Eski bir Türk inancına göre, iki kadın bir araya gelir de dedikodu etmezse olmazmış, kıyamet koparmış ya da yazın en sıcak gününde yağmur yağarmış(!). En olmazı olurmuş, yedi yıl uğursuzluk sayılırmış. … mış mış mış. Hele ki bu iki kadından biri öğretmense ortaya değişik öğrencilerin çoğu zaman komik ya da bazen düşündürücü hikâyelerinin konuşulduğu hoş sohbet bir kıraathane ortamı doğarmış. Bir de bu öğretmen ‘A’ sürücü kursunda deneyimli ve başarısından dolayı sürekli tercih edilen bir direksiyon hocası ise, öğrencilerinin vay halineymiş, sahi öyle miymiş?
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümü mezunu olan Burçin Yıldırım bu çalışmasında önemli bir ayrıntıyı bizlere hatırlatıyor. Çevremizde, anlattıkları tarihe tanıklık edecek o kadar çok insan var ki. Bunları çoğu kez dinleyip geçeriz. O anda çok etkileniriz de daha sonra bunların hafızamızdan silindiğini fark ederiz. İşte Burçin Yıldırım bu konuda işi şansa bırakmayanlardan. Sürücü kurslarında uzun süre direksiyon hocalığı yapmış olan Sema Yıldırım’ın hatıralarını üşenmeden kaleme almış ve ortaya ibretlik hatıralar çıkmış. Bazen tebessüm edeceğiniz, bazen kahkaha atacağınız, bazen de hüzünleneceğiniz bu hatıraları okurken hem düşünecek hem eğleneceksiniz. Kitaptaki olaylar ülkenin sosyal yapısı ve insanımızın algılama şekli hakkında da ipuçları veriyor.” Diyor kitabın arka kapağında editör. Kitabı alıp okumak istiyorum ben de. Yeterince ilgi çekici bir tanıtım yazısı, öyle değil mi?
Burçin Yıldırım kayın validesini üzmeyip bütün anılarını halk dili ile kaleme almaya niyet etmiş.(İyi mi etmişi tartışılır.) Öyküler arasında ilginç anekdotlar olduğu kadar sıradanlığı ve herkesin başından benzerlerinin geçmişliği ile klasikliğini kırmayı bir türlü başaramayan hikâyeleri de sırf kırılmasın diye kaleme almış yazar. Her ne kadar beğendiğimiz hikâyeler varsa da kurgulardaki güçsüzlük ‘çerez kitap’ vasfını kaldıramıyor zihinlerimizden. Ferfir Yayınları sanırım kitabı basarken daha çok ev hanımlarına hitap etmiş. TV izlemek yerine oturup kitap okusunlar, okurken de TV’deki pembe dizi ya da evlilik programı kıvamını yakalasın diye yazarın kitabını yayınlamışlar, memlekete hizmet edilmiş, iyi de olmuş.
İçerisinde yaklaşık 35 anı bulunan kitabın en güzel yerinde sıra! Köpek sanılan ve haftalarca doyurulan hasta bir kurdun aslında köpek değil kurt olduğunu eczacı bir kursiyer sayesinde öğrenen ama buna rağmen kurdu iyileşene kadar beslemeye devam eden bir öğretmenin hikâyesi. Müthiş değil mi? Oysaki biz insanlar ‘vahşi’ vasfını acımasızca sırtına kondurduğumuz hayvancıkların dostluğunu, iyilikbilirliğini bir türlü oturtamayız zihinlerimizde. Zarflayıp, mühürleyip bir de güzelce etiketlediğimiz onca ‘vahşi hayvan’ bile nankör olmamayı başarabilirken, yaşamdan soyutladığımız insanlara aynısını yapsa idik neler olabileceğini düşünemiyorum bile.
Kitabı şeklen incelediğinizde her anının üstünde başarılı sayılabilecek ufak karikatürler göreceksiniz. Lakin siz de benim gibi resimli kitap okuma yaşınızı çoktan geçtiğinizi düşünüyorsanız ve benimsemiyorsanız böyle kitapları biraz yüzünüz buruşabilir. İri puntolarla yazılmış ve onca karikatür ve boşluğa rağmen ancak 123 sayfayı tamamlamış kitap, bir saat kadar kısa bir sürede bittiğinde azıcık tebessümün dışında size pek de bir şey katmadığını fark ediyorsunuz.
Daha fazla söz söylemenin anlamı yok sanırım. Gece yarısı… Uykunuz kaçtığında… Biraz gülümsemek, ‘ahhhhh güzel memleketimin güzel insanları!’ demek istiyorsanız, bu kitap tam size göre. İyi okumalar efendim.
Arabanın Dili Olsa
Ferfir Yayınları
Burçin Yıldırım
Büşra Nur Karaarslan / Kitap Haber