İskoçya’da yapılan bağımsızlık referandumunda “hayır” oylarının fazla çıkması ile Birleşik Krallık rahat bir nefes alsa da, “yaşlı kıta” Avrupa’da bağımsız devlet olmak için sandık başına gitme planı yapan çok sayıda bölgenin merkezi hükümetler ile mücadeleye devam etmesi bekleniyor.
Dünya tarihi boyunca büyük imparatorluklardan, rönesans-reform hareketlerine, aydınlanma ve sanayi devrimine, doğal afetlere ve büyük savaşlara kadar pek çok önemli gelişmeye ev sahipliği yapan ve bu nedenle “yaşlı” ya da “eski” kıta olarak anılan Avrupa, son dönemde tüm dengeleri değiştirebilecek birtakım siyasi değişiklikleri yaşama potansiyeli taşıyor.
Birleşik Krallık’ın kuzeyindeki İskoçya’da 18 Eylül’de yapılan bağımsızlık referandumu, eski kıtanın bazı bölgelerinde hukuki, siyasi, sosyal ya da ekonomik nedenlerden ötürü bağımsızlık isteyenlerin taleplerini yeniden gündeme getirdi.
Bağımsızlık taleplerinin yeni trend haline geldiği Avrupa’da görev yapan AA muhabirleri, kıta genelinde ön plana çıkmış 20 kadar bölgenin bağımsızlık talebini derledi.
İskoçların bağımsızlık hayali başka bahara kaldı
18 Eylül’de yapılan referandumda, İskoçların yaklaşık yüzde 55’i “hayır” oyu kullanınca bağımsızlık isteyenlerin hayali de başka bahara kaldı.
İskoçya’nın ekonomik ve siyasi bağımsızlığı konusunda başlatılan kampanyalar 1700’lü yıllara uzanıyor. Ülkede son 300 yıldır çeşitli siyasi gruplar, partiler ve kişiler bağımsızlık konusunda kampanyalar yürütüyor. İskoçya’da 1999 yılından bu yana özerk bir parlamento bulunuyor. İskoç Ulusal Partisi (SNP), 2011’deki son parlamento seçimiyle 1999 yılından beri ilk kez oyların çoğunluğunu almış ve iktidara gelmesiyle İskoçya’daki bağımsızlık talebini daha güçlü şekilde dile getirmeye başlamıştı. İngiliz ile İskoç hükümetleri, 15 Ekim 2012’de referandumun yapılmasına dair Edinburgh Anlaşmasına imza koymuştu.
1998 yılında İşçi Partili Tony Blair’in İngiltere Başbakanı olduğu dönemde onanan yasayla kurulan İskoç Özerk Parlamentosu, eğitimden, sağlığa, tarımdan sanata kadar birçok alanda kendi politikalarını uygulayabiliyor. İskoçya’da uygulanan vergi oranlarına ise İngiliz Parlamentosu karar veriyor.
18 Eylül’de yapılan referendum sonucunda İskoçya bağımsız olsaydı, Birleşik Krallık, toprağının üçte birini kaybedecek ve nüfusu 5 milyon azalacaktı.
Galler’de bağımsızlık isteyen grup var
Birleşik Krallık’ta bağımsızlık taleplerini en güçlü dile getiren İskoçlar olsa da, ayrılık isteyen tekhalk değil.
Birleşik Krallık’ın batısında, 3 milyon kişinin yaşadığı Galler’de, İskoçya gibi bağımsızlık isteyen bir grup bulunuyor. Ancak İngiliz basını, bu grubun nüfusun yüzde 15’inden fazlasını temsil etmediğine ve İskoçya’daki gibi bir bağımsızlık referandumunun yapılmasının olası gözükmediğine dikkati çekiyor.
İspanya’da Katalonya ve Bask bölgeleri
İspanya’nın doğusundaki Katalonya özerk yönetiminde ayrılıkçı girişimlerin geçmişi çok uzun bir tarihe dayanıyor.
