Arakanlılar için ölüm bir kurtuluş!

Olaylar
Gizem Gül’ün röportajı Myanmar’ın batısında Bangladeş sınırındaki Arakan (Rakhine) bölgesinde Müslümanlar’a yönelik bir katliam yaşanıyor. Burma, Birmanya ya da Myanmar olarak biline...
EMOJİLE

Gizem Gül’ün röportajı

Myanmar’ın batısında Bangladeş sınırındaki Arakan (Rakhine) bölgesinde Müslümanlar’a yönelik bir katliam yaşanıyor. Burma, Birmanya ya da Myanmar olarak bilinen bölgenin Arakan eyaletinin nüfusu 4 milyon ve nüfusun önemli çoğunluğunu Rohingya Müslümanları ile Budist Rakhineler oluşturuyor. Budist Rakhineler tarafından etnik ve dini gerekçelerle son çıkan olaylarda binden fazla Rohingyalı Müslüman öldürüldü, 90 binden fazla Müslüman ise evsiz kaldı. Aslında Budistler’in Müslümanlar’a uyguladığı bu zulüm ilk değil. 1950’li yıllardan beri Myanmar’da  Müslümanlar’a yönelik katliamlar, insan hakları ihlalleri, ayrımcılık söz konusu. Ancak son yıllarda ilk defa dışarıya bilgi sızdığı için olaylar dünya gündemine oturdu.  Yıllardır büyük baskı ve kısıtlamalar içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalışan Müslümanlar’ın evlenmeleri izne ve vergiye tabi, seyahat etmeleri yasak, bir işyeri açabilmek için Budist bir kişi ile ortaklık kurmak zorundalar.  Budist Rakhineler’in zulmünden kaçmak isteyen 1 milyondan fazla Müslüman Bangladeş’teki mülteci kamplarına sığınmış durumda. Ancak kamplarda yaşamlarını sürdürmeye çalışan Rohingyalılar’ın durumu Arakan’dakilerden pek de farklı değil. Bir de gayri resmi mülteci kamplarında yaşayan insanlar var. Onlar ise tamamen ‘yok’ hükmündeler. Bölgeye giderek katliamdan Bangladeş’teki mülteci kamplarına sığınan insanlara yardım götüren İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) orada yaptığı çalışmalar sonucunda edindiği bilgilerle bir Arakan raporu yayınladı. Rapor, Arakan’la ilgili olarak çarpıcı tespitler sunuyor. Ayrıca İHH Ramazan ayında fitre ve zekatları Arakan’lılar ulaştırmak için bir kampanya başlattı. Biz de Arakan’da yaşanan olayları, bölgeye giderek orada tespitlerde bulunan İHH Asya Ülkeleri Sorumlusu Vahdettin Kayğan ile konuştuk.

Arakan’da bir insanlık dramı yaşanıyor. Siz de bölgeye gidip orada yaşananları gözlemlediniz? Arakan’da neler yaşanıyor? Öncelikle bize biraz bundan bahsedebilir misiniz?

Arakan’da neler yaşanıyor veya neler yaşandı diye sormak gerek aslında. Çünkü Arakan’da bugün yaşananlar 1950’lerde başladı ve bugüne kadar da devam ediyor. Tabi bugün Arakan’dan sosyal medya aracığıyla dışarı haber ve görüntü sızabildiği için ilk defa bir kamuoyu oluştu. Arakan’da bugün yaşanan türden katliamlar her 2-3 yılda bir sürekli yaşanmaya devam ediyor aslında. Arakan, bölge olarak Bangladeş, Burma sınırında Bengal Körfezi sahilinde ve stratejik olarak çok güzel bir yerde. Verimli toprakları olan ve Bengal Körfezi’ne sınır olduğu için deniz ticaretinin de yoğun olduğu bir bölge.

İngilizler iki toplumun arasında fitne tohumları ekti

Arakan’da bugün yaşanan katliamın neden yaşandığını anlayabilmek için bölgenin tarihsel kökenlerine bakmak gerekiyor.  1.500’lerde bölgeye Müslümanlar’ın gelmesiyle birlikte çok hızlı bir şekilde İslamiyet yayılıyor. Burada kurulan İslam devleti 1760 yılına kadar devam ediyor. Arakan’ın yerlileri olan Müslüman Rohingyalar ve Budist Rakhineler 19. yüzyıla kadar barış içerisinde yaşamışlardır. Ancak İngilizler 1.800’lerde bölgeye gelince bölgeyi tamamen işgal ediyorlar. İngilizler’in bölgeyi işgal ettikten sonra ilk yaptıkları şey iki toplumun arasına fitne sokmak oluyor.

