Hüznün Şehri: Srebrenitsa

Olaylar
Avrupa’nın 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşadığı en büyük katliam olarak kabul edilen Srebrenitsa’da yarın soykırımın 16. anma yıldönümü törenleri geniş bir katılımla yapılacak. Srebre...
EMOJİLE

Avrupa’nın 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşadığı en büyük katliam olarak kabul edilen Srebrenitsa’da yarın soykırımın 16. anma yıldönümü törenleri geniş bir katılımla yapılacak. Srebrenitsa’da acı ve gözyaşını sadece bir gün değil, 16 yıldır yüreklerinin en derininde hisseden ve yaşayanlar ise kurbanların geride bıraktığı anneler…

Bosna-Hersek’in Sırbistan sınırı yakınlarında, yemyeşil ormanlar arasında Türkçe ”Gümüş” anlamı taşıyan Srebrenitsa, soykırımla birlikte geriye yalnız ve gözü yaşlı anneleri bıraktı. Ailelerinde neredeyse hiç erkek kalmayan anneler, eşlerinin, çocuklarının anısını yaşatmak için her türlü zorluğu göğüsleyerek doğdukları toprakları terk etmedi. Adalet mekanizmasının yavaş işlemesinden dolayı birçok savaş suçlusunun serbest gezdiği ülkede, çocuklarının katilleriyle göz göze gelmek istemeyen Srebrenitsalı anneler, günlerce dışarı dahi çıkmadan yalnız bir hayat yaşıyor.

Srebrenitsa kent merkezine uzak, dağlık alanda bir zamanlar 3 oğlu ve eşiyle birlikte mutlu bir hayat yaşayan Nura Mustafiç, Temmuz 1995 yılında bir anda hayatta yapayalnız kalan annelerden sadece biri…

Geçen yıl eşi Hasan Mustafiç’i toprağa veren, bu yıl ise 1975 doğumlu oğlu Fuad ile 1971 doğumlu Mirsad’ı defnedecek olan Nura Mustafiç, halen 1973 doğumlu Aliya’nın cesedine ise ulaşamadı.

Bu yıl toprağa vereceği çocuklarının cesetlerinin çeşitli toplu mezarlarda parçalanmış şekilde bulunduğunu ve birçok uzuvlarının eksik olduğunu ifade eden Mustafiç, ”Şimdi sadece çocuklarımın insanlığa yaraşır bir şekilde toprağa verilmesini istiyorum. Diğer uzuvlarının bulunmasını bekleyecek gücüm kalmadı” dedi.

Nura Mustafiç, Srebrenitsa soykırımından aranan Ratko Mladiç’in bir süre önce yakalandığının hatırlatılması üzerine ”Mladiç’in yakalanmış olması benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Onun idam edilmesi bile benim için bir anlam taşımaz. Çünkü kaybettiklerim benim hayatımın anlamıydı” dedi.

Potoçari’deki beyaz mezar taşlarına bakıldığı zaman Ratko Mladiç ve Radovan Karaciç’in ne yaptığının net bir şekilde anlaşıldığını söyleyen Mustafiç, şu duyguları dile getirdi:

”Dalları budanmış bir ağaç gibi ortada kaldım. Çocuklarım bekardı, şimdi ne gelinim ne de torunlarım var. Bu dağlar arasında yapayalnızım. Şurada bir torunum ve gelinimle kahve içmeyi hiçbir şeye değişmezdim. Artık bu yalnız hayata dayanamıyorum, bahçemdeki çiçeklerle sanki torunlarımla konuşuyormuş gibi sohbet ediyorum. Bazen nefes alıp vermekte bile zorlandığım oluyor. İnancım ve imanım beni ayakta tutuyor. Allah’a iman etmiş olmasaydım bu acıya dayanamazdım.”

Kendisini en son aylar önce Srebrenitsalı bir gazetecinin ziyaret ettiğini anlatan Mustafiç, kış günlerinde ise belki günlerce evinden dışarı çıkamadığını ifade etti.

