karar verilen Tümgeneral Mustafa Bakıcı ve Bedrettin Dalan ise duruşmaya gelmedi.
Duruşmada, ikinci “Ergenekon” davası kapsamında tutuklu yargılanan bu davanın tutuksuz sanığı Hasan Ataman Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu 6 tutuksuz sanık hazır bulundu.
Hürriyet