Rohingyalı Müslümanlar ve Rakhine Budistler’in ikisi de Hint asıllı bir halk. Fiziki yapı ve renk olarak da aynı kökenden gelme. 1.900’lerin başında İngilizler’in iki toplum arasında yaktığı ateş o günden beri bir çatışma halinde devam ediyor. Bu iki toplum o tarihten bu ayana hiç barışmıyor. İngilizler 1945’lerde bölgeden çekildiği zaman bölgeyi tamamen Burmalılara bırakıyorlar. Burmalılar da burada yaşayan Müslümanları hiçbir zaman Burma vatandaşı olarak kabul etmiyorlar.

Burmalılar tarihten beri Müslümanlar’a 3. Sınıf vatandaş muamelesi yapıyor

Burma’nın kurulduğu günden beri buradaki Müslümanlar’a bir gün burayı bırakıp gitmeleri gereken bir göçmen ve yabancı gözüyle bakılmış.  Onlara üçüncü sınıf vatandaş muamelesi yapıyorlar, devlet dairelerinde çalıştırılmıyorlar, hatta kimlik kartı bile verilmiyor. Müslümanlar iş yeri açamıyorlar, bir Müslüman’ın işyeri açabilmek için Budist bir ortak bulup yüzde 51 hissesini ona vermesi gerekiyor. Aynı zamanda Müslümanların seyahat özgürlüğü engelleniyor. Bir yerden bir yere gitmeleri için muhakkak devletten izin almaları gerekiyor. Akşam saat 21:00’den sonra akşam komşuyu ziyaret etmek için bile izin almak gerekiyor. 1960’lardan sonra böyle bir politika uygulanmış burada. Defalarca katliamlar olmuş ve çok sayıda insan ülkeyi terk ederek en yakın sınır komşusu olan Bangladeş’e sığınmışlar. 1970’lerden sonra Bangladeş’e sığının 200 bin civarında mülteci Suud’a geçerek orada Suud vatandaşı olmuş.

Bangladeş’te 1 milyon Arakanlı mülteci var

Bugün Bangladeş’te yaklaşık 1 milyon civarında mülteci yani Arakan’lı olduğu sanılıyor. Bunların kimileri, ki sayıları çok az, Bangladeş kimliği almış. Bangladeş’te BM ve Bangladeş resmi hükümetinin tanıdığı mülteci kamplarında yaşayan, 22 bin civarında insan var. Gayri resmi kamplarda yaşayan insanların sayısı ise 200 bini buluyor. Gayri resmi kamplarda yaşayan insanları ne Bangladeş hükümeti kabul ediyor ne Birleşmiş Milletler (BM). Bu yüzden bu insanların hiçbir hakkı yok. Onlar ‘yok’ olarak biliniyorlar. Biz İHH olarak bu insanlara yardım etmeye çalışıyoruz. Bu insanlara ulaşabilmek, yardım götürmek de hiç kolay bir iş değil.

Pek çok mülteci kampı gördüm ancak hiç bu kadar kötüsünü görmemiştim

Bangladeş’te mülteci kamplarında yaşayanlar o kadar kötü şartlar altında yaşıyorlar ki, nasıl anlatacağımı bilemiyorum, o manzarayı görmek lazım. Dünyanın bir çok yerinde mülteci gördüm ama o kadar kötü şartlarda yaşayan insanları görmedim. Çamurun içinde küçük küçük evlerin olduğu kamplarda yaşıyorlar. Bunun dışında Bangladeş’in ormanlarına, küçük köylerine dağılmış çok sayıda Arakanlı var. Arakan aslında kapalı bir cezaevi gibi. 1950 ve 1960’lı yıllara kadar bölgeden dışarı hiç haber çıkmamış. Burada her gün olaylar oluyor, insanlar ölüyor, kadınlara tecavüz ediliyor. Bir Arakanlı da devlete bu benim çocuğumu öldürdü, malımı gasp etti diyemiyor. Çünkü bir Müslüman böyle bir şikayette bulunsa gözaltına alınır. Bu nedenle gözaltına alınan ve işkence gören hatta öldürülen pek çok insan olmuş. Burma hükümetinin son yaptığı açıklamalarsa, ‘Müslümanlar gitmedikçe buradaki olaylar bitmez’ yönünde. Burmalılar’ın uyguladığı politika her zaman bir etnik temizlik ve Müslümanlar’ı bölgeden temizlemek şeklinde olmuştur.

