Gönül Yonar
Fantastik filmler beyazperdeyi sallıyor. Harry Potter serisinin sekizinci filmi, vizyona girdiği hafta sonu 500 milyon dolarla rekor kırdı. Son üç yıldır gişelerdeki tüm rekorlar fantastik konuları ele alan filmlerin oldu. Peki Batı kaynaklı fantastik hikayeler dünyayı istila ederken, kadim Doğunun masallarla dolu dünyası neden bir sandıkta kilitli kaldı? Fantastik filmler, oyunlar ve kitaplar özellikle gençler arasında neden bu kadar ilgi görüyor? Gençlere 100 temel eserden üçü okutulamazken, bir çırpıda okuyup yuttukları fantastik yapıtların büyüsü nereden geliyor? Şöyle ki, gençlerin bir kısmı, sıkıcı kurallardan, sorumluluklardan bir kaçış olarak fantastik kurgulara yöneliyor. Bu okumalarla hem daha mutlu oluyorlar hem de keyifli bir dünyaya kapı aralıyorlar. Buna bir de mitolojik meraklar ekleniyor.
Büyücü tapınağına mı döndük
Matrix, Star Wars ve Yüzüklerin Efendisi’nden sonra bir furya halinde çoğalan popüler fantastik yapıtlar, gizemli tapınaklarda büyücülerin cirit attığı, vampirlerin, ejderhaların, karanlık ruhların kol gezdiği kurgular halinde piyasa yaptı. Batı’nın uzun süre ‘aklın marazi durumları’ diyerek dışladığı fantastik, şimdi ‘uydurulmuş kurgular’ olarak karşımıza çıkıyor.
Günümüzde popüler fantastik yapıtları bu örneklerden dolayı sakıncalı gören insanların sayısı hayli fazla. Satanist tema ve simgelerin vampir hikayeleri ile sunulduğu, karanlık ortaçağ kilise mantığının büyücülerle kimlik kazandığı yolundaki eleştiriler karşısında, fantastik, sakıncalı bir alana dönüşüyor.
Fantastiğin hası Doğu’da
Avatar filmini izleyenler bilirlerki Avatar’da tam bir Doğu olağanüstü dünyası sahnelenmekteydi. Ormanın, ağaçların, suların… Kısaca insanı çevreleyen her nesnenin evrensel bir vazifesi vardır. İnsanın avatarı ise bu hizmete katılmak koşulu ile bütünlüğe katkı sağlayabilir. