Ancak Çin ve Belarus örnekleri, sosyal medyanın sınırlarını göstermeye başladı.
Dikta rejimi geç harekete geçse de, kararlıydı. 27 Ocak’ı, 28 Ocak’a bağlayan gece tüm Mısır çevrimdışı kaldı. Hükümet, deyim yerindeyse, internetin fişini çekti.
Halk iki gündür sokaklardaydı ve Kahire hükümeti, harekete geçmezse kitlesel gösterilerin rejimin sonunu getirebileceğini biliyordu. Kısa bir süre önce Tunuslular, haftalar süren protestoların sonucunda 23 yıldır ülkeyi yöneten Zeynel Abidin Bin Ali’yi devlet başkanlığından devirmişti.
FACEBOOK VE TWITTER ATEŞLEDİ
Tunus’taki "Kalima" adlı muhalif radyo istasyonunun yayın yönetmeni Sihem Bensedrin, Sidi Buzid kentinde başlayan gösterilerin devrime dönüşmesinin, bilgilerin hızla tüm ülkeye yayılması sayesinde olduğunu belirtiyor. Olayların Facebook ve Twitter üzerinden cep telefonlarıyla, videolarla ve internetteki rejim karşıtı radyo istasyonlarından duyurulduğunu hatırlatan Bensedrin "İnternet devrim hareketini yaratmadı, ancak mümkün kıldı” diyor.
Tunus’taki Yasemin Devrimi’nden bu yana sık sık “Facebook Devrimi” ifadesi de kullanılıyor. Ancak internetin fişini çekmesi Mısır’daki rejimin de işine yaramadı ve Mısırlı lider Hüsnü Mübarek de devlet başkanlığından ayrılmak zorunda kaldı.
‘TEK BELİRLEYİCİ SOSYAL MEDYA DEĞİL’
2000 yılında eski Yugoslavya’da Slobodan Miloşeviç’e karşı düzenlenen protestoların organizatörlerinden Slobodan Cinoviç, o günden bu yana “Canvas” adlı grubuyla dikta rejimlerini barışçıl bir yolla devirmek isteyen muhalif hareketlere danışmanlık yapıyor.
Otoriter rejimlerdeki isyanlarda halkın hoşnutsuzluğunun yanı sıra polis, ordu ve çıkar gruplarının rejime bağlılığının da belirleyici etkenler olduğunu söyleyen Cinoviç, Tunus’ta da, Mısır’da da sosyal medyanın önemli rol oynadığını kaydediyor. Cinoviç, "Her şey çok hızlı olup bitiyor. İnsanlar o kadar hızla sokağa dökülüyor ki, hükümetler gafil avlanarak reaksiyon gösterecek vakit bulamıyor. Şu anda olan bu” diyor.
BASKICI REJİMLER SANAL TAKİPTE
Ve şimdi sosyal medyanın damgasını vurduğu çağımızda otoriter rejimlerin varlığını sürdürmesinin mümkün olup olmadığı tartışılıyor. Belarus’taki "telegraf.by" adlı internet gazetesinin şef editörü Yan Rozum, ülkesindeki muhalif grupların sosyal paylaşım ağları üzerinden protestolar düzenlemeye çalıştığını, ancak sonuca varamadığını anlatıyor. Herkesin bu gruplara üye olabildiğini ve diğer üyelerin isimlerini görebildiğini belirten Rozum, polisin de bundan yararlandığını kaydediyor.
"Bir dikta rejiminde eylem düzenlemek için gizli saklı çalışmanız gerek" diyen Rozum, Belarus’taki muhalif grupların da dört-beş başarılı eylemi olduğunu, fakat sonrasında bu grupların liderlerinin 15 gün gözaltına alındığını anlatıyor ve lidersiz kalan rejim karşıtı hareketlerin de böylece söndüğünü belirtiyor.
ÇİN YÖNETİMİ TEDBİRLİ
İktidarı elinde tutmak için sosyal ağların önemini kavrayan otoriter yönetimlerin sayısı her geçen gün artıyor.
Çinli blog yazarı ve vatandaş gazetecisi Michael Anti, ülkesinde Arap Baharı benzeri bir devrimin mümkün olduğuna inanmıyor ve bunu öncelikle internette uygulanan ağır sansüre değil, ekonomik perspektifin hâlâ iyi olmasına bağlıyor. Özellikle genç Çinlilerin fikir özgürlüğü ve daha fazla demokrasi için sokağa dökülmeye hazır olmadığını vurgulayan Michael Anti, hükümetin yine de önlemini aldığını söylüyor:
"Çin’in bir farkı bulunuyor. Burada tüm sosyal ağların bir kopyası var. Örneğin Çinliler, Twitter yerine "Sina Weibo" adlı bir mikroblog sitesi kullanıyor. Bu Arap ülkeleri veya Batı ile büyük bir fark, zira hükümet bu sosyal ağları denetleyebiliyor. Bu yüzden bu yolla siyasi yapılanmaların mümkün olabileceğine inanmıyorum.”
Belki de otoriter rejimlerin dijital iletişime boyun eğmek zorunda kaldığı dönem kapandı ve belki de Arap Baharı hem ilk, hem de son Facebook devrimleri olarak tarihe geçecek.
DW Türkçe