Gaspıralı’nın eğitim anlayışı ve bu konudaki bütün faaliyetleri, doğrudan doğruya onun dünya görüşü ve ideallerine bağlıdır. Dolayısıyla “Rusya Müslümanları’nın eğitimi Gaspıralı için amaç değil, ancak bir vasıtadır. Onun amacı veya ideali, modern bir Türk-İslâm dünyası oluşturmaktır. Eğitim, bu ideale ulaşmak için atılması gereken ilk adım veya bir temeldir. Bu sebeple, Gaspıralı’nın eğitim konusundaki faaliyetlerine ve düşüncelerinin ne olduğuna geçmeden önce, onun bu dünya görüşünün nasıl ve hangi şartlar altında şekillendiğine göz atmak gerekir. İsmail Gaspıralı üzerinde çalışan araştırmacıların çoğu, onun Müslüman bir Türk çocuğu olarak Pan-Slavist görüşlerin veya katı Rus milliyetçiliğinin hâkim olduğu askerî okullarda, kendi millî kimliğini acı hakikatler içinde idrak ettiği kanaatindedir. Bu okullarda edindiği bilgi ve tecrübe ile Gaspıralı’nın Türk-Müslüman toplumuyla, Rus-Hristiyan toplumu arasındaki farklılıklar, bu farklılıkların sebepleri üzerinde çocukluk ve ilk gençlik yıllarından itibaren düşünmeye başlamasını sağlamıştır. Kırım’da tutucu bir Müslüman muhitte, Türk bir ailede, yıllarca Rus yönetiminde tercümanlık yapmış bir babanın oğlu olarak dünyaya gözlerini açmıştı. İster istemez kendi toplumu ile Rus toplumunu mukayese edecek, aradaki farklılıkların sebepleri üzerinde düşünecekti.
- yüzyılın ortalarında Rusya’da güçlü bir ideolojiye dönüşen, asker ve aydınlar arasında geniş bir kesim tarafından benimsenen Panslavizm veya katı Rus milliyetçiliği, özellikle askerî okullarda çok etkiliydi. Bu muhitte genel olarak Müslümanlar ve Türklerin düşman olarak görülmesi, aşağılanması; Moskova’da askerî lisede gördükleri, öğrendikleri İsmail Bey’in millî kimliğini şekillendirmeye başlamıştı. Girit Müslümanlarının Ortodoks Rum milliyetçiler tarafından katledildiği haberlerinin, öğrencisi olduğu askerî lisedeki birçok Rus öğretmen ve öğrenci arasında memnuniyet ve sevinçle karşılanması; İslâm ve Türk aleyhtarı görüşlerin burada geniş kabul görmesi, Gaspıralı için bardağı taşıran son damla oldu. Girit Müslümanlarına yardım etmek için okuldan kaçması ve sonuçta liseden atılması onun hayatındaki en önemli hadiselerden biri ve kaderini belirleyen kırılma noktasıdır. Bu hadise onun millî bilincinin şekillenmeye başladığını ve kendi toplumu için bir şeyler yapma ihtiyacı içinde olduğunu gösterir. Askerî liseden atıldıktan sonra, 1868 yılında Bahçesaray’da Zincirli Medrese’de Rusça öğretmeni olarak görevlendirilmesi, ona modern Rus eğitimi ile medresedeki eğitimi karşılaştırma imkânı verir. Zincirli Medrese’deki bu tecrübesi, İsmail Bey’in Doğu-Batı, Müslüman-Hristiyan (Ortodoks-Rus) eğitim sistemlerini, bu iki dünya arasındaki farklılıkları ve sürtüşmeleri daha iyi anlamasına, aynı zamanda kendisini iyice sorgulamasına ve millî kimliği üzerinde daha da ciddi bir şekilde düşünmesine sebep olur. Burada Müslüman-Türk dünyasının her açıdan zayıflığı, bilgisizliği, bunun aksine Batı’nın, Hristiyan-Rus dünyasının ise birçok bakımdan bilgili ve güçlü olması onun iyice dikkatini çekmiştir, diyebiliriz. Ortodoks Rus kültürünün ve onu daha fazla güçlendirmek isteyen Pan-Slavist düşüncelerin ilham kaynağının Avrupa olduğunu anlaması herhalde zor olmamıştır. 18 ve 19. yüzyıllarda Rusya’da Avrupa medeniyetinden Rusçaya yapılan fikrî, edebî, ilmî tercümeler; çeşitli açılardan Rusya ve Avrupa’yı karşılaştıran eserlerin ortaya çıkması; Rus soylularının, aydınlarının Avrupa’yla yakın ilişkileri vs. onları Müslümanlardan daha güçlü ve bilgili kılan “medeniyet” kaynağının Avrupa’da olduğunu zaten gösteriyordu.