Ülkenin 17 özerk yönetiminden biri olan Katalonya, İspanya içinde farklılılığını her seferinde öne çıkartsa da, bağımsızlık yanlısı girişimlerin yoğunlaşması 2010 yılından itibaren başladı. 2006 yılında dönemin iktidarı İspanya Başbakanı Jose Luis Rodrgiuez Zapatero’nın da desteğiyle, özerklik haklarının genişletildiği yeni bir statü elde eden Katalonya, şu anda iktidarda olan Halk Partisi’nin (PP) yaptığı itiraz sonucunda Anayasa Mahkemesi’nin 2010 yılındaki kararıyla genişletilmiş haklarının büyük bölümünü kaybetti.
İspanya’nın yaşadığı ekonomik krizden en çok etkilenen özerk bölgelerden biri olan Katalonya’da özerk yönetim hükümeti ise, İspanyol hükümeti ile yeni bir mali anlaşma girişimlerinin hepsinden olumsuz cevapla döndü. Bu gelişmeler üzerine, şimdiye kadar İspanya’nın yanında bir siyaset izleyen Katalonya’daki en büyük siyasi koalisyon olan, iktidardaki Yönelim ve Birlik (CIU) partisi bağımsızlık girişimlerini ön plana çıkardı. CIU lideri ve Katalonya özerk yönetim başkanı Artur Mas da bu sebepten 2012 Kasım ayında Katalonya’yı erken yerel seçimlere götürdü. Bu seçimlerde CIU 12 parlamenterini kaybetse de 135 sandalyeli Katalan parlamentosuna 50 milletvekili sokarak yine 1. parti çıkmayı başardı. Milletvekili sayısını 21’e çıkartarak erken seçimlerin en büyük galibi olan ve tarihsel anlamda “bağımsız Katalonya” görüşünün en büyük savuncusu olan Katalonya Cumhuriyetçi Solu (ERC) ise bağımsızlık yanlısı referandumun gerçekleşmesi koşuluyla, CIU’nun azınlık hükümetine dışarıdan destek verme kararı aldı. Katalonya geçen 2 yıl boyunca tamamen bağımsızlık yanlısı girişimlere odaklandı. 23 Ocak 2013 tarihinde Katalonya parlamentosunun onayladığı “Katalan halkının kendi geleceğine karar verme ve egemenlik deklarasyonu” adlı metin, aynı yılın mart ayında İspanya Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararla “anayasa dışı” olarak görülüp, iptal edildi. 2013 Aralık ayında ise CIU, ERC, ICV-EUiA ve CUP siyasi partileri, 9 Kasım’da yapılmak istenen referandumunda yöneltilecek soru üzerinde anlaştı. Buna göre, olası bir referandumda Katalan halkına iki aşamalı bir soru yöneltileceği, “Katalonya’nın bir devlet olmasını istiyor musun” sorusuna “evet” diyenlere, “bu devletin bağımsız olmasını istiyor musun” şeklinde ikinci bir soru yöneltileceği açıklandı.
2014 Ocak ayında ise Katalan parlamentosu, 9 Kasım’da yasal yollardan bir referandum yapılması talebini İspanyol meclisine yolladı. İspanyol meclisi ve senatosunda yapılan oylamalarda bu talep reddedildi.
Referandumun yasal bir geçerliliği olması için son çare olarak Katalan parlamentosunda, halk oylamalarıyla ilgili yerel bir yasa çıkartılması girişimi başlatıldı. 19 Eylül Cuma günü Katalan parlamentosunda onaylanması öngörülen yasa, Katalonya’nın 9 Kasım’da bağımsızlık yanlısı bir referandum yapmasına olanak sağlasa da, İspanyol hükümetinin hemen buna itiraz edip, Anayasa Mahkemesine taşıması ve burada iptal edilmesi kesin gözüküyor.
Bu arada, Katalonya’daki bağımsızlık yanlısı sivil toplum kuruluşları, özellikle Diada gibi ulusal bayramlarda organize ettikleri geniş katılımlı gösterilerle Katalonya’nın bağımsızlık talebini tüm dünyaya duyurmayı ve bu şekilde İspanyol hükümetine baskı yapmayı hedefledi.
