Haber: Selim Sebilci
1996-2000 yılları arasında yani tam da 28 Şubat günlerine denk gelen bir dönemde Arena programında yapım yardımcısı ve muhabir olarak çalışan Nuraydın Arıkan yüksek lisans tezini gördüğü lüzum üzerine kitaba dönüştürür. “28 Şubat Sürecinde Medya ve Arena Programı” adını verdiği çalışma birbirinden ilginç ve çarpıcı 4 bölümden oluşmakta ve oldukça ses getireceğe benzeyen kapsamlı bir araştırmayla karanlıkta kalan bazı olaylara perde aralamaktadır. Bu çalışmada; habercilik, televizyonculuk ve haber programcılığı adına çok şey öğrendiği Arena’nın ve dolayısıyla Uğur Dündar’ın duruşunu sunmaya çalışan yazar bunu neden yaptığını ise girişte şöyle açıklıyor.
“Tabi ki bir husumet ya da başka nedenlerle yapmadım. Kanaatimce Türkiye televizyon tarihinin en iyilerinden biri olan Dündar’ın ve Arena programının o dönemki tavrının iyi bir şekilde eleştirilmesinin iletişim araştırmaları açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Bunu yaparken bir akademik çalışmaya yakışır şekilde belgelenemeyecek hiçbir unsura değinmemeye özellikle dikkat ettim. Yalnızca, akademik bir bakış açısıyla Türkiye kamuoyunun bir zamanlar izlediği haberlerin, okuduğu, köşe yazılarının analizini yaptım. Tezi kitaba dönüştürürken ise, akademik yapısını bozmaksızın, rahat okunmasını gözettim."
Nuraydın Arıkan bahsi geçen süreçte Arena’da çalışan bir iletişim fakültesi öğrencisi olarak, programın bu döneminin hep incelenmesi gerektiğini düşünür. Çünkü kendisinin de aktif olarak çalıştığı bir dönemi konu edinen bu çalışma o dönemde yaşananların ve yapılan tercihlerin, şu anda televizyon haberciliğini ve haber programlarını nasıl etkilediğini görmemiz gerektiği kanaatindedir.
“Arena programının da 28 Şubat sürecinde, hem yapımcısı Uğur Dündar’ın kişisel ve siyasi, ideolojik tercihleri, hem konjonktürün öyle gerektirmesi hem de bu konjonktürün programın yayınlandığı kanalın sahibi olan ticari grubun lehine olması gibi nedenlerden biri ya da birkaçı sebebiyle süreci oluşturan, organize eden ve destekleyenlerin yanlısı bir yayın politikası izlediği ve sürecin oluşumuna destek verdiği ortaya çıkmaktadır.”
TELEVİZYONLARIN İDEOLOJİ PROPAGANDASI
“Gerçeklerin Er Meydanında Haber ve Propaganda” başlığıyla başlayan eserde yazar öncelikle haber ve ideolojilerin varlık nedenlerini irdeliyor. Haberin, ticari bir unsur olduktan sonra gazeteler aracılığıyla daha büyük kitlelere nasıl yayıldığını ve bu kanalla ideolojilerin kitleleri istediği gibi etkileyebildiğini örneklerle anlatıyor.
“Dördüncü güç olarak ifade edilen basın, ekonomi ve bilinç ticareti yapmakta, devlet ideolojisinin satışı olarak tanımlanmaktadır. Kitlelerin algılayamayacağı şekilde perde arkasında bırakılan ve gizlenmeye çalışılan bu özelliğiyle basın sürekli bir “şey”lerin propagandasını yapmıştır, yapmaya devam etmektedir. Bunlar içinde öne çıkanlardan biri de ideolojiler olmuştur. İdeolojiler kendilerini kitlelere kabul ettirmek amacıyla basını her teknolojik gelişim aşamasında (gazete, radyo, televizyon, internet) titizlikle kullanmıştır.”
Televizyon haberlerinin kitleler üzerindeki etkisini dünyadaki örnekleriyle çok çeşitli yönlerden irdeleyen yazara göre haberler özellikle de haber programları ideoloji propagandası amacıyla kullanılmaktadır.
“Zira televizyon haberleri de diğer habercilik faaliyetlerinde değişik şekillerde olduğu gibi; haber konusu, kullanılan dil, metin yazımı, görüntü seçimi, günün hangi saatinde yayınlandığı, kimin sunum yaptığı gibi pek çok etkeni değerlendirip, tercihlerini yaparken propagandaya yönelik olarak tasarlanmaktadır. Böylece izleyicisini etkileyip, izlenme oranlarını arttırmanın yanı sıra onların görüşünü, bakış açısını değiştirmeyi de hedeflemektedir.“
Günümüzde Medyayı elinde bulunduran güçler varlıklarını ve konumlarını korumak, daha da güçlenmek için kitle iletişim araçlarından önemli ölçüde yararlanmaktadır. Medya her türlü ideolojik yönlendirme için kullanılmaktadır. Türkiye gibi resmi ideolojinin baskın olmaya çalıştığı ülkelerde medyanın yapısı devlet eliyle belirlenmekte, iletilerinin yapısı da devlet ve “devlet”i temsil eden resmi görüş tarafından şekillendirilmektedir.
