İşte Nihat Hatipoğlu’nun Sabah gazetesinde yayınlanan bugünkü yazısı…
Ramazan ayı, Kuran-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı, insanlığın en son aydınlatıcısı olan İslam’ın tohumlarının atıldığı aydır. Bu ayda “bin aydan daha hayırlı” olarak nitelenen Kadir gecesi bulunur. Bu zaman dilimi manevi değeri çok yüksek bir aydır. Yüce Allah, kutsal kitabımız Kuran’dan şöyle buyurmaktadır:
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kuran’ın indirildiği aydır.” (Bakara:2/185)
Rahmet ve bereket ayı
Bu ay o kadar bereketli ki, insan bu ayda geçmişindeki kirleri, lekeleri bir anda atıp savurma şansını yakalar. Bu ayı değerlendirin.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bu aydaki büyük affın müjdesini Müslümanlara “Bir kimse, inanarak ve sevabını sadece Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır” (Buhari, Savm, 7) diyerek vermiştir.
Oruç ibadeti, insanın kararlılık, azla yetinme, dayanıklılık ve sabır gibi ahlaki güzelliklere sahip olmasına, aç kaldığı anlarda yaşadığı mücadeleyle, tok zamanlarında eline geçen nimetlerin değerini bilmesine ve aynı zamanda yoksulların karnını doyurma endişesiyle yaşayanların hallerini düşünüp onlara merhamet ve şefkat duygularıyla bakmasına neden olur.
Bu özelliğiyle ramazan ayı, insanların kendi iç dünyalarını terbiye etmesi, yoksulları doyurup gözetmesi, sevap ve ödülün bir fırsat olarak yakalanması bakımından “rahmet, mağfiret, afv” ve “bereket” ayıdır… O halde ramazan ayının ilk gününü, yeni bir başlangıç olarak kabul edelim. Giderek vahşileşen, maddiyatın her şeyin önüne geçtiği, sevgi tomurcuklarının neredeyse hiç açmadığı şu günleri bir fırsat kabul edelim ve içimizde o hiç ölmeyen masum kişiliği ortaya çıkaralım. Ve hem de hiç geri göndermemecesine!…
Peki oruç nedir?
Aslında oruç ibadeti, insanlık tarihi var olduğundan beri yapılagelen çok eski bir ibadettir. Hemen hemen bütün dinlerde, birbirleriyle farklılık arz etse de bu ibadet şekli vardır. Bakara suresinin 183. ayeti bunu anlatır. “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”
Oruç, niyet ederek güneşin doğmaya başladığı andan (sabah namazı vakti) güneşin batmasına (akşam namazı vakti) kadar yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durarak yapılan bir ibadettir. Oruç, İslam dinine inanan, akıl sağlığı yerinde ve ergenlik çağına gelmiş herkes için zorunlu kılınmış bir ibadettir. Ancak, oruç tutamayacak kadar hasta olanlar ile yolculuk halinde olanlar oruçlarını tutamayabilir. Yolcular, yolculukları bittiğinde, hastalar da iyileşince oruç tutmaya devam eder. Ramazanda kaçırılan oruçlar, daha sonra en kısa sürede kaza edilir. İyileşmeleri mümkün olmayan hastalar ise tutamadıkları ramazan oruçlarının her günü için bir fidye, yani bir kişinin bir günlük yiyeceği veya o yiyeceğin karşılığı olan parayı yoksula verir.
Adetli olan ve lohusalığı devam eden kadınlar oruç tutamaz. Namaz kılamazlar. Adetten temizlenen hanımlar oruca başlar, tutamadıkları gün sayısınca sonradan kaza yaparlar. Bu konuda Hz. Peygamber’den nakledilen hadisler vardır. Mezhep imamlarının görüşü de budur.
Adetli olan kadınların, adet süresinde oruç tutacakları veya namaz kılabilecekleri tamamen uydurmadır. Kuran’dan veya sünnetten hiçbir delilleri yoktur.
Nasıl oruç tutacağız?
Esasen oruç tutmak maksadıyla sahura kalkmanın bizatihi kendisi niyet olarak görülse bile bunu dille ifade etmek daha da güzel olur.
Kişi “Niyet ettim Allah rızası için oruç tutmaya” diyerek niyet eder. Oruçlu iken yapılmayacak şeyleri bırakmanın vakti, sabah namazının vaktinin girdiği andır. Kişi o andan itibaren oruçludur ve yeme içme, karı kocanın cinsel yakınlığı gibi normal günlerde yaptığı işleri akşam ezanı okunana kadar terk eder.
Niçin oruç?
Orucu sadece bir “açlık” imtihanı olarak görmek son derece yanlıştır. İnsan nefsinin bitmek tükenmek bilmeyen arzularının başında, en güzel yemekleri yemek ve dünyevi zevklerin belki de en önde olanı cinsel ilişki gelir. Bu zevkler insanı öyle sarmalar ki, pek çok insanda araç olmaktan çıkıp amaç haline bile gelir. İşte bu anda devreye giren oruç, insana sahip olduğu imkânların geçiciliğini hatırlatır. Yokluğu durumunda yaşayacaklarını tecrübe ettirir. Belli bir süreliğine de olsa yoksun kalınan imkânlara hiç sahip olamayan insanları düşündürür.
Oruç tutan kişi, yaptığı ibadetin etkisiyle manevi bir atmosfere girer. Kişi oruçlu bulunduğu ramazan boyunca, orucunu heba edecek şeylerden uzak durduğu gibi, pervasızca yaptığı kötü, çirkin ve ahlak dışı davranışlara da girmemeye gayret eder. Ramazanda merhamet ve sabır duyguları ön plana çıkar. Orucu tüm gereklerini yerine getirerek tutanlar için Peygamber Efendimiz, “Kim ramazan orucunun farz olduğuna inanarak ve karşılığını da yalnız Allah’tan umarak oruç tutarsa, onun bütün geçmiş günahları bağışlanır” (Buhari, Savm, 7) diye müjde vermiştir.
Yazının devamını okumak için tıklayınız!