Caminin esasının Tiberyos II. zamanına ait bir mabet olduğu söylenilmektedir. Bir rivayete göre H. 96 (714) yılında İstanbul’u almak için gelen Arap Orduları burada yedi yıl kalmış savaşta şehit edilenlerden bazıları buraya defnedilmiştir. Arap Orduları Şam7a dönerken Asker’in önemli eşyalarından bazıları bu mahzene konulmuş kapısının üzerine kurşun dökülmüş. Kurşunlu mahzen sözü buradan kaynaklanmaktadır.
Bu sahabelerden birinin mezarı Türkler tarafından türbe haline sokulmuş diğer ikisi de parmaklıklarla çevrili mezar haline getirilmiştir. Bu eski yapı I. Mahmud ve III. Osman zamanında Sadrazam’lıkta bulunan Bahir Mustafa Paşa tarafından cami haline getirilmiştir.
Mimari Yapısı:
Yer altı Camii tonozlardan mürekkep olup, dört kapısı vardır. Arka kapıya merdivenle inilir. İkisi deniz tarafından, ikisi de kara tarafından toprak seviyesindedir. Caminin içinde 56 paye vardır. Üstü tonozlarla örtülüdür. Payelerin üzeri yarım kubbeden oluşmaktadır. Kule şeklindeki tek şerefeli minaresi depremden yıkıldıktan sonra Sultan I. Mahmud Minareyi de yaptırmıştır.
Müştemilatı:
Caminin yanında bulunan dört katlı binanın giriş katı tuvalet ve şadırvan, üst katları ise görevlileri ait lojmandır. Cami içerisinde, Emeviler zamanında İstanbul’un fethi için gelip esir edilen ve burada zindan hayatına mahkum olunan ve Sahabe-i Kiram’dan Amr bin As, Vehb bin Hüseyra, Sufyan ibni Uyeyne (R.A.) lara isnat edilen makamlar vardır.
Bir İmam Hatip ve Müezzin Kayyımın görev yaptığı camimin okuma odası ve bayanlara namaz kılma yeri mevcuttur.
Yeraltında Bir Cami, İçinde İki Sahabi
İstanbul’un neredeyse her köşesinde evliya ve sahabelerin türbeleri bulunuyor. Bu türbeler, manevi havasıyla Peygamber Efendimiz’den bir esinti getiriyor buralara.
Ancak bilmediğimiz, yanından öylece geçip gittiğimiz sahebe kabirleri ve makamları da var bu şehirde. Karaköy’de, içinde birbiriyle dost iki sahabe ve bir tabiini ağırlayan Yeraltı Camii gibi…
Karaköy Vapur İskelesi’ni geçtikten sonra Kemankeş Caddesi üzerinde yerin altına gizlenmiş bir cami görüyoruz. Basamakları indiğimizde mahzeni andıran bir görüntü karşılıyor bizi. İçeride hüzünlü bir geçmişin saklı olduğunu anlamak mümkün değil önce. Diğer camilerden farklı olduğu aşikâr; ancak bu camide başka bir ruh var. Ağır adımlarla yürüyoruz. Sağ tarafta yatan iki dost selam veriyor sanki. Hz. Peygamber’in “İstanbul muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan; onu fetheden ordu ne güzel ordudur.” hadisine nail olmak için yollara düşmüş iki dost… Aynı dava uğruna can vermişler ki kabirleri de yan yana. Solda Vehb bin Huşeyre, sağda Amr bin As. Bir dostları daha var ötede. O da tâbiînin meşhurlarından Süfyan bin Uyeyne. Kabri, caminin kuytu bir köşesinde ve daha bir yalnız Uyeyne. Mavi halılarla kaplı ışıl ışıl mekânına giriyoruz. Kabri âşık olduğu Hz. Peygamber’in eşyalarının fotoğraflarıyla donatılmış. Yalnızlığına ‘Kutlu Doğum Köşesi’ ortak oluyor. Sakal-ı Şerif, Kabir Toprağı, Peygamber’in kılıcı, yayı sarmış dört bir yanını. Bir yandan kutsal emanetlerin ışıklandırılmış fotoğraflarını inceliyoruz, bir yandan Uyeyne’ye dualar okuyoruz. Kabrinin başındaki kuyu çarpıyor gözümüze. Hikmetini sual edince ince bir sızı kaplıyor içimizi. Rivayete göre, kabrinin bulunduğu yere hapsedilmiş Uyeyne. Bizans askerleri işkence etmiş. Susuzluktan kavrulan Uyeyne’ye Allah rahmet etmiş. Esir düştüğü yerden su çıkmış, Efendimiz’e duyduğu aşkın yüzü suyu hürmetine. Şimdi az da olsa çıkan suyun Uyeyne’nin ateşini söndürdüğü muhakkak. 87 sahabeyle bizzat görüşüp 70’inden hadis dinleyen, 7 bin hadis rivayet eden Süfyan bin Uyeyne…
Amr bin As ile Vehb bin Huşey-re’nin yanına dönüyoruz tekrar. Yanlarında ışıklı koca bir Kâbe maketi var. Kâbe’nin Abdülhamit dönemindeki hali tasvir edilmiş bu makette. Kâbe’ye gitmeyi dileyerek varıyoruz kabirlerin yanına. Hz. Peygamber’in “Ey Amr, biat et. Hiç şüphesiz Allah, Müslüman olmadan önce yapılanların hesabını sormaz.” tesellisiyle Müslüman olan ve kalan ömrünü savaş meydanlarında geçiren Amr bin As karşılıyor önce. 664 yılında 90 küsur yaşında Mısır’da vefat eden Amr bin As’ın makamı bulunuyor burada. Hemen yanında Peygamberinin hadisine nail olmak iştiyakıyla tarihi yarımadada şehit düştüğü rivayet edilen Vehb bin Huşeyre… Sahabeden olduğu türbe girişinde belirtiliyor. İstanbul’un Mesleme komutasındaki ordu tarafından kuşatılması sırasında şehit düşmüş ve mahzene defnedilmiş. Amr bin As ile kabir dostluğu nasip olmuş sonra. Ancak bu zâtların yeri pek bilinmiyor. Ziyaretçileri de bir iki kişiyi geçmiyor. Gelen duasını okuyup sessizce çekiliyor köşesine. Yeraltı Camii, Eyüp kadar kalabalık değil. Ancak gelen bir daha geliyor, geldiğinde dostlarını da getiriyor. Üç zât, gelecek yeni dostlarını da bekliyor.