Yaklaşık 7,5 milyon nüfusa sahip Katalonya, İspanya’daki özerk yönetimler içinde en çok kamusal borcu olanların başında geliyor. İspanya genelinde yüzde 24 olan işsizlik oranı Katalonya’da yüzde 20 düzeyinde bulunuyor. Katalonya’da kişi başına düşen millli gelir ise 27 bin avro olarak gösteriliyor.
İspanya’da, bağımsızlık yanlısı tutumu ile uluslararası anlamda en çok öne çıkan bölgesi; ülkenin kuzeydoğusundaki Bask Özerk Yönetimi. Avrupa’nın en eski toplumu olduğu varsayılan Bask, İspanya Anayasası’na göre en geniş haklara sahip özerk yönetim olarak öne çıkıyor. Bask’taki bağımsızlık yanlısı girişimler, ilk kez 1961 yılında saldırılara başlayan ETA örgütü ile sınırlıymış gibi görülse de, gerçekte Bask siyasi yapısında da ciddi bir bağımsız yapılanma bulunuyor. 850’den fazla kişinin ölümünden sorumlu tutulan ve AB terör örgütleri listesinde yer alan ETA’nın, 2011 Ekim ayında ilan ettiği “silahlı faaliyetlerini kalıcı olarak sona erdirme” kararı sonrası Bask bölgesi barış sürecine girdi. Geçen 3 yıllık sürede hiçbir saldırı düzenlemeyen ETA, sembolik olarak silah bıraktığını gösteren açıklamalar da yaptı.
Öte yandan, ETA’ya destek veren, sol görüşlü ayrılıkçı “izquierda abertzale” adlı siyasi hareketin kurduğu siyasi partiler de (Bildu, Sortu, Amaiur) Bask bölgesinde ikinci büyük siyasi parti konumuna geldi. Mevcut durumda Bask yönetimi, kendisini İskoçya ve Katalonya’daki bağımsızlık girişimlerinden farklı konumda tutmak isteyerek, gelişmeleri izlemeyi tercih ediyor. 2012 yılındaki Bask bölgesi yerel seçimlerini kazanan Bask Ulusal Partisi (PNV) ilk baştan beri açıkladığı gibi önceliğini ekonomik krizle mücadele ve barış sürecine verirken, bağımsızlık yanlısı girişimleri 2015 yılına bıraktı. PNV, bağımsızlık yanlısı girişim olan bir planı 2015 yılında kamuoyuna açıklayacağını duyurdu. 1999-2009 yılları arasında Bask Özerk Yönetimi başkanı olan Juan Jose İbarretxe’nin girişimiyle hazırlanan ve basında “İbarretxe planı” olarak adlandırılan bağımsızlık yanlısı girişim 2004 Aralık ayında Bask parlamentosunda onaylanarak, İspanyol meclisine sunulmuş ancak 1 Şubat 2005’te İspanyol meclisinde yapılan oylamada bu plan reddedilmişti. Söz konusu “İbarretxe planı”, Bask bölgesi için yeni bir özerklik statüsü ve halkın kendi geleceğine karar verme hakkını içeriyordu.
Yaklaşık 2,2 milyon nüfusa sahip Bask bölgesinde, işsizlik yüzde 16 oranında, kişi başına düşen milli gelir ise 31 bin avro düzeyinde bulunuyor.
İtalya’da bağımsızlık isteyen bölge sayısı az değil
İtalya’dan Veneto bölgesi, kendi sınırları içerisinde geçen mart ayında düzenlediği referandumla bağımsızlığı en çok isteyen bölge olarak ön plana çıkıyor.
Kanallarıyla ünlü Venedik kentinin başkent olduğu tarihi Veneto bölgesi, son yıllarda özellikle de ekonomik gerekçelerle İtalya’dan ayrılmayı talep ediyor. Venetolular, bu konuda bir internet sitesi üzerinden yaptıkları resmi bağlayıcılığı olmayan bir oylamayla bağımsızlık konusundaki isteklerini net şekilde ortaya koydu.
Egemenliklerini 1797 yılında ünlü Fransız Komutanı Napolyon Bonaparteve ordularına kaptıran, daha sonra 1866 yılında o dönem siyasi birliğini yeni sağlayan İtalya’ya dahil olan Venetolular, Mart 2014’teki gayri resmi referandumda yüzde 89 oranında bağımsızlık fikrine “evet” dedi.
