Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron, geçen hafta Lübnan ve Irak’ı kapsayan bir tura çıktı. Bu turun sebebini şöyle açıklamıştı: ‘’Fransa’yı bir zamanlar güçlü olan Arap politikasına yeniden döndürmek’’ istediğini söyledi.
Macron’un bu ifadesi akıllara Charles De Gaulle’yi getirdi. Daha önce İsrail’e yakın bir müttefik olan Fransa, De Gaulle 1959’da iktidara gelince ‘’Orta Doğu’’ politikasını kökten değiştirmişti. Değişimin ilk işaretini İsrail’in başlattığı Altı Günlük Arap Savaşı’nı kınayarak vermişti.
De Gaulle’nin o dönemdeki politikaları incelendiğinde İngiltere ve ABD’nin Transatlantik Eksenine karşı, Arap ülkeleriyle bir denge kurma arayışında olduğu anlaşılacaktır. De Gaulle’ye özenen Macron’ un politikalarına baktığımızda tam tersine ABD-İsrail ekseninde Türkiye’ye karşı Arap rejimlerini örgütlemeye çalıştığını görürüz.
Körfezde Katar hariç diğer Arap rejimlerini Türkiye’ye karşı ABD ve İsrail örgütlemektedir. Lübnan ve Irak ise, İran’ın nüfuz alanında olduğu için bu iki ülkeyi Türkiye’ye karşı örgütleme işini Macron’a verildiği anlaşılmaktadır. Nitekim Irak’a gitmeden önce Lübnan’da Hizbullah yetkilileriyle görüşüp İran’ın gönlünü alarak Bağdat’a indi.
Hâlbuki Fransa, Saddam Hüseyin’e müdahale eden 2003 saldırısına karşı çıkmış ve Amerika’yla ilişkileri Irak yüzünden bozulmuştu. Macron Bağdat’a iner inmez PKK’ya karşı yürütülen meşru operasyonları eleştirmesi, ziyaretin gerçek amacının Türkiye’ye karşı Arap rejimlerini örgütleme projesinin bir parçası olduğu çok net anlaşıldı.
Macron Fransız halkına değil, küresel sermayeye hizmet ediyor
7 Mayıs 2017’de Fransız seçimlerini takip edenler Macron’un küresel sermayenin desteğiyle Devlet Başkanı seçildiğini bilirler. Dolaysıyla Macron’un bu girişimleri bir yandan küreselcilere diyet borcunu ödemeye çalışırken, diğer yandan da ABD’deki seçim sonrasına hazırlık yaptığı anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda yeri gelmişken söyleyeyim, Türk medyasında yapılan bazı yorumlarda Macron’un çabalarını ‘’ABD bölgeden çekiliyor, Fransa boşluğu doldurmak istiyor’’ tarzındaki yorumları gerçekçi bulmuyorum. Tam aksine ABD Dedeağaç’ta askeri üs kuruyor, Suriye’deki askeri gücünü tahkim ediyor.
Peki, Macron’un Türkiye’ye karşı öfkesinin perde arkasında ne var?
Birçok ülkeyle olduğu gibi Türk-Fransız ilişkileri tarih boyunca hep inişli çıkışlı olmuştur. Günümüzde Türk-Fransız ilişkilerinin gerginleşmesinin temel nedeni, Macron’un 2019’da Putin’e: ‘’bölgeyi birlikte dizayn edelim’’ teklifinde bulunmuştu.
Ancak Türkiye’nin stratejik hamleleri Fransa’yı Suriye’de oyun dışı bıraktı, Libya’da istediğini vermedi, Irak’ta hiçbir varlığı yok, Tunus’ta darbe yaptırmak istedi başarısız bıraktı. Bu durum iç politikada Macron’u zor duruma düşürürken, dış politikada ise, imajını bozdu.
Toparlayacak olursak ‘’Macron Türkiye’den ne istiyor?’’ Sorusuna, Macron hal diliyle Türkiye’ye diyor ki; içinde olduğun 200 yıllık komadan çıkmaya çalışma, tarihini ve kültürünü aşağılamaya devam et, coğrafyana yüzünü dönme, gönlünü açma, kendin olmaya çalışma, oturduğunuz mahallede değil, kendinizi Paris’te hayal edin.
Türkiye’nin hal diliyle buna verdiği yanıt ise, kendimi, tarihimi, kültürümü, coğrafyamı aşağıladım ama hiçbir şey elde etmediğim gibi size de yaranamadım. Artık varlığımla, medeniyetimle, tarihimle kavga etmeyeceğim. Ben artık insanlık ailesinin onurlu bir üyesi olarak barışı ve adaleti savunacağım