Uluslararası hukuk uzmanları, koronavirüs salgınının açtığı küresel zararlardan Pekin yönetiminin sorumlu olduğu değerlendirmesinde bulundular.
Uluslararası hukuk uzmanları, Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve pandemiye dönüşen yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) yol açtığı küresel zararlardan Pekin yönetiminin sorumlu olduğunu değerlendiriyor.
Milyonlarca kişiye bulaşan ve şimdiye kadar yaklaşık 150 bin kişinin hayatını kaybetmesine yol açan Kovid-19, Çin ile başta ABD olmak üzere uluslararası toplumun çok sayıda üyesini karşı karşıya getirdi.
Salgının ilk başında şeffaf olmadığı ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile bilgileri “geç ve eksik” paylaştığı gerekçesiyle suçlamaların odağındaki Çin, çok sayıda ülkenin yaptırım tehditleri ve tazminat taleplerinin de hedefinde bulunuyor.
Uluslararası kamuoyundaki bu söylemlere karşı Pekin yönetimi, konunun “siyasileştirilmemesi” çağrısında bulunarak, sürecin başından itibaren salgınla ilgili bilgileri “şeffaf ve hızlı” şekilde başta DSÖ olmak üzere diğer ülke ve uluslararası organizasyonlarla paylaştığını öne sürüyor.
Uzmanlar, Çin’in salgınla ilgili bilgileri geciktirmesi ve DSÖ’ye müdahalesi gibi konuların uluslararası toplum nezdinde nasıl sonuçları olacağına ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
“Uluslararası Adalet Divanına taşınabilir”
Tayvan merkezli Academia Sinica Hukuk Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Fort Fu-Te Liao, Çin’in, Kovid-19 gibi uluslararası halk sağlığını tehdit edebilecek olağan dışı bir salgın durumunu, bu yönde yeterli bulgu olmasına rağmen zamanında DSÖ’ye bildirmediği vurgusunu yaptı.
Çin’in bu tutumuyla, Uluslararası Sağlık Tüzüğü ve Uluslararası Sağlık Yönetmeliğinin ilgili maddelerini ihlal etmiş olarak kabul edilebileceği bilgisini paylaşan Liao, şunları kaydetti:
“DSÖ Anayasasının 75. maddesine göre, Anayasanın yorumlanması ve uygulanmasında oluşacak herhangi bir anlaşmazlık, karşılıklı müzakere veya Sağlık Asamblesi tarafından çözüme kavuşturulamazsa, konu, Uluslararası Adalet Divanına (UAD) sevk edilir. Bu, Çin’in Uluslararası Sağlık Tüzüğü ihlallerinden muzdarip ülkelerin, Çin’in bu ülkelere tazminat teklifini de içeren bir çözüm bulmaya çalışabileceği anlamına geliyor. Özetle müzakere, Sağlık Asamblesi, UAD ve başka bir çözüm yolu üzerinde mutabakat olmak üzere dört farklı seçenek bulunuyor.”
“Çin, diğer ülkelere verdiği zararlardan sorumlu”
Chicago Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tom Ginsburg da, “Uluslararası hukuk bağlamında Çin, ister eylemler ister ihmaller olsun, diğer ülkelere verdiği zararlardan sorumludur.” şeklinde konuştu.
Ancak asıl problemin, Çin’den herhangi bir tazminatın nasıl alınacağı ve Pekin yönetiminin bir mahkemede sorumlu bulunup bulunamayacağı olduğunun altını çizen Ginsburg, şöyle devam etti:
“Çin’in salgınla ilgili bilgileri bastırdığı ve DSÖ’yü olabileceğinden çok sonra bilgilendirdiği doğrudur ancak DSÖ Anlaşması, bir ülkenin bilgileri doğrudan DSÖ’ye rapor etmesini gerektirir, diğer ülkelere değil. Dolayısıyla, uluslararası bir mahkemede hangi ülkenin hak talebinde bulunabileceği açık değildir.”
Ginsburg, bu noktada ikili ve çok taraflı ekonomik yaptırımların başvurulabilecek seçenekler arasında yer aldığına dikkati çekerek, “Bu nedenle bir devlet Çin’e ekonomik yaptırım uygulayabilir ancak bu yaptırımların, Dünya Ticaret Örgütü Anlaşması uyarınca yasal olması gerekir. Sağlık kaygılarına dayanıyorlarsa, muhtemelen geçerlidir ancak Çin’i yanlış eylemleri nedeniyle cezalandıracaklarsa geçerli değildir.” ifadesini kullandı.
Tayvan Ulusal Okyanus Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç Dr. Shih-Ming Kao ise Kovid-19’un dünya çapında olumsuz etkilediği devletlerin uluslararası yasalar veya DSÖ aracılığıyla yaptırım aramasının “pek olası olmadığını” savundu.
Uluslararası yasaların, ülkelerin iç yasalarına oranla “zayıf” olduğunun altını çizen Kao, “Bu nedenle herhangi bir davanın, Çin’in kabul etmeyi reddetmesi halinde UAD gibi mercilere taşınması çok zor.” dedi.
“Çin, görmezden gelebilir”
Kao, mahkemenin bu anlamda yargılama yapıp nihai kararını Pekin yönetiminin aleyhine vermesi halinde bile Çin’in bunu “görmezden gelebileceğine” değindi.
Bu konuda Filipinler’in, Çin’den Uluslararası Tahkim Mahkemesinde davacı olduğu Güney Çin Denizi dosyasına işaret eden Kao, Filipinler’in, ihtilaflı suların yüzde 90’lık bölümünde hak iddia eden Pekin yönetimine karşı açtığı davayı kazandığını ancak Çin’in yine de bu kararı tanımadığını anımsattı.
Kao, DSÖ’nün herhangi bir üye ülkeye yaptırım uygulamak için herhangi bir zorunlu tedbiri olmadığı bilgisini paylaşarak, “Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, potansiyel bir platform olabilir ancak Çin, burada veto hakkına sahip daimi üye statüsünde. Bu yüzden BM veya DSÖ gibi uluslararası kuruluşlar aracılığıyla Çin’e yaptırım uygulamak mümkün değil.” diye konuştu.
Bu girişimlerin, “Çin’in itibarını zedelemekten başka netice vermeyeceğini” vurgulayan Kao, “ABD, Avrupa Birliği (AB), Japonya ve İngiltere gibi tüm büyük ülke ve organizasyonlar, toplu olarak Çin’e karşı yaptırımlarda bulunabilir. Pekin, bu yolla acı çeken ülkelere resmi özür dilemeye ve gerekli tazminatları sağlamaya zorlanabilir.” ifadesine yer verdi.