Markale katliamı unutulmadı

Olaylar
Bin 395 gün boyunca halk Sırp askeri birliklerinin uyguladığı bombardıman altındaydı. 5 Şubat 1994’te bu bombalar şehrin merkezindeki Markale Pazarı’nı hedef almıştı. AlJazeera.com.tr’nin ...
EMOJİLE

Bin 395 gün boyunca halk Sırp askeri birliklerinin uyguladığı bombardıman altındaydı. 5 Şubat 1994’te bu bombalar şehrin merkezindeki Markale Pazarı’nı hedef almıştı.

AlJazeera.com.tr’nin haberine göre, Markale Pazarı’na geleni ilk karşılayan çiçek tezgahları. Savaş yıllarında gerçek çiçeklerin kokusu duyulamıyordu, ama halk alışık olduğu hayatı her şekilde sürdürmeye kararlıydı. Çiçekçiler, sulu boyalarla boyadıkları tuvalet kağıdından karanfiller, güller yapıp satıyorlardı.

Sadece pazar değil buluşma yeriydi

Şehrin en merkezi bölgesinde kurulu bu pazara, savaşın neredeyse her gün aç bıraktığı Saraybosnalılar ‘evde bir şey pişer mi’ umuduyla uğrarlardı. Burası halkın birbirinden haberdar olmak için de günler öncesinden sözleşilen buluşma yeriydi. Merkez postane yakılmıştı, telefon hatları kesikti. Haftada bir ‘kim öldü, kim kaldı’ bilgisi için buluşulurdu.

20 yıl önce, 5 Şubat 1994’te Saraybosna birkaç saniye içinde 67 sakininin ölümüne şahit olmuştu.

Markale Pazarı’nda o an bulunanlardan çok azı sağ kurtulabilmişti.

‘Yere düşen lahana hayatımı kurtardı’

73 yaşındaki Esad Pojder onlardan biri. Markale Pazarı’nın en eski esnafı. 1961 yılında burada sebze-meyve satmaya başlamış. Savaş yıllarında da çocuklarının geçimini sağlayabilmek için bombalara rağmen her gün işinin başındaydı.

5 Şubat günü de sabahın 6’sında tezgahını kurmuş, satacağı lahanalarını dizmişti. Pojder hayatını o lahanalardan birine borçlu olduğunu söylüyor.

“Saat 12’yi geçiyordu, burası kalabalıktı. Ben tezgahımdan yere düşen bir lahanayı kaldırmak için eğilmiştim. Tam o an çok büyük bir patlama sesi duydum. Üzerime tezgahım devrilmişti. Birkaç saniye sonra başımı kaldırdığımda başsız, kolsuz, bacaksız bedenler gördüm, yerde kan gölü vardı. O lahana için eğilmeseydim ben de ölürdüm.”

Pazar yerinde ablası da öldü

Pojder, tezgahlara bakarken öldürülen arkadaşlarının isimlerini tek tek sayıyor. Ama o gün en yakınını da kaybetmiş. Ablası çocuklarına yiyecek bir şeyler almak için pazara inmişti. Onun tezgahına uğrayamadan da olay yerinde hayatını kaybetmişti.

“Onunla olaydan bir gün önce görüşmüştük. Bana bir kutu sigara vermişti, o günlerde sigara bulmak çok zordu. Ayakkabısının içine sakladığı 20 markı da göstermişti. Cansız bedeninin kucağıma aldığımda o para hala oradaydı.”

Markale katliamının şahitlerinden herkes Pojder gibi şanslı değildi. Düşen bomba 144 kişiyi de yaralı ve sakat bırakmıştı.

‘Siviller suçsuzdu, savaş şehirde değil, ormanda olur’

Bugün 64 yaşındaki İsma Alyukiç olay yerinde bacağını kaybetti, 20 yıldır hayatını protez ve değnek yardımıyla idame ettiriyor.

Katliam günü çocukları için yiyecek bir şey bulabilmek için pazara gelmişti.

“Aç kalmamak için pazara gelmeye mecburduk. O gün bir sessizlik vardı, silah sesleri duyulmuyordu, herkes koşarak pazara gelmişti. Param yoktu, süt tozu ve biraz una karşılık evimdeki nevresimleri, havluları verecektim. Birden büyük bir patlama duydum, uzağa uçtuğumu hissettim. Bayılmıştım, gözlerimi açtığımda ise kendimi bir arabada bulmuştum, beni hastaneye yetiştiriyorlardı. Bacağım bir deri parçasında sallanıyordu ve hala kan kaybediyordum.”

O günün anısı hala taze, 20 yıl sonra da uykusundan çığlıklarla uyandığını, olayı tekrar tekrar yaşadığını söylüyor.

“O günü hatırlamayı hiç sevmiyorum ama ben o katliamın şahidiyim ve konuşmam gerekiyor. Bu Bosna’ya yönelik büyük bir saldırıydı, en çok siviller etkilendi. Bizim hiç bir suçumuz yoktu. Savaşmak isteyen ormanda savaşacaktı, şehrin merkezinde değil. Biz ekmek bulabilmek için evlerden çıkıyorduk, çıkmasak açlıktan ölecektik. O gün burada çok komşum öldü, duvarda isimlerini gördüğümde ruhlarına bir Fatiha armağan ediyorum.”

Alyukiç’in çocukları için 5 Şubat annelerinin ikinci doğum günü, ancak başka çocuklar için bu tarih hala ‘yas’ günü.

Alma Fetahoviç, babası Cevdet’in tek çocuğuydu. Olay günü babası, Markale’de amcası Muhammed ile buluşmaya sözleşmişti. O zaman İngilizce tercümanı olan Alma, Olimpiyat Komitesi ofisindeki işini bitirince babasının yanına Markale’ye gelecekti.

“Ofisten tam çıkarken kapıda bir arkadaşım durdurdu, tercüme etmem gereken belgeler hakkında konuşuyorduk. O sırada büyük bir patlama sesi duydum, Markale’den 500 metre uzaktaydım. Bombanın pazar yerinde patlayabileceğini düşünemedim bile ama hemen babamın yanına varmak istedim.”

Caddeden akan kan nehri

Alma, ‘Mula Mustafa Başeskiya’ caddesinden kan nehrinin aktığını hatırlıyor, Birleşmiş Milletler askerleri olay yerine kimseyi yaklaştırmıyordu.

Bir umutla babasının eve dönmüş olabileceğini düşünmüştü, ancak 5 Şubat tarihi babasını gördüğü son gündü. Markale katliamında amcasını da kaybetmişti.

“Babam hep ‘yavrum, hayatta yapmak istediğin her şey için sadece biraz gayrete ihtiyacın var, geri kalan her şeyi ben sağlarım’ derdi. İhtiyaçlarımı hep düşünürdü. Ben onun yanında saygımdan asla sigara içmiyordum ama o kullandığımı biliyordu. Olay günü de sabah evden çıkarken bana en son ‘yavrum, baban sana iki sigara bıraktı, onlar sana akşama kadar yeter’ demişti. Bu söylenmemiş bir vedaydı.”

Babasını hatırlatacak fotoğrafları da yok. Evlerine giren Sırp askerleri yakmış. Savaşla, Bosnalıların dayanma güçlerinin test edilmek istendiğini söylüyor.

“Yaklaşık 4 yıl kuşatma altında kaldık, elektriksiz, susuz, yemeksiz, Stalingrad kuşatmasından da uzundu bizimkisi. Şehre günde 300 ile 2500 arasında bomba düşüyordu. General Mladiç’in de amaçlarını kanıtlayan bir sözü var: ‘Vurun ki akıllarını kaybetsinler’.”