Kıbrıs’ta Türklerin uğradığı baskı ve zulmü ortadan kaldırmak ve Ada’ya barışı getirmek amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekatı’nın üzerinden 46 yıl geçti.
Ada’daki iki halk arasında ortaklık temelini esas alan uluslararası antlaşmalar uyarınca 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasında Kıbrıslı Türk ve Rum halklarına eşit siyasi hak ve statüsü tanındı.
Ancak Kıbrıs Rum tarafı, sürekli Kıbrıs Türklerini devlet kurumlarından dışlama, izole etme, Ada’daki varlıklarını sona erdirme ve Yunanistan ile birleşme (Enosis) yolunu açmaya yönelik girişimlerde bulundu.
Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslı Rumların 1963’te tek taraflı güç kullanımıyla anayasayı feshetmelerinden sonra fiilen sona erdi.
Rumlar birbirlerine düştü
Rumlar, Enosis hedefine ulaşabilmek için silahlanırken, Yunanistan’ın da desteğiyle 1963-1974 arası Kıbrıslı Türklere yönelik saldırı, baskı, zulmü ve ambargoyu artırdı.
Kıbrıs Türklerinin ortaklık devletinin yönetiminden uzaklaştırılmasıyla Kıbrıs Rumlarının içerisinde görüş ayrılıkları başladı.
EOKA mensupları arasındaki görüş ayrılıkları, Türkiye’nin müdahalesinden çekinen ve Türkleri ekonomik yoldan bitirmeyi isteyen Rum lider Makarios ve hızlı sonuç alınmasını isteyen eski cuntacılardan oluşan EOKA-B mensuplarının karşı karşıya gelmesine yol açtı.
Yunan cuntasının desteğiyle 15 Temmuz 1974’te EOKA lideri Nikos Sampson, Ada’yı Yunanistan’a bağlamak amacıyla Makarios’a karşı darbe yaparak iktidarı kısa süre ele geçirdi. Böylece Kıbrıs’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kastedilmiş oldu.
Türkiye harekat öncesi diplomasiyi devreye soktu
Türkiye, 1960 Garanti Antlaşması çerçevesinde ilk olarak diplomatik girişimlere öncelik verdi.
Bu hususta 17-18 Temmuz 1974’te Türkiye ile İngiltere arasında darbe sonrası atılabilecek adımlara yönelik Londra’da görüşmelerde yapıldı.
İstişarelere, garantör devlet olarak Yunanistan da davet edilmesine rağmen Yunanistan’daki cunta yönetimi görüşmelere katılmadı.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ile İngiltere Dışişleri Bakanı James Callaghan arasındaki görüşmelerde İngiltere’ye ortak müdahale teklifinde bulunuldu.
İngiltere’nin olumsuz cevap vermesi üzerine Türkiye, Garanti Antlaşması’na dayanarak ve Ada’daki Türklerin güvenliğini de dikkate alarak 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekatı’nı başlattı.
Harekat, dünyaya dönemin Başbakan Bülent Ecevit’in yaptığı tarihi, “Biz aslında savaş için değil, barış için ve yalnızca Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için Ada’ya gidiyoruz.” açıklamasıyla duyuruldu.
Barış harekatıyla Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakının önüne geçilirken, Kıbrıs Türk halkının varlığı güvence altına alındı.
Türkiye, 20 Temmuz 1974’te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) 353 sayılı kararı ile İngiltere ve Yunanistan’a “barışın yeniden tesisini sağlamak üzere müzakerelere başlama” çağrısında bulundu ve 22 Temmuz 1974’te harekatı durdurdu.
Bunun üzerine garantör ülkelere bir araya gelerek Kıbrıs meselesinin çözümü için görüşmelere başladı.
25 Temmuz 1974’te toplanan 1’inci Cenevre Konferansı, 30 Temmuz 1974’te imzalanan Cenevre Deklarasyonu’nu ile son buldu.
Deklarasyonda, Yunanistan ve Rumlar tarafından işgal edilen Türk anklavlarının (bölgelerinin) acilen boşaltılması ile Ada’da barışın ve anayasal düzenin yeniden tesisini teminen dışişleri bakanları arasında müzakerelere devam edilmesi öngörüldü.
Öte yandan deklarasyonla Ada’da Kıbrıs Türk toplumu ile Kıbrıs Rum toplumu olmak üzere iki özerk yönetimin mevcudiyeti ilkesel olarak tanındı.
Harekatın ikinci aşaması “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla başladı
Konferansın 8 Ağustos’ta başlayan ikinci aşamasında, Yunanistan, Ada’da yeni anayasal düzenin kurulmasına yönelik tüm teklifleri reddetti ve anayasaya ilişkin varılacak bir uzlaşma için Türk birliklerinin geri çekilmesini ön koşul olarak ileri sürdü.
Ayrıca ikinci toplantıya kadar Rum ve Yunan askerlerinin Türklerin bulunduğu bölgeden çekilmeleri gerekiyordu ancak çekilmedikleri gibi saldırılar da sürdü.
