Makaleye Litvanya, İsveç, Letonya, Finlandiya, Almanya, İtalya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovenya, Estonya ve İngiltere’nin dışişleri bakanları Audronis Azubalis, Carl Bildt, Edgars Rinkevics, Erkki Tuomioja, Guido Westerwelle, Giulio Terzi, Janos Martonyi, Karel Schwarzenberg, Samuel Zbogar, Urmas Paet ve William Hague imza koydu.
İşte EUObserver’da yayımlanan o makaleden önemli satır başları:
AB şu an Euro Bölgesi’ndeki sorunlara odaklanmış durumda. Bu durum ülkelerimizdeki ekonomik büyüme adına ciddi bir tehdit teşkil ediyor. Ancak bu sıkıntılı dönem, AB’nin komşularına sırt çevirmesine neden olmamalı.
Özellikle Türkiye, Ortak Pazar ekonomisinin yeni itici gücü ve ortak dış politika hedefimize katkıda bulunabilecek, büyüyen bir bölgesel aktör. Bizler, Türkiye’nin üyelik sürecinin ve ekonomik rekabetçilik, enerji güvenliği ve bölgesel istikrar gibi ortak değerler için gösterdiği çabaların, hem AB’ye hem de Türkiye’ye büyük faydaları olduğuna inanıyoruz.
TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKAMIZA KATKISINI MEMNUNİYETLE KARŞILIYORUZ
2000’lerin başından beri Türkiye bölgesel bir güç olarak, Balkanlar’ın batısı, Orta ve Doğu Asya ve Afrika Boynuzu’ndaki etkisini artırdı. Afganistan’ın komşuları, ilk kez Türkiye’nin ev sahipliğinde uzlaşma için adımlar atma kararı aldı. Arap Baharı, Türkiye ve AB’nin birlikte çalışmasının bölgeyi daha iyi bir duruma getireceğini gösterdi.
Bizler Türkiye’nin AB’nin dış politika tartışmalarındaki artan varlığını memnuniyetle karşılıyoruz. Böyle bir küresel belirsizlik döneminde, Türkiye’nin yanımızda olması, bize AB’nin kolunun küresel alanda ne kadar ileriye uzanabileceğini göstermiştir.
Türkiye ekonomisi de yıldan yıla katlanarak büyüdü. Türkiye’deki doğrudan yabancı yatırımın üçte ikisinden fazlası AB’den geliyor. Türkiye’nin yüzde 10’luk büyüme potansiyeliyle, bu ilişkinin daha da derinleşme potansiyeli çok büyük.
Türkiye aynı zamanda hükümet yapısını, toplumunu ve demokrasisini de dönüştürdü. Ordunun sivil kontrolünde çok güçlü adımlar atıldı, yargı reformu da yolda. Azınlıkların hakları kademeli olarak iyileştirildi. Bugün Türkiye 1980 darbesinin ardından ordunun yazdığı anayasayı değiştirmeye hazırlanıyor.
DÖNÜŞÜMÜN KALBİNDE AB VAR
AB, 2000’den bu yana bu dönüşümün kalbinde yer aldı. Brüksel, demokratik kurumların güçlendirilmesi, temel hakların korunması ve sivil toplumun güçlendirilmesi gibi reformlara destek olmak amacıyla 2011 yılı için 750 milyon eurodan fazla teknik destek ve fon sözü verdi. Son dönemde müzakereler hayal kırıklığı yaratacak kadar yavaş ilerliyor ancak Türkiye AB müktesebatına uyum için reformlarını sürdürüyor.
Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle’nin AB-Türkiye ilişkileri için gündeme getirdiği “yenilenmiş olumlu ajanda”yı da memnuniyetle karşılıyoruz. Böylece ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi, diyaloğun derinleştirilmesi, Türkiye’nin iç reformlarının desteklenmesi ve yasadışı göçün önlenmesi için yeni fırsatlar ortaya çıkmış oldu.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VE AZINLIKLAR
Doğal olarak, üyelik süreci Türkiye’nin uyması gereken bazı koşulları da beraberinde getiriyor. Türkiye AB standartlarına uymak için daha çok çalışmak zorunda. Avrupa Komisyonu’nun 2011 yılı İlerleme Raporu’nda yargı süreçlerinin basın özgürlüğüne etkisiyle ilgili kaygılar ve azınlıkların haklarının korunması için daha fazla çaba gerektiğiyle ilgili tavsiyeler dile getirildi. Yeni anayasa, Türkiye’nin dönüşümünde ilerleme sağlanması için önemli bir fırsat olacak.
Türkiye aynı zamanda Kıbrıs’ta çözüme destek vererek, daha önce söz verdiği gibi limanlarını Kıbrıs Rum yönetimine açmalı. Kıbrıs’ta çözüm sağlanmasının getireceği fayda, adanın çok ötesinde etkili olacaktır.
Türkiye’nin üyelik süreci hem AB hem de Türkiye için stratejik ve ekonomik açıdan hayati önem taşıyor. Bizler Türkiye’nin Avrupa hedefine ulaştırmak için reformlarını sürdürmekteki kararlılığını memnuniyetle karşılıyor ve desteğimizi sunuyoruz. Birlikte, Türkiye ve AB dünyanın şu an içinde olduğu ekonomik ve siyasi fırtınalardan güvenle çıkacaktır.
AA