Myanmar’da aslında geçmişten beri Müslümanlar’a yönelik katliamlar, insan hakları ihlalleri, ayrımcılık söz konusu. Ama bu olayların şimdi gündeme gelmesinin nedeni ne? Bir de haziran ayından itibaren bölgede olayların şiddetlendiğini görüyoruz. Bu olayların fitilini ateşleyen ne oldu sizce?

Bugüne kadar olan olayların dışarı çıkmamasının nedeni bölgede hiçbir medya kuruluşunun olmamasıdır. Bölgede var olan medya kuruluşu sadece Mynanmar’ın kendi yerel televizyonudur. Myanmar dünya siyasetine kapalı bir ülke olduğu için hiçbir zaman, hiçbir şeyi dışarı sızdırmadılar. Bu son olayların dışarı sızması da teknoloji ve sosyal medya sayesinde gerçekleşmiştir. Son dönemde gelen bilgilere göre üzerinde telefonla yakalanan Müslümanlar hapse atılıyorlar. Çünkü  telefonla birlikte dışarı haber gidiyor, görüntü gidiyor.

Arakan’da son günlerde yaşanan olayların fitili 3 Haziran 2012’de başkent Akyab’tan başka bir şehre giden 10 Müslüman gencin Budist milliyetçileri tarafından hunharca, taşla, sopa ve bıçakla öldürülmesi ile ateşlendi. Bu olayları protesto etmek isteyenler gıyabi cenaze namazı kılmak istediler, protesto gösteri düzenlediler. Burma güvenlik güçleri de protesto eden Müslümanlar’ın üzerine ateş açtı. Bu olaylarda birçok Müslüman yaralandı ve iki tanesi de şehit oldu. İki şehitten sonra gösteriler biraz daha dozunu arttırdı ancak karşılığı da çok daha fazla sert oldu. Yüzlerce insan öldürüldü. Yüz binin üzerinde insan evsiz kaldı. Ev yakıldı, köy yakıldı. Müslümanlar’ın her şeyi yağma edildi. O gün 10 Müslüman gencin şehit edilmesiyle olaylar başladı  ve hala devam ediyor.

İHH olarak Arakan raporu hazırladık

Biz de olayların patlak verdiği ilk günden hemen sonra bölgeye bir ekip yolladık. Arkadaşlarımızın bölgede özellikle Bangladeş sınırında yaptıkları gözlemler ve incelemeler sonucunda getirdikleri donelerle, İHH olarak bir Arakan raporu hazırladık. Bu rapor Arakan’daki son durumu çok iyi ortaya koyan bir rapor oldu. Bu raporun yayınlanmasıyla birlikte Başbakan ve dışişleri bakanı da bu olayı gündeme getirdiler. Arakan kapalı bir yer olduğu ve kimsenin bölgeye ilişkin bilgisinin olmaması nedeniyle bu rapor çok önemliydi ve çok da etkili oldu.  Bölgede yaşananlara ilişkin haberler medyada yer aldı, sosyal medyada haberler paylaşılıyor, bazı sivil toplum kuruluşları kendilerince gündem yaptılar.

Belki istenilen seviyede olmadı ama yine de bir gündem oldu. Ve inşallah Burma’ya yönelik bir baskı oluşacak. Almanya’dan bir kınama geldi ve eğer ABD’den de bir açıklama veya bir kınama gelirse bir adım geri atacaklarını ve ilk etapta Müslümanlar’ın biraz rahat edebileceğini düşünüyorum.

Gayri resmi kamplarda yaşayanlar ‘yok’ hükmünde

Sizin gözlemlediğiniz kadarıyla orada yaşayanların en çok sıkıntı çektikleri konu nedir?