“Haber programları temel ve ortak sloganları olan “gerçekleri ortaya çıkarma” iddiası ile ciddi izleyici sayısına ulaşmışlar ve özellikle de birkaçı kamuoyunu etkileyecek duruma gelmiştir. 32. Gün, Arena, A Takımı ve Ateş Hattı bunlardan bir kaçı ve yakın tarihe ait olmaları nedeniyle en bilinenleridir. Türkiye’de haber programcılığının ilk örneklerini veren ve geçen uzun yıllar içinde kitleler için güvenilir bir haberci, iyi televizyoncu imgesini oluşturabilen Uğur Dündar’ın kontrolünde hazırlanan Arena programı da, dönem dönem değişik tarzlar denense de, kendine özgü bir dil oluşturmuştur."
HABER PROGRAMLARI 28 ŞUBAT’A AYARLI
Nuraydın Arıkan bu çalışmasında haber programlarının çeşitli özellikleriyle inandırıcı olması ve izleyiciyi etkilemesi durumunun sarsıldığı zaman aralığı olan 28 Şubat sürecine içerden biri olarak bir göz atıyor. Türkiye’de kırılmanın yaşandığı bir dönem olan bu süreçte Arena programının bu sürece olan katkısını çarpıcı belgeler ışığında sunan yazar kitabın 3. ve 4. bölümündeki 28 Şubat Arenası başlığında Arena programının 142- 171. Bölümlerinden serpiştirdiği çarpıcı örneklerle tezini ispatlıyor. Çünkü dünyada ve Türkiye’de haber programlarının siyasi propaganda amaçlı olarak kullanılması, Arena programının 28 Şubat sürecinde yayın politikasını şekillendirmesi ve bu politikayla o günün şartlarında oluşturulmuş siyasi propagandaya katkıda bulunması yazarı bu çalışmaya yönlendiren en büyük amil olarak karşımıza çıkıyor.
“28 Şubat süreci olarak adlandırılan dönemde bazı haber programları diğer televizyon haberleri ve programları gibi tercih şanslarını dönemin egemen güçleri lehine kullanmışlardır. Haber tercihlerini, haber dillerini bu doğrultuda şekillendirmişler, hatta bu amacı gerçekleştirirken asgari habercilik ilkelerini dikkate almamışlardır. 32. Gün ve yapımcısı Mehmet Ali Birand benzeri kullanmayanlar ya da süreci koordine edenlerle aralarına mesafe koyanlar, “andıç” benzeri uygulamalara maruz kalmışlardır. Arena programı da, o süreçte belli kıstasları gözeterek de olsa devletçi bir bakış açısıyla hazırlanmış ve anti-demokratik olarak tanımlanan sürece katkıda bulunur.”
Nuraydın Arıkan, çalışmasının 3. bölümünde Arena programının tarihçesi ve yapısıyla birlikte, Uğur Dündar televizyonculuğu/gazeteciliğinin analizini yapar. 28 Şubat 1997 tarihindeki Milli Güvenlik Kurulu toplantısı ile başladığı kabul edilen, ancak fikri hazırlığı daha öncesine dayanan süreçte takındığı tavra ilişkin orijinal tespitlerde bulunan yazara göre aslında ekranlarda dönen her şey tam bir danışıklı dövüştür.
“ Bütün basın-yayın organları gibi televizyonların da yayın politikaları siyasi ve ekonomik gerçeklere göre şekillendirilmektedir. Televizyon kanalının bağlı bulunduğu kişi ya da grubun siyasi, ekonomik veya siyasetle bağlantılı ekonomik çıkarları en üst seviyeden en alt seviyeye kadar çalışanların tercihlerini kimi zaman açık kimi zamansa kapalı bir şekilde yönlendirmektedir. Bu şekilde medya personeli sistemin taleplerine adapte olmaktadır. Şirket örgütlenmesinin gereklilikleri ve çeşitli süzgeçlerin işleyiş biçimleri göz önüne alındığında, imtiyazlı kesimlerin ihtiyaçlarına ve çıkarlarına uymak başarı için yaşamsal bir durumdur.”
UĞUR DÜNDAR HABERCİLİĞİ
Nuraydın Arıkan, bu çalışmada günümüz haber programlarının işleyişlerinden yola çıkarak; propaganda ve gündem yaratma amaçlı olarak nasıl kullanıldıklarını ve özellikle 28 Şubat sürecinde bu kullanış yöntemlerinin nasıl şekillendiği; haber tercihleri, haber dili, söylemleri ve bu unsurların 28 Şubat sürecinde kullanımını Arena Programı özelinde örneklerle veriyor. Bunu yaparken belirtilen süreçteki haber konularının Arena programında nasıl kurgulandığını, metinleştirildiğini göstermek ve ilgili metinlerin söylemini belirlemek, alt metinde gizlenen anlamları ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Programda o dönem yapılan haber seçimi, haberin işleniş şekli, dili, haberlerdeki bu tercihlerin ülke gündemini nasıl etkilediği, bunlarla bağlantılı olarak programın temel unsuru Uğur Dündar’ın aldığı tavır çalışmamın ana konusunu oluşturuyor.