Veneto bölgesine komşu ülkenin kuzeyindeki Alto-Adige Trentino Özerk Bölgesi de İtalya’dan ayrılmak isteyen bölgelerin başında geliyor.
Alto-Adige Trentino Bölgesi’nin bağımsızlık fikri, Veneto’nun aksine etnik farklılığa da dayanıyor. Zira İtalyanca ile birlikte resmi dil olan Almanca, halkın yüzde 70’i tarafından konuşuluyor.
İtalya’nın Birinci Dünya Savaşı sırasında topraklarına kattığı ve Alto-Adige Trentino ismini verdiği, Avusturyalıların Güney Tirol olarak adlandırdığı bölgede ayrılıkçı liderler, İtalyan olmadıklarını, bağımsızlık ya da eski vatanları olan Avusturya ile birleşmek istediklerini dile getiriyorlar.
İtalya’nın, İsviçre ve Fransa ile sınırının kesiştiği yerdeki Val d’Aosta, kuzeydoğusundaki Fruili-Venezia bölgelerinin yanı sıra Sardunya ve Sicilya adaları da zaman zaman etnik, sosyal ve ekonomik nedenlerle bağımsızlık taleplerinin yüksek sesle dile getirildiği bölgeler olarak dikkati çekiyor.
İtalyan anayasası, bölgelerin kendi başlarına yapacakları bir halk oylamasıyla geleceklerine ilişkin karar almasına izin vermiyor.
Belçika’da Flaman Bölgesi, zenginliği paylaşmak istemiyor
Federe yapılı Belçika’da nüfusun yaklaşık yüzde 60’ının yaşadığı zengin Flamanya bölgesinde halkın çoğunluğu daha güçlü otonomi isterken, bağımsızlık yanlısı partilere destek yüzde 40’a yaklaşıyor.
Belçika’nın kuzeyinde, resmi dili Flamanca olan bölgede kişi basına düşen gelir 34 bin avro düzeyindeyken Fransızca konuşan Valon bölgesinde bu rakam 25 bin avroya iniyor. Belçika genelinde yüzde 8,4 olan işsizlik oranı Flamanya’da yüzde 5 seviyesindeyken, Valonya’da ise yüzde 11’in üzerine çıkıyor.
Ekonomik ve tarihsel nedenler yanında dil kavgaları nedeniyle bölünme tartışmaları yaşayan Belçika, bütünlüğünü büyük ölçüde çift dilli Brüksel bölgesine borçlu. Hem Flamanlar hem Valonların sahiplenmek istediği, AB ve NATO’ya evsahipliği yapması nedeniyle uluslararası önemi de büyük olan Brüksel paylaşılamadığından bölünme çabaları sonuçsuz kalıyor.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından tazminat olarak Belçika’ya kalan, başkenti Eupen olan yaklaşık 80 bin nüfuslu otonom Alman Bölgesi, şimdilik bağımsızlık istemese de yetkilerinin artırılması talebini sıkça gündeme getiriyor.
Belçika’da bölünme tartışmaları hemen her seçim sonrasında yaşanan siyasi krizlerle birlikte alevleniyor.
Son olarak 25 Mayıs’ta yapılan genel seçimlerin ardından başlayan, bağımsızlık yanlısı Yeni Flaman İttifakı’nın da dahil olduğu koalisyon müzakereleri halen devam ediyor. Flaman ve Valon bölgelerindeki sağ partilerin de katılması beklenen yeni hükümetin ne zaman oluşturulacağı belli değil.
Bart De Wever liderliğindeki Yeni Flaman İttifakı, 2010 yılındaki genel seçimlerden birinci parti çıkmasına rağmen koalisyon pazarlıklarına girmek istemeyince ağır bir siyasi kriz yaşanmış ve ülke 541 gün hükümetsiz kalarak bu alanda dünya rekoru kırmıştı.
Belçika’da hükümetsiz kalma süresi 2007 yılında 194 gün, 1988 seçimlerinin ardından 148 gün, 1979 seçimlerinin ardından 107 gün ve 1992 seçimlerinde 102 gün olmuştu.