2’nci Cenevre Konferansı görüşmelerinden de bir sonuç çıkmayınca 14 Ağustos’ta “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla Kıbrıs Barış Harekatı’nın ikinci aşaması başladı ve 16 Ağustos’ta ateşkes ilan edildi.
Harekat başarıyla sonuçlanırken, Ada’da yaşayan Kıbrıslı Türk halkının güvenliği de sağlanmış oldu.
İkinci harekat sırasında geri çekilen Rum askerleri, geçtikleri Türk köylerini yakarak silahsız insanları katletti. Toplu katliamlar ve mezarlar harekatın bitiminde ortaya çıkarıldı.
Kıbrıs Barış Harekatı sırasında, Türk ordusu, 498 şehit verirken, Kıbrıs Türk tarafında 70’i mücahit, 270 kişiyi kaybetti. Kıbrıs Türkleri genel olarak ise bin 672 şehit verdi.
Barış harekatı sonrası Kıbrıslı Türkler kendi yönetimlerini kurdu
Kıbrıs’ın bugünkü sınırlarının çizilmesine vesile olan harekatın hemen ardından Kıbrıslı Türkler, 1 Ekim 1974’te Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi’ni kurdu.
Ardından Kıbrıs Türklerinin devlet yapısını kökleştirme, anayasa yapma ve çok partili sisteme geçme gibi tecrübeler yaşadığı Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD), 13 Şubat 1975’te ilan edildi.
KTFD Meclisi, 15 Kasım 1983’te oy birliğiyle aldığı bir kararla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) kurulduğunu ilan etti.
KKTC’nin ilanı, Kıbrıs Türk halkının adadaki siyasi yaşamını devlet olgusuyla dünyaya ilan ettiği önemli bir dönüm noktası olurken, Kıbrıs Türk halkının kendi kaderini tayin etme hakkı da ilan edilmiş oldu.
Kıbrıs Türk halkının devlet olgusuna kavuştuğu Kıbrıs Türk Federe Devleti dönemiyle birlikte, toplamda 41 hükümet (mevcut hükümetle birlikte) kuruldu ve 13 farklı kişi başbakanlık koltuğunda oturdu.
Kıbrıs Türkleri, cumhurbaşkanı seçmek üzere 1974’ten bu yana 9 kez sandığa gitti ve 4 farklı kişi cumhurbaşkanı makamında oturdu.
KKTC anayasası temsili demokrasiyi öngörüyor. Çok partili demokrasinin uygulandığı KKTC’de devletin başında bulunan Cumhurbaşkanı, 5 yılda bir düzenlenen seçimle başa geliyor.
Yasama yetkisinin 50 üyeli Cumhuriyet Meclisine ait olduğu ülkede, yürütme yetkisi, Cumhurbaşkanı tarafından atanan başbakanın yönetiminde oluşturulan Bakanlar Kurulu’nda bulunuyor.
Ülkede, milletvekili genel seçimleri de 5 yılda bir yapılıyor.
Kıbrıs müzakereleri
Kıbrıs meselesine çözüm bulma amaçlı müzakereler KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile dönemin Rum lideri Glafkos Klerides arasında Haziran 1968’de Beyrut’ta yapılan görüşmelerle başladı.
Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan, 2002’de “Annan Planı” olarak da bilinen “Kıbrıs Sorununa Kapsamlı Çözüm Temeli” belgesini ortaya koydu.
Denktaş ve o zamanki Rum lider Tasos Papadopulos, “Annan Planı” çerçevesinde çeşitli görüşmeler yaptı ve plan 24 Nisan 2004’te iki tarafta referanduma sunuldu.
Rum halkının yüzde 75,83’ü planı reddederken, Kıbrıs Türk tarafı yüzde 64,91 çoğunlukla plana “evet” dedi.
Buna karşın referandumun hemen sonrasında 1 Mayıs 2004’te Rum yönetimi, Ada’daki diğer ortak yok sayılarak “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında AB’ye tam üye yapıldı.
Son olarak İsviçre’nin Crans Montana kentinde 28 Haziran 2017’de tekrar başlayan ve yaklaşık 10 gün yoğun şekilde devam eden müzakereler garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin de katılımıyla yapıldı.
Rum tarafı her defasında çeşitli sebeplerle içinde BM önerilerinin de bulunduğu çözüme yönelik adımları reddetti ya da kabul edilmesi mümkün olmayan ön şartlar ortaya koydu.
Böylelikle, Kıbrıs’ta yarım asırdır devam eden müzakere sürecinde, Türk tarafının yapıcı rolüne rağmen, Rum tarafının uzlaşmaz tavrı nedeniyle bir sonuca varılamadı.
KKTC’de normal şartlarda 26 Nisan’da yapılması planlanan cumhurbaşkanı seçimi yeni tip koronavirüs (Kovid-19) önlemleri kapsamında 11 Ekim’e ertelendi.
Cumhurbaşkanı seçimlerinin ardından Kıbrıs meselesinin çözümü açısından gelişmelerin yaşanması bekleniyor.