“ 28 Şubat sürecine giden yolda, bu sürecin kaynağı olan askerlerin gözünde mihenk taşı olarak gösterilebilecek pek çok olay sayılabilir. Bu olayların bir kısmının o dönemin ve sonradan sürecin daha hızlı yaşanmasını sağlayan “kurgu” olaylar olduğu da iddia edilmektedir:
• Taksim’e Cami projesi
• Adli Yıl’ın açılış töreninde yaşananlar
• Necmettin Erbakan’ın Libya gezisinde yaşananlar
• İslam Şurası
• Susurluk Skandalı
• İran Cumhurbaşkanı’nın Türkiye gezisi
• Başbakanlıkta cemaat liderlerine verilen iftar yemeği
• Sincan’da düzenlenen Kudüs Gecesi etkinliği..”
28 Şubat sürecinin ne olduğunu, nasıl başladığını ve nelere mal olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyan yazar aslına ne büyük bir tehlike atlattığımızı delilleriyle ortaya koyuyor.
“Darbe tehdidinin sinyalleri ve 28 Şubat sürecinin temel unsurları olarak kullanılan pek çok olay bu dönemde yaşanmıştır. Bu olayların etkisiyle Türkiye’de laiklik tartışmaya açılmış ve halkın büyük bölümünde laikliğe karşı hassasiyet yaratılması sağlanmıştır. Medyanın sürekli gündeme getirmesi sebebiyle bu olaylar sürecin simge olayları olarak hatırlanmaktadır. Bunlar sayesinde ya da bunların fırsat vermesiyle yaratılan kamuoyu ile 28 Şubat kararlarının alındığı MGK toplantısına kadar giden dönem yaşanmış, sonrasında da ülkedeki gergin durum canlı tutulmuştur.”
Belirtilen amaçlara ulaşmak için birinci bölümde; haber kavramı, ilişkili kavramlar, habercilik ve televizyon haberciliği üzerine literatür taraması yaparak değerlendirmelerde bulunan yazar, haberin tanımları, tarihsel gelişimi; enformasyon, propaganda, ideoloji, gerçeklik, nesnellik ve hegemonya gibi kavramlarla ilişkisini araştırıyor. Ayrıca televizyon haberciliği ile ilgili olarak içerik, dil ve etkiyi temel alan bir değerlendirmede de bulunan yazar Haber programlarının dünya ve Türkiye’deki tarihçesi, kullandıkları dil, haber seçim kıstasları gibi konuları da değerlendiriyor. Sonraki bölümlerde 28 Şubat sürecinin sembol olayları, konuları ve kişileri üzerinden dönem değerlendirmesi yaparak, sürecin özetini çıkaran yazar bu dönemde medyanın takındığı tavrı ve sürece katkısını Süreçten yaklaşık on yıl sonra ortaya çıkan yeni belge ve bilgiler ışığında derinlemesine irdeliyor. Sonuç kısmında ise çalışmasının ara başlıklarını maddeler halinde vererek sağlamasını yapıyor ve tarihe içerden biri canlı şahit olarak not bırakıyor.
“ Özetleyecek olursak
1- Haber programları sürekli iddia edildiği gibi sadece kamuoyuna gerçekleri iletmek amaçlı değil, belli ekonomik-politik çıkarlara hizmet etmek amacıyla üretilmektedirler.
2- Haber programlarının bu yapısı özellikle 1990’lardan sonra artan liberalleşme çabalarının etkisi altında ortaya çıkmış ve biçimlenmiştir.
3- Haber programları ekonomik ve siyasi propagandanın bir unsuru haline gelmiştir.
Bu programlar devlet televizyonlarında devletçi bir bakış açısıyla, özel televizyonlarda ise, televizyon kanalı sahibinin çıkarları neyi gerektiriyorsa o doğrultuda üretilmekte, belli amaçlara hizmet etmektedir.
4-Arena programı da 28 Şubat sürecinde, hem yapımcısı Uğur Dündar’ın kişisel siyasi ve ideolojik tercihi, hem konjonktürün öyle gerektirmesi hem de bu konjonktürün programın yayınlandığı kanalın sahibi olan ticari grubun lehine olması gibi nedenlerden biri ya da birkaçı sebebiyle resmi ideoloji yanlısı bir yayın politikası izlemiş ve halen tartışılan sürecin oluşumuna destek vermiştir.”
“ 28 Şubat Sürecinde Medya ve Arena Programı” adlı tezli çalışmanın ülkemize bir kabus gibi çöken ve 500 milyar liramızın kirli odaklara peşkeş çekilmesine sebep olan 28 Şubat sürecinin bir daha yaşanmaması için mutlaka okunması gereken bir eser olduğunu belirterek Sayın Nuraydın Arıkan’a kucak dolusu teşekkürlerimi sunuyorum.
on5yirmi5