Grönland, bağımsızlık yolunda
Kuzey Kutbu ve Atlantik Okyanusu arasında yer alan ve büyük bölümü buzullarla kaplı, 57 bin nüfuslu dünyanın en büyük adası Grönland, 1775’ten itibaren Danimarka’nın sömürgesiyken 1953’te eyalet ve 1975’te otonom bölge haline geldi.
2008 yılında yapılan referandumda halkın yüzde 75’i, polis, adalet, sahil güvenlik dahil 30 alanda kontrolün Danimarka’dan Grönland hükümetine devrine destek vermişti. Referandumla zengin petrol ve maden kaynakları üzerinde de söz sahibi olan Grönland, sadece savunma ve dış politikada Danimarka’ya bağlı kalmayı sürdürüyor.
Bağımsızlık yolunda ilerleyen Grönland, Danimarka’yla birlikte otomatikman dahil olduğu AB’den 1982 yılında yapılan referandumla ayrılmıştı.
Napolyon’un doğduğu topraklardan bağımsızlık talebi
Fransa’ya bağlı Korsika adası 1960’lardan bu yana bağımsızlını kazanmak için mücadele veriyor. Aynı zamanda Napolyon’nun doğduğu yer olarak da bilinen ve iki bölgeden oluşan Korsika, 1735’de bağımsızlığına kavuşmuş ancak Versailles Antlaşmasıyla 1768’de Fransızların eline geçmişti.
Korsika’da bağımsızlık için savaşan çeşitli örgütler de mevcut. Yaklaşık 50 yıl önce, 1960’larda başlayan birçok ayrılıkçı hareketin birleşmesi sonucunda doğan Korsika Ulusal Kurtuluş Cephesi, bugün hala adanın bağımsızlık talebinde ısrarcı. Birçok devlet dairesine ve resmi makama saldırılar düzenleyen örgüt, geçen haziran ayında silah bıraktığını açıklamış ve yasadışı hiçbir eylemde yer almayacaklarını duyurmuştu. Bağımsızlık mücadelelerinden vazgeçmediklerinin altını çizen örgüt bundan sonra mücadelelerini siyasi zeminde sürdürmek istediklerini açıklamıştı. Örgüt, açıklamasında; önceki taleplerinin hala geçerli olduğuna vurgu yaparak Korsikalı siyasetçilerin Fransa ile yeni bir statü için müzakere yapmaları gerektiğini de kaydetmişti.
Balkanlar’daki karmaşık siyasi yapı, bağımsızlık girişimlerinin temelini oluşturuyor
Balkan coğrafyasında yer alan Bosna Hersek, Sırbistan, Kosova ve Makedonya’da bazı etnik grupların “ayrılıkçı” söylemleri nedeniyle bağımsızlık tartışmaları sık sık gündeme geliyor.
Bosna Hersek’teki iki entiteden biri olan ve nüfusun büyük çoğunluğunu Sırpların oluşturduğu Bosna Sırp Cumhuriyeti (RS), “bağımsızlık” söyleminin en çok gündeme geldiği bölge olarak ön plana çıkıyor.
Başta, Bosna Sırp Cumhuriyeti Başkanı Milorad Dodik olmak üzere, Bosna Hersek’te yaşayan Sırp siyasiler “Bosna Hersek’ten ayrılma” söylemlerini sık sık tekrarlarken, Dodik, düzenleyecekleri referandum ile ülkenin kalanından ayrılmak istediklerini birçok kez dile getirdi.
Bosna Sırp Cumhuriyeti’ndeki ayrılıkçı söylemlere rağmen, Bosna Hersek’te 1992-1995 yılları arasında yaşanan savaşı sona erdiren Dayton Barış Antlaşması baz alınarak hazırlanan Bosna Hersek Anayasası, ülkenin iki entiteden oluşan bir yapıya sahip olduğunu ve ülkede yapılacak herhangi bir iç düzenleme için önce Temsilciler Meclisi’nde 3’te 2’lik desteğin sağlanması, kararın daha sonra Milletler Meclisi’nde oy çokluğu ile kabul edilmesini öngörüyor.
