Arapların Kudüs Konusundaki Gürlemeleri Nerede Kaldı?
Dr. Abdüssettar Kasım
Trump’ın Kudüs kararının üzerinden üç ay geçti. Karar duyurulunca bazı siyasilerle gazeteciler ateşin Trump’ın altından yanmaya başlayacağını, Arap ve İslami gürlemenin hiç kimse tarafından engellenemeyeceğini sanmaya başladılar.
O gün “Yetim Kudüs” başlığıyla bir makale yazdım. Yazımda Kudüs’ün neden yetim kalacağını izah ettim. Tamamıyla bilimsel olan makale, Arap hükümetleri ve Filistin Yönetimi’yle yaşadığımız tecrübelerin bir ilhamıydı. Ancak internet siteleriyle önemli basın yayın organları, “zaman insanların iradelerini kırma değil, insanları ayaklandırma ve harekete geçirme zamanı” diyerek makaleyi yayınlamadılar. Söz konusu basın yayın organları saflıkla, 1967’de işgal edilmiş Filistin topraklarında intifada başlatma ve alevlendirmeyle uğraşmaya başladılar. Fakat bunlar yazımı kaybederek bana kötülük ettiler ve halkı da harekete geçiremediler. Zira toplumsal intifadanın özel bir iklimi ve havası vardır. Bu siyasi bir karar veya basının tahrik ve teşvikiyle harekete geçmez. Siyasi bir kararla direniş alevlenir. Ancak toplumsal hareketler öyle değil. Bunların özel şartları, durumları ve ortamı var. İnsanın bunu önceden kestirmesi çok zordur.
Makalemin giriş kısmı şöyleydi:
“ABD Başkanının Kudüs şehrini Siyonist rejimin başkenti kabulüyle ilgili özel kararına yapılan eleştiri, kınama ve tepkilerin boyutu bizi kandırmasın. Bunlar, Arap dünyasında meydana gelen ve önemli konularla ilgili musibetlerde kulakların aşina olduğu mevsimlik ifadelerdir. Bunlar çok geçmeden kaybolan güz bulutlarına benzerler. Bunu, Arap liderleriyle, birçok parti ve örgüt lideriyle yaşadıklarımızın bir tecrübesi olarak ifade ediyoruz. Ağzımız iyi laf etmeyi becerir, ancak bunu hayata geçirmeyi beceremeyiz. Önümüzdeki günlerde Kudüs ve Kudüs’le ilgili ağlamaklı sesleri çok duyarız…”
Hayatımda edindiğim tecrübelerle bazı gençlerin duygularının kabarıp işgalciye karşı direnişe geçeceklerini biliyordum. Bunlar kahraman insanlar, azim ve irade sahipleridir. Ancak bu direnişin bedelini kendileriyle aileleri ödeyecektir. Kimsenin umurunda değildirler onlar. Bazıları öldürülecek, bazılarının evleri yıkılacak, bazılarının akrabaları tutuklanacak, bazıları Siyonist ve Arap güçleri tarafından kovalanacaktır. Evlerinin imarı için bazı yerlerden yardımlar ulaşacak, ancak büyük ihtimalle bu mallar Siyonistlerle Araplar tarafından engellenip el konulacak. O nedenle bizim dikkatli olmamız gerekir ki, insanları amaçsız işlere sokmayalım. Büyük ve güçlü devrimlerde insanları bir araya getirmek, enerjilerini toplamak, toplu çalışma düzeyini artırmak ve karşılıklı yardımlaşmayı gerçekleştirmek için tahrik ve teşvik iyi bir şeydir. Ancak suların durgun olduğu bir dönemde daha sonra kendilerini anlamsız törenlerde övüneceğimiz insanların çocuklarını ateşe atmanın bir anlamı yoktur.
Peki, alınan kararın ardından Kudüs ne durumda?
Kudüs, ancak Cuma günleri Batı Yaka ve Gazze’nin temas noktalarında vardır. Gazze şeridindeki grupların aktif çalışmaları nedeniyle bu konuda Gazze, Batı Yaka’dan daha hareketlidir. Filistin halkının çoğunluğu Kudüs konusunda ne gayri meşru Filistin Yönetimi’nden ne de Arap ve İslam devletlerinden siyasi alanda gereken oranda yardım aldı. Batılı ülkelerin finanse ettiği araştırma merkezleriyle, destekledikleri basın mensuplarının iyilik yapma zannıyla yaptıkları yorumlar ve değerlendirmeler ise boş çıktı.
Filistin Yönetimi Filistin halkına destek vermedi. Ahmed Cerrar’ın şehit edilmesinden sonra direniş konusundaki hareketliliğin de önüne geçti.
Bu yönetim asla gerçekleşmeyecek sözde barış ameliyesine bağlılığını tekrarlayıp duruyor. Burada görüşme seviyesine çıkmayan iletişimler var. Sonuç Filistin halkına vebal olarak dönmektedir.
Devam eden savaşta Filistin Yönetimi liderleri Amerika’yı üstlendiği rolden uzaklaştıramadı. Bunu zaten başaramayacak da. Çünkü kendi göbeğini ve Filistin halkının geleceğini Siyonist işgalciyle ABD rejimine bağlamıştır. Mahmud Abbas, iki devletli çözüm için uluslararası bir çerçeve oluşturmaya çalışıyor. Ancak görünen o ki, uluslararası çerçevenin Rusya, ABD, Avrupa Birliği ve BM’den oluşan Ortadoğu Dörtlüsü olduğunu bilmiyor. ABD bu çerçeveye hâkimdir. Kurulacak yeni bir çerçeveye de hâkim olacaktır. Sebebi ise, yıllardır bu konudaki çözümü kendi tekeline alan ABD’nin yerine geçecek bir devletin olmamasıdır. Diğer yandan Siyonist işgal rejimi de ABD’nin yerine başka bir arabulucunun geçmesine kesinlikle izin vermeyecektir.
Kaynak: Filistin Enformasyon Merkezi