Gaspıralı’nın eserleri yayımlanırken günümüzde lise seviyesindeki bir okuyucunun bile anlamasını kolaylaştırmak için metinde anlaşılması zor olan söz ve ifadeler parantez içinde açıklanmıştır. Böylece hem akademik hem de popüler seviyede bir yayın gerçekleştirilmiştir. Metinler Tercüman gazetesi (1881-1914) koleksiyonundan derlenmiş, Arap alfabesinden hiçbir değişiklik yapılmadan Latin alfabesine aktarılmıştır. Yazılar konularına göre ayrı ayrı başlık altında toplansalar da kendi içlerinde kronolojik bir sıra içinde verilmişlerdir. Böylece Gaspıralı’nın fikir hayatının zaman içinde ne gibi gelişmeler veya değişmeler gösterdiğini izleme imkânı da araştırmacı tarafından okuyucuya tanınmıştır.
Eserin ön sözünde dikkate sunulan İsmail Gaspıralı’nın asıl amacının sadece birçok kişi tarafından klişe olarak bilinen “ortak edebî Türk dili” olmadığı, ortak edebî dilin sadece bir araç olduğu, asıl hedefinin bütün dünyada “ortak bir Türk kimliği” ve bunun da doğal bir gereği olarak “ortak Türk kültürü” oluşturmak olduğu özellikle vurgulanmıştır. Aynı şekilde bu ortak kimlik ve kültürün “ortak Müslüman-Türk eğitimi” ile sağlanabileceği açıklanmıştır.
Gaspıralı daha ilk eserinde fikir hayatının ana hatlarını çizmiş bulunuyordu. Kırım’da Rusça yayımlanan Tavrida gazetesine Bahçesaray Mektupları’nı yazarak gerçekleştirmek istediği fikirleri için Rus muhitinin nabzını yokladı. Olumlu tepkilerle karşılaştığı için bu makalesindeki fikirlerini yeniden işledi, daha da olgunlaştırdı, Rusya Müslümanları adını vererek aynı gazetede tekrar yayımladı ve ardından 1881’de kitap olarak da bastırdı. Bu eserinde Ruslaştırma ve Hristiyanlaştırmaya karşı çıkması, eğitimde ana dilin önemi üzerinde ısrarla durması, onun olgunlaşan milliyetçilik anlayışının bir tezahürü olarak görülmelidir. Diğer yandan Gaspıralı, Avrupa toplumlarındaki vatandaşlık bilincinin ve bunun tabiî sonucu olan milliyetçilik duygusunun toplum ve devleti daha güçlü kıldığını, toplumla devleti kaynaştırdığını, devletin de vatandaşlarına keyfî değil, kanunlar çerçevesinde adalet ve eşitlikle muamele etmeye çalıştığını düşünüyordu. Aynı zamanda Batı toplum ve devletlerinin demokratik anlayışları sebebiyle, yönetimleri altındaki diğer halklara tanımış oldukları hakların, hem bu ülkelerin birliğini sağladığını hem de her türlü gelişimin önünü açtığını ileri sürüyordu. Rusya Müslümanları adlı eserinde bu fikrini şöyle dile getirir.