Öte yandan, söz konusu referandumun sadece bağımsızlık isteyen bölgede değil, tüm ülkede yapılması gerektiği de kanunlarda açıkça belirtiliyor.
Kosova, Makedonya ve Sırbistan
2008 yılında tek taraflı bağımsızlığını ilan ederek Sırbistan’dan ayrılan Kosova’da da ayrılıkçı söylemlerin arkası kesilmiyor.
Ülkenin kuzeyinde bulunan ve Arnavutlar ile Sırplar arasında yaşanan sorunlarla sıkça gündeme gelen Mitrovitsa, “sorunlu bölgeler”in başında geliyor. Nüfusun büyük çoğunluğunu Sırplar’ın oluşturduğu Kuzey Mitrovitsa’daki yetkililer, her fırsatta Sırbistan’a bağlanmak istediklerini dillendiriyor.
Ayrılıkçı söylemlerden fazlasıyla muzdarip olan bir diğer batı Balkan ülkesi Sırbistan. Ülkenin kuzeyinde Macar nüfusun yoğun olarak yaşadığı Voyvodina Özerk Bölgesi, ülkenin güneyinde Boşnak nüfusun yoğun olarak yaşadığı Sancak bölgesi ve yine ülkenin güneyinde yer alan ve Arnavut nüfusun yoğun olarak yaşadığı Preşeva bölgelerinde de sık sık ayrılıkçı söylemler dile getiriliyor.
Voyvodina bölgesi yetkilileri, otonom yapının daha da genişletilmesini isterken, Sancak’taki Boşnak liderler, tam bir “otonom” yapı talep ediyor. Arnavut nüfusun yoğun olarak yaşadığı Preşeva bölgesindeki siyasi liderler de Kosova’ya bağlanmak istediklerini sıkça ifade ediyor.
Makedonya’daki Arnavut sorunu
Nüfusunun yaklaşık 4’te 1’ini Arnavutların oluşturduğu Makedonya, sık sık Arnavut nüfusun ayrılıkçı söylemeleri ile gündeme geliyor. Son olarak, ülkedeki bazı Arnavut siyasetçiler “İlirida Cumhuriyeti” adı altında bir Arnavut devleti ilan edeceklerini, hatta böyle bir yeni devlet için gerekli tüm kamu kurumlarının da hazır olduğunu öne sürüyor.
Transdinyester, fiili olarak bağımsızlık ilan etti
Uluslararası hukuka göre Moldova devletinin bir parçası olan Transdinyester, fiili olarak tek taraflı bağımsızlığını ilan etmiş bir cumhuriyet. Meclisi, ordusu, polisi ve posta sistemi olan Transdinyester, Birleşmiş Milletler (BM) üyesi hiçbir devlet tarafından tanınmıyor.
Romen halkının çoğunlukta olduğu Moldova’nın 1989’da “Romence’yi devlet dili” kabul etmesi ve Kril alfabesinden vazgeçerek Latin alfabesine geçmesi, çoğunluğu Ruslardan oluşan Transdinyester halkı tarafından tepki ile karşılandı. Transdinyester halkı, Aralık 1990’da referendum yaparak bağımsız devlet olduklarını ilan etti. Moldova ile Transdinyester arasında başlayan silahlı çatışmaların sonucunda, 22 Temmuz 1992’de ateşkes imzalandı. Bu tarihten sonra sorunun çözümü için diplomatik girişimler başlatıldı.
Moldova ile Transdinyester arasında ilk olarak 1993’de başlayan çözüm görüşmeleri, AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı), ABD, Ukrayna ve AB’nin de katılımıyla genişleyerek bugüne kadar sürdü. Çözüm süreci kapsamında Moldova, 1994 yılında kabul ettiği yeni anayasa ile Transdinyester’e özerklik tanısa da Transdinyester bağımsızlıkta ısrar ediyor.
Sorunun çözümü için AGİT bünyesinde 5+2 formatında yürütülen müzakareler, Ukrayna’daki gelişmelerin de etkisiyle zaman zaman kesintiye uğrasa da devam ediyor.