Biz Bangladeş’te kamplarda bulunduk. Kamplar gayri resmi olduğu için insanlar aslında her türlü sıkıntıyı çekiyorlar. Oradaki insanlar çok küçük bir mikrobik hastalıktan hemencecik ölüyorlar. İnsanların hiçbir güvenceleri yok ve hiçbir yere gidemiyorlar. Zaten onlar ‘yok’ olan insanlar ve kimse onların varlığını kabul etmiyor. Kimileri ailelerine ekmek bulmak için değişik yollardan Bangladeş’e gidiyor ve bir daha da geri dönmüyor. Kadınlar çocuklarıyla çok zor şartlarda mücadele veriyorlar. Her gün kamplarda açlıktan ölen birçok insan var. Bu anlamda en büyük ihtiyaçlarının temel gıda maddeleri olduğunu söyleyebilirim. Üzerlerine giyecek doğru dürüst elbiseleri yok. Barındıkları evlerse çamurun içinde adeta kümes gibi. Hijyenik hiçbir şey yok.

 21. yy’da hala bu şartlarda yaşayan insanlar da mı var?

Orada görev yaptığınız süreç içerisinde sizi en çok etkileyen ne oldu?

İHH dışişlerinde çalıştığımız için biz dünyanın değişik yerlerine, çok değişik insanların, açlığın, yokluğun  olduğu her bölgeye gideriz. Artık bazı şeyler bize normal geliyor. Ben daha önce de Afrika, Asya gibi değişik bölgelerde bulundum, çok kamplar ve mülteciler gördüm. Ama buradaki şartları, yokluğu hiçbir yerde görmedim. Burası gördüğüm, şartları en kötü olan mülteci kampıydı. İnsan orayı gördükten sonra insanlığından utanıyor. ‘21. yy’da hala bu şartlarda yaşayan insanlar da mı var?’ diye düşünüyorsunuz.

Örneğin bir adamın ayağında küçük bir kesik o kadar büyümüş ki, müdahale edilemediği için ayak tamamen gitmiş durumda. Özellikle bu beni çok etkilemişti. Çocukların üzerlerinde zaten elbise yok, hep çamurun içindeler…

Oradaki insanlar mülteci olduklarında bile ölüme terk ediliyorlar

Mülteci kamplarında yaşayan insanların Arakan’da yaşayan insanlara göre biraz daha şanslı olduğunu düşünüyor. Ancak onlar da şanslı değiller sanırım…

Bir yerde mültecilik statüsü alınca devlet olsun, uluslararası STK’lar olsun size bakmakla yükümlüler. İnsan mültecilik statüsü alınca bir nevi rahatlıyor. Ancak burada maalesef o yok. Oradaki insanlar mülteci olduklarında bile ölüme terk edilmişler. Arakan’da olsalar ya ölecekler ya Arakan’ı terk edecekler. Mülteci olduklarında da ölüme terk ediliyorlar. Aslında insanlar orada her durumda ölüme terk edilmiş durumdalar. Bizim arkadaşlarımızla görüşen 70 yaşında bir Hacı Amca bu durumu çok güzel bir şekilde tarif etmiş: “Bizi ne zaman gelip alacak diye 70 yıldır ölümü bekliyoruz”. İnsanlar ölümü bir kurtuluş olarak görüyorlar.

Yanlış fotoğraflar kullanıldı ama Arakan’da yaşananlar onlardan farklı değil

Arakan katliamı ile ilgili haberlerde ve sosyal medyada farklı zamanlarda ve dünyanın farklı yerlerinde çekilmiş fotoğraflar yer alıyor. Bu konuyla ilgili olarak ortada bir bilgi kirliliğinin olduğunu söyleyebiliriz. Peki bu durum Arakan için farkındalık oluşturmayı amaçlayan kampanyalara gölge düşürür mü?

Arakan’la ilgili yayınlanan haberlerde belki Arakan’la alakası olmayan fotoğraflar vardı ama yaşanan olaylar da oradakilerden farklı değildi. Evet bazı fotoğraflar dünyanın birçok yerinde meydana gelen katliam ve soykırımlardan alınmıştı, ben de bunların birkaç tanesinin farkına vardım. Ancak Arakan’ın birçok bölgesinde de aynı manzaralar yaşanıyordu.