Avrupa seyahatinden sonra bir yıl kadar kaldığı İstanbul’da yakından izleme imkânı bulduğu Osmanlı hayatı ve reformları da Müslüman bir toplumun Batılılaşma hamleleri olarak Gaspıralı için somut bir örnek teşkil etmiş, olumlu ve olumsuz yönleriyle onun dünya görüşü üzerinde etkili olmuştur. Böylece onun zihninde Doğu-Batı, Müslüman-Hristiyan kavramları tam olarak yerine oturur. 1875 yılı başlarında Kırım’a döndüğünde artık ne yapacağına, işe nereden başlayacağına karar vermiş olmalıdır. Milliyet duygusunun toplum ve devlet için önemine inanan bir kimsenin tarihe ilgi duymaması imkânsızdır. Nitekim Gaspıralı’nın Türk ve İslâm tarihi, medeniyeti hakkında Avrupa’da ve Rusya’da neşredilen ilmî eserlerin önemli bir kısmından haberdar olduğu, en azından bazılarını dikkatli bir şekilde incelediği, yazılarından açıkça anlaşılmaktadır. Gaspıralı’ya göre; Türk kavimleri dünyada geniş bir coğrafyaya yayılmış, kimileri asırlarca birbirleriyle yakın ilişki içinde bulunmamış, böylece zamanla dillerinde, yaşam biçimlerinde ve kültürlerinde farklılıklar ortaya çıkmış, hepsini kapsayan müşterek Türk “kimliği” unutulmuş, kabile isimleri millî kimlik yerini tutmaya başlamıştır.
Ümmet döneminde yaşamakta olan bu Türk kavimlerinin milletleşme süreci içine girmeleri artık kaçınılmazdır. Çünkü dünya, deniz ve kara ulaşımında yelkenli gemiler ve kervanlarla katedilen uzun ve zahmetli yollardan kurtulmaya başlamıştır. Vapurlar ve trenler, ulaşım müddetini azaltarak ticareti ve seyahati kolaylaştırmış, toplumları birbirine yakınlaştırmaya başlamış, karşılıklı iletişimi ve etkileşimi hızlandırmıştır. Gaspıralı, mukadder olan milletleşme sürecinde Türk kavimleri arasında tarih boyunca oluşmuş farklılıkların eğitim vasıtasıyla ortadan kaldırılması gerektiği kanaatindedir.
İsmail Bey’in dil yazılarından yola çıkarak gerek Rusya dâhilinde gerek Rusya sınırları dışında, birçok aydından önce dilin sadeleştirilmesi gerektiği fikrine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim 1910-1912 yılları arasında Selanik’te yayımlanan Genç Kalemler dergisi “Yeni Lisan” hareketiyle karşımıza çıkar ve Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp gibi aydınlar Osmanlıcanın sadeleştirilmesi gerektiğini savunurlar. Bu görüşleriyle de Millî Edebiyat Dönemine ilham kaynağı olurlar. Özellikle Ziya Gökalp’ın yabancı kökenli kelimelerin tasfiye edilmesi ve halkın kabul ettiği yabancı kökenli kelimelerin Türkçeden atılmaması3 gibi görüşleri, Gaspıralı’nın dil yazılarında belirttiği görüşlerle birebir uyuşmaktadır ve belki Gaspıralı’nın bu harekete ilham kaynağı olabileceği olasılığı da düşünülmektedir.
İsmail Bey’in İstanbul’a birçok kez geldiğini hatta Türk Ocağı’nda konferans verdiğini ve Tercüman gazetesinin de bu dönemlerde Türkiye’de satılıp okunduğunu bilmemize rağmen Ziya Gökalp ile karşılaşıp görüştüğüne dair bir ize rastlamadık. Buna rağmen Gaspıralı’nın Türk Yurdu ve Türk Ocağı üzerinde etkili olduğunu Yusuf Akçura’nın4 yazılarından öğrenmekteyiz. Gaspıralı, Rusya Müslümanlarının ilk basın-yayın faaliyetlerine de değinerek Kayyum Nasirî, Çernyayevski ve Hasan Bey Melikzade Zerdabî’nin çalışmalarından bahseder. Rusya müslümanları için önemli süreli yayınlar olan Keşkül, Ziya, Ziyayı Kafkasiye, Mirat ve Molla Nasrettin gibi dergi ve gazetelerin modernleşmedeki rolünü ortaya koyarak edebiyat ve fikir hayatındaki etkilerini açıklar. Gaspıralı’nın seçilmiş eserlerinin üç cilt hâlinde okuyuculara sunulması, onun düşüncelerinin sağlıklı bir şekilde öğrenilmesine imkân sağlamıştır. Sonuç olarak Yavuz Akpınar metinlerin işlenmesinde ve açıklanmasında sistematik bir yol izlemiş ve sözün özünü söylemek gerekirse Tercüman’da yer alan bu metinleri kılı kırk yararcasına yayımlayarak okuyucuların dikkatine sunmuştur.