Srebrenitsa’da yaşayan ve soykırımda eşini ve 3 oğlunu kaybeden Munira Salihoviç, eşi, 3 oğlu ve torunu katledilen Meyra Cogaz, 2 oğlunu kaybeden Zeyna Eyuboviç… Bu anneler, kısa süre önce değişik hastalıkları nedeniyle ameliyat oldu. Hastalıklarının en önemli gerekçesi ise doktor raporlarında ”yalnızlık ve aşırı üzüntü olarak” yer alıyor.

Potoçari yakınındaki bir köyde yalnız yaşayan Munira Salihoviç, yaklaşık bir ay önce ameliyat olduğunu ve ayakta durduğunu, sancılar çektiğini belirtti. Salihoviç, yıllarca çocuklarının acısını hep yüreğinde hissettiğini ve çektiği bu acılardan dolayı artık bünyesinin iflas ettiğini kaydetti.

Potoçari’ye 2002 yılında dönen ve yalnız yaşayan Meyra Cogaz da, kısa süre önce karaciğer ameliyatı olduğunu ifade ederek, ”Artık vücudum ve kalbim bu acıyı kaldıramıyor. Artık gözlerim bu dünyaya ve bu acılara bakmaktan bıktı. Çektiğimiz acılar sağlığımıza zarar veriyor, ancak elimizden de bir şey gelmiyor. Aşırı üzüntüden karaciğerimden ameliyat oldum. Hastaneden taburcu olup evime döndüğümde günlerce bir bardak su verenim olmadı. İşte Avrupa’nın ortasında, dünyanın gözleri önünde işlenen soykırım bizi bu durumda bıraktı” dedi.

Soykırımda 2 oğlunu, eşini ve ailesinden onlarca erkeği kaybeden Srebrenitsa Anneleri Derneği Başkanı Hatice Mehmedoviç ise 11 Temmuz 1995’te hayatların karardığını, annelerin ise adeta müebbet hapse mahkum edildiklerini ifade etti.

Srebrenitsa’da katledilenlerin ellerinin silahsız olduğunu söyleyen Mehmedoviç, ”Çocuklarımızı okul sandalyelerinden çıkardılar. Ellerinden silah değil, kalemlerini aldılar ve gencecik, masum hayatlarına kıydılar. Bütün bunların arkasında duranların cezalandırılmasını istiyoruz” dedi.

Potoçari Anıt Mezarlığı’nda yatan 4542 kurbanın arasında iki oğlu ve eşinin de bulunduğunu hatırlatan Mehmedoviç, bütün kurbanların suçunun sadece ”Müslüman ismi” taşımak olduğunu ifade etti.

Mehmedoviç, ”Bu beyaz mezar taşları denizinde durduğumda, hiçbir annenin, hiçbir zaman, toplu mezar denilen o çukurların üzerine eğilip, merak ve korkuyla bakmasını istemem. En vahşice katledilen çocuklarının kemiklerini, hiçbir annenin toplamasını istemem” diye konuştu.

Bosna-Hersek ve Srebrenitsa’da yaşananların ”kimsenin başına gelmemesi için” dua ettiğini söyleyen Hatice Mehmedoviç, ”Çünkü Srebrenitsa insanlığını kara lekesidir” dedi.16 yıl önce Srebrenitsa soykırımına müdahale etmesi gerekirken, yerinde duranların ve gözlerini kapayanların utanması gerektiğini sözlerine ekleyen Mehmedoviç, ”Bu mezarlık bizim hüznümüz, fakat dünyanın da çirkin aynasıdır. Buraya bakmak lazım” dedi.

Mehmedoviç, Srebrenitsa’da 8 bin Boşnakın katledilmesinin ardından, dünyanın önde gelen ülkelerinin Boşnaklara hemen vatandaşlık hakkı tanıdıklarına işaret ederek, şöyle konuştu:

"Onların amacı Boşnaksız Bosna-Hersek’ti. O nedenle bizleri vatandaşlıklarına alıp, ülkemizi terk etmemizi hedeflediler. Ancak bizler çok şükür onların bu oyununa gelmedik ve ülkemizi terk etmedik. Ancak zalimler bize sevinci yasakladı, kalbimize ise yaşadığımız sürece hissedeceğimiz hüznü koydu.”

