Fransız tarihçi:”Beyrut, Ankara ve Paris için ortak dayanışma gerek”

Olaylar
Fransız yazar ve tarihçi Vincent Duclert, Beyrut, Ankara ve Paris saldırılarına karşı ortak dayanışma gösterilmesi gerektiğini savunuyor. Türkiye’yi de yakından takip eden tarihçinin Gezi olayla...
EMOJİLE

Fransız yazar ve tarihçi Vincent Duclert, Beyrut, Ankara ve Paris saldırılarına karşı ortak dayanışma gösterilmesi gerektiğini savunuyor. Türkiye’yi de yakından takip eden tarihçinin Gezi olayları ve 1915 olaylarıyla ilgili de kitapları var.BBC Türkçe’nin haberi..

Duclert, “Lübnan ve Türkiye’de de Paris’te yaşayan gençlerle aynı değerleri taşıyan, barışı, demokratik haklarını savunanlar var. Bunun Avrupa tarafından iyi anlaşılması lazım” diyor.

Yakın zamanda Paris’te, Ankara’da, Beyrut’ta saldırılar oldu. Siz de bu üç saldırı için dayanışma gösterilmesi çağrısında bulunan bir yazı kaleme aldınız Liberation gazetesinde. Size göre bu üç saldırı için gösterilen dayanışmada farklılık mı oldu?

Bu saldırılardan etkilenen toplumlar arasında bir dayanışma olur. Çünkü bu üçü de demokratik değerlerini korumak için uğraşıyor. Türkiye’de de HDP çok önemli bir hareket. (Ankara’da) daha çok HDP’liler ama çoğunluğu demokratikleşme hareketiyle çok iç içe olanlardı, dolayısıyla da AKP iktidarına, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çok muhalif bir gençlik, toplum vardı. Lübnan’da da yolsuzluğa karşı çıkan, sivil barışı sağlamak isteyenler vardı. Saldırılardan etkilenen bu üç toplumun dayanışması demokratik çıkarları içindir.

Peki uluslararası kamuoyunda bu saldırılara yönelik cevapta farklılık var mıydı? Paris saldırıları karşısında gösterilen uluslararası dayanışma, Ankara’daki veya Beyrut’takine kıyasla daha güçlü olduğu algısı var.

Evet, size katılıyorum. 2015 Ocak ayında Charlie Hebdo saldırılarında da dünya çok ilgi gösterdi, yakından takip etti. Sosyal medyada da gördük bütün dikkatler oraya çevrildi. Ama dünyanın Ankara’da ve Beyrut’ta olan bir saldırıyla daha az ilgi gösterdiği doğru. Orta Doğu’daki bazı ülkeler, Batı’da bazı konularda çok da kabul görmeyen hükümetlerle tanımlanıyor. AKP hükümeti de öyle. Lübnan da parlamenter demokraside kalmak için büyük bir çaba gösteriyor.

Ama toplumlarla devletleri ilişkilendirmemek lazım. Bu ön yargı olur. Fakat Avrupa’da Orta Doğu’daki gerçeklere, olan bitene yönelik bir anlayış var. Ama, oralarda demokratik haklarına sahip çıkmak isteyen, barışı savunan hareketler ve bir gençlik var. Bunun Avrupa tarafından iyi anlaşılması, iyi tanınması lazım. Bu yazıyı da ondan yazdım.

Paris çevresindeki banliyölerde, ‘Suriye’de ölenler var, neden onlara ayanı destek gösterilmiyor’ sorusu da soruluyor? Avrupa açısından Suriye’deki savaş, ölümler bir bakıma dikkat çekmeyecek kadar normalleşti mi?