Özellikle olayların başlamasından sonra Müslümanlar’ın ellerinden telefonları alındı, telefon hatları kesilmeye çalışıldı. Cep telefonu taşıyan ve bu haberleri dışarı sızdıran kişiler yurt dışına atıldı. Oradan hiçbir zaman doğru ve güvenilir haber alamıyorsun. Birbirine komşu olan iki köy arası belki 1 kilometre yok ama burada olan olayları yanındaki komşu dahi bilmiyor. Çünkü dünyaya kapalı, dünyaya kapalı olduğu gibi kendi içinde de kapalı.  Bölgeden alınabilecek bilgi, görüntü ve doküman çok fazla değil, çok sınırlı. Ondan dolayı da farklı fotoğraflar kullanılmış olabilir. Kullanılması tabi ki doğru değil ve kampanyaları etkileyebilir. Ama Arakan’ın içinde de böyle olaylar yaşanıyor.

Siz İHH olarak orada yaşayan insanlara yardım götürmeye çalışıyorsunuz. Bu yardımı ulaştırma konusunda özellikle güvenlik konusunda zorluklarla karşılaştığınızı tahmin ediyorum. Bize biraz bundan bahseder misiniz?

Arakan’ın hiçbir bölgesine resmi hiçbir kanal ile girmek mümkün değil. Hiçbir STK giremiyor. Daha önce bölgede bulunan BM de bu son olaylardan sonra bölgeden çekildi. Resmi kanallardan Arakan’a girmek şu anda hiçbir kurum için mümkün değil. Değişik yollardan yardımları götürmeyi çalışırsanız belki mümkün ama şu anda hem Bangladeş Hükümeti’nin tavrı, hem de Arakan’daki durum yüzünden oraya girmek gerçekten çok zor.

Ayrıca resmi olmayan mülteci kamplarına da giremiyorsunuz. Çünkü o insanların resmi hiçbir statüsü yok ve o insanlar aslında hükümet ve BM nezninde ‘yoklar’. Bu kamplara ancak birilerinde izin alarak, birilerini devreye sokarak girebiliyorsunuz. Bu konuda, tabi ki sıkıntı çekiyoruz. Bugün tüm STK’lar istedikleri gibi yardım yapabilseler orada yaşayan insanların yaşam standartları biraz olsun yükselir.

Peki oradaki insanlara nasıl yardım edebiliriz? En çok neye ihtiyaçları var?

Biz aslında Arakan’la ilgili olarak 2004 yılından beri çalışmalar yapıyoruz. Özellikle de gayri resmi dediğimiz, resmi olmayan kamplara yardım götürmeye çalışıyoruz. Tabii bu kamplarda bugün aslında neler yapılır? İlk etapta burada yaşayan insanların temel gıda maddelerini karşılamamız lazım. Şimdi yaptığımız çalışmalar özellikle ona yönelik. Arkadaşlarımızdan yeni bir ekip bölgeye gitti. İlk etapta temel gıda maddelerini, ihtiyaç olan temel malzemeleri alıp dağıtacaklar. Orada çok aç insan var. O yüzden dağıtım yapmak da çok zor. Bangladeş hükümeti de kamplara girmeye izin vermiyor, ancak birilerini devreye sokarak girebiliyoruz. Şu ana kadar da her seferinde girebildik. Şimdi orada yağmur sezonu. İnsanların topraktan yaptıkları evler var. Evlerin üzerine atabilecekleri bir çadır, branda onu düşünüyoruz. Giysi düşünüldü; kadınlar için, çocuklar için. Ayakkabı, elbise düşünüldü. Sağlık alanında bir çalışma yapmak istedik. Sağlık taraması ve yahut da ilaç dağıtımının alt yapısını oluşturmaya çalışıyoruz. Hijyen malzemelerini dağıtmamız gerekecek. Ancak bu konuda ne  kadar verimli olabiliriz bilmiyorum. Çünkü kamplarda doğru dürüst su yok. Eğer izin alabilirsek yeni su kuyuları açmak istiyoruz.

Size bağış yapmak isteyenler para yardımı mı yoksa giyecek, gıda yardımlarında mı bulunulmalı?

Bangladaş’e öyle bir şeyin götürülmesi aylar alıyor. Öyle bir şeyi götürmek astarın yüzünü geçmesi gibi bir şey olur. Bangladeş’e yardım malzemesi sokmak zaten çok zor. Şu anda nakdi yardım kabul ediyoruz. Bu paralarla da Bangladeş’te ihtiyaç malzemeleri alıp öyle yardım götürüyoruz.

On5yirmi5