Mehmedoviç, dernek üyesi birçok annenin şu anda çeşitli hastalıkların pençesi altında kaldığını da belirterek, ”Aşırı acı ve üzüntü bizleri hasta etti. Bu nedenle Srebrenitsalı annelerin sadece 11 Temmuzda değil, yılın diğer günlerinde de hatırlanmasını istiyoruz” diye konuştu.

Sırbistan’da 26 Mayısta yakalanan ve Lahey’de yargılanan Bosnalı Sırpların eski komutanı Ratko Mladiç’in 4 Temmuzda yapılan duruşmasına gittiğini ifade eden Hatice Mehmedoviç, 16 yıl aradan sonra ”Bosna kasabı” ile yeniden göz göze geldiğini açıkladı.

Mladiç’le ilk kez Temmuz 1995 yılında Srebrenitsa’da göz göze geldiğini söyleyen Mehmedoviç, ”Mahkeme salonunda otururken hissettiklerimi kelimelerle ifade edemiyorum. Biraz yaşlanmıştı ancak hiç değişmemişti. Gözleri hala soğuk soğuk bakıyordu. Sanki hiçbir şey yapmamış gibi ve hala kana bulaşmak istiyor gibi duruyordu” dedi.

1995 yılının Temmuz ayında Potoçari’de Mladiç’le arasında bir metrelik bir mesafe olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

”1995’te Mladiç megafondan kimseye bir şey olmayacağını ve kimsenin korkmaması gerektiğini bağırıyordu. Onu 16 yıl sonra suçlu koltuğunda izlerken aklımdan hep ‘merak etmeyin, size bir şey olmayacak’ cümlesi geçiyordu. Ancak onun o sözlerinin ardından neler olduğunu çok iyi gördük. Mladiç’in Bosna-Hersek topraklarında bıraktığı zehir hala etkili.”

Avrupa’nın 2. Dünya Savaşı’ndan sonra en büyük trajedesinin yaşandığı Srebrenitsa, savaş öncesi 36 bin kişinin yaşadığı, kaplıcaları ve doğasıyla çok sayıda turistin geldiği önemli bir kent olarak biliniyordu. Temmuz 1995 yılında bu topraklarda yaşanan soykırımla birlikte doğdukları kenti terk eden Boşnaklar, son yıllarda yeniden eski evlerine dönmeye başladı.

Ancak bir tarafta geçmişin hüzünlü izleriyle karşılaşan Boşnaklar, en çok ise işsizlik nedeniyle sıkıntı yaşıyor. Gençlerin işsizlik nedeniyle kalmak istemediği kentte yaşayanlar, yatırımcıların buralara gelip istihdama yönelik fabrikalar açmasını talep ediyor.

Srebrenitsa Belediyesi Başkan Vekili Çamil Durakoviç, kentin 10 ile 15 Temmuz tarihleri arasında hatırlandığını ve bu tarihler sonrasında kente yönlendirilen dikkatin kaybolduğunu ifade ederek, ”Bu acı günlerde bile bize verilen sözler, dönüş yolunda unutuluyor” dedi.

Savaş öncesinde çoğunluğu Boşnak 36 bin kişinin yaşadığı kentte, şu anda yüzde 70’i Sırp olmak üzere yaklaşık 5 bin kişinin hayatını sürdürdüğünü ifade eden Durakoviç, kentin demografik yapısındaki değişimin soykırımdan kaynaklandığını söyledi.

Srebrenitsa’da daha önce yaşayan Boşnakların geri dönmelerinin sağlanması için sistematik bir yaklaşım olmadığını söyleyen Durakoviç, ”Şu anda Srebrenitsa çok zor günler yaşıyor. Çünkü topraklarına sahip çıkmak amacıyla gelen Boşnaklar, işsizlik nedeniyle burayı terk ediyor. Son 2 yılın verilerine göre Srebrenitsa’dan ayrılan sayısı, geri dönenlerden daha yüksek” dedi.

”Bosna’daki Sırplar için Sırbistan ne anlam ifade ediyorsa, Türkiye de bizim için aynı anlamı taşıyor” diyen Durakoviç, ancak bölgede Sırbistan’ın önemli yatırımları olmasına rağmen Türkiye’den herhangi bir yatırım olmadığını kaydetti. Türkiye’den çok sayıda turistin bölgeye geldiğini, onların ziyaretinden manevi olarak güç aldıklarını anlatan Durakoviç, şöyle konuştu:

”Bosna-Hersek’in Türkiye ile özel ilşkileri bulunuyor. Türkiye’de de çok sayıda Boşnak yaşıyor. Türkiye’de çok sayıda Srebrenitsa’nın dostları olduğunu biliyoruz. Ancak şimdi onların maddi yatırımlarına çok acil ihtiyacımız bulunuyor. Eğer bu yatırımlar gelmezse burada Boşnak nüfusu tutamayız. Boşnak nüfusun olmadığı bir Srebrenitsa ikinci bir acı yaşar. Türkiye’nin güçlü bir devlet olduğunu ve önemli yatırımcıları bulunduğunu biliyoruz. İş adamları buraya yatırım yapsınlar, bunu da mallarının zekatı saysınlar. Savaşta 6 bin 250 Boşnak evi yıkıldı, bu evlerin yapılması ve Boşnakların da dönmesi için Srebrenitsa’da iş imkanlarının sağlanması gerekir.”

Srebrenitsa’ya dönenlerin burada Sırplarla bir arada yaşadığını anlatan Durakoviç, ”Bireysel ve toplumsal olarak burada yaşananları affedebiliriz fakat asla unutamayız. Srebrenitsa’ya dönmekle soykırımda ellerini kirletmeyenlerle bir arada yaşamak istediğimizi gösterdik. Soykırıma karışanlarla yaşayamayız ve bu görüşümüz nettir” dedi.Durakoviç, Srebrenitsa’da yaşananlarda ellerini kirletmeyenlere ”barış ellerini” uzatmaya hazır olduklarını söyledi.

Savaş öncesinde Srebrenitsa’da yaşayan ve 2001 yılında İsviçre’ye giden 38 yaşındaki Safet Aliç, bir süre önce kentin en işlek merkezinde otel, restoran ve kafeterya açtı. Aliç’in yaklaşık 400 bin avroluk bu yatırımı, kentte Boşnaklar açısından hayatı adeta yeniden canlandırdı.

Kentte yaşayan ve dışarıdan gelen Boşnakların adeta ”buluşma merkezi” olan bu yatırım, şehirde bir nebze de olsa yüzlerin gülmesini sağladı. Daha önce oturacakları ve bir araya gelecekleri yer olmayan Boşnaklar, Aliç’in bu yatırımıyla birlikte artık akşamları aileleriyle birlikte bir araya gelip oturacakları bir mekana ve misafirlerini konuk edecekleri bir otele kavuştu.

Aliç, Srebrenitsa’yı sevdiğini ve buranın kendilerine ait bir kent olduğunu göstermek için bu yatırımı gerçekleştirdiğini belirterek, ”Şehrimin sadece eskisi gibi güzel ve parlak olmasını istiyorum. Bu yüzden yatırım yaptım” dedi.

Srebrenitsa’nın ayakta kalıp kalamayacağının buraya yapılan yatırımlara bağlı olduğunu söyleyen Aliç, ”Bu şehrin gelişimine katkı sağlamazsak sadece o kara geçmişin resimleri kalır ortalıkta. Ortalık boş kalır ve ilgi olmazsa Srebrenitsa işte o zaman gerçekten ‘bahtsız şehir’ olur” diye konuştu.

Özellikle Türkiye’den de yatırımcıları Srebrenitsa’ya davet eden Aliç, ”Umarım Türkler buraya gelip hem yatırım yapar hem de burada yaşarlar. Geçmişte olduğu gibi artık birlikte yaşamamızın zamanı geldi. Atalarımız yüz yıllarca birlikte yaşadı, onların torunları olarak bizler neden birlikte yaşamayalım ve iş yapmayalım?” dedi.

AA
 

  • Universitas terbaik Tapanuli
  • tutorial dan tips zeverix.com
  • https://insidesumatera.com/
  • https://prediksi-gopay178.com/
  • https://margasari.desa.id/
  • https://sendangkulon.desa.id/