‘Orta Doğu’da yaşananları anlamak zorunluluktur’

Suriye için savaşın başladığı yıllarda Beşar Esad iktidarına karşı yapılan gösterileri hatırlamak lazım. Bu Arap Baharı’yla özdeşti. Batı medyası bu gösterilere de Beşar Esad’ın kendi halkına yönelik savaşına da çok yer verdi. Daha sonra evet, savaş ilerledikçe o kadar korkunç bir hal aldı ki, Halep’te, Şam’da mağdurları, kurbanları sayamaz hale geldi dünya. Fakat Avrupa ve uluslararası kamuoyunun bakışı, dikkati dolayısıyla Orta Doğu’da yaşananlara daha açık olabilirdi. Ama oraları artık daha iyi anlayabilmeleri, pedagoji yapabilmeleri için bir bakıma olayları Paris’le kıyaslamalılar. Orta Doğu’da yaşananları anlamak kesinlikle bir zorunluluktur. Avrupa’nın görüşünü, bu devletlerde olanları anlamaya çekmek, orada insanlığı , demokrasiyi korumak isteyen sivil haklarla dayanışma sağlamak gerekir.

Bu saldırılarda IŞİD’in ortak amacı neydi? Neyi hedef alıyordu?

IŞİD, devletlerle savaşta. Fransa’yla, şimdi de Cumhurbaşkanı Erdoğan terörle mücadele etmeye, karar verdiği yaz aylarından itibaren de Türkiye’yle savaşta. Artık dolayısıyla Türkiye de IŞİD’in bir düşmanı.

IŞİD bu devletlerin çıkarına doğrudan saldırabilirdi. Bu Hizbullah’a, Türk Silahlı Kuvvetlerine, Fransa’nın askeri üslerine doğrudan saldırı anlamına gelebilirdi. Fakat IŞİD ise, başka bir şeye saldırdı, bir topluma saldırdı. Bunu da, radikal İslam’ın bir bakıma dini fanatikliğin gantidotu olarak görülen değerleri cezalandırmak için yaptı. Bu değerler, barış, paylaşım, hoşgörü, dayanışmadır. Bu toplumlara saldırarak IŞİD, daha büyük bir terör yaratıyor.

Paris’teki bu saldırılar Fransa’da Müslümanlara yönelik veya sosyo ekonomik olarak da banliyöde yaşayan gençlere yönelik bir damgalamaya, ayrımcılığa neden olur mu?

Öncelikle bu meseleleri din açısından değil, politika açısından ele almalı. IŞİD de dini, politik, ideolojik amaçları için kullanıyor. İşgal ediyor, bir iktidar kurmak istiyor. Bunu akılda tutmak gerekiyor. Daha sonra ise gençlerin radikalleşme nedenleri sorgulanmalı. Bunların çoğu Avrupa’da doğdu aslında. IŞİD doğarken kökten bir radikalleşmeye yöneldiler. İntihar bombacısı bile oldular. Bunun kaynağı sorgulanmalı fakat bunun kökü Batı’da göçten kaynaklanan bir fay hattına dayanmıyor.

Evet, yapılacak çok şey var Fransa’da. Fransa’nın amaçlarından biri de Cezayir Savaşı’nın yarattığı zihinsel hapishaneden çıkmaya çalışmak. Birbirine daha bağlı, paylaşan bir toplum yaratmak da Fransa’da özellikle (Le Pen’in lideri olduğu sağcı parti) Ulusal Parti’yi destekleyenler tarafından İslam’ın damgalanmasına, ayrımcılığa engel olacaktır. Bu da pedagojiyle olur. Türkiye ve Lübnan’da da dini düşüncelerle kendilerini tanımlamayan, farklı etnik yapılarla birlikte yaşamak isteyen büyük bir gençlik var. Bu değerler, Lübnan ve Türk gençleri arasında da paylaşılıyor. Dolayısıyla Fransa’da din temelli ayrım yapılmamalı, göçmenlerle ilgili politik projeler üretilmeli. Bazı Müslümanlar da dini değerlerle değil daha ziyade kültürel değerlerle tanımlamak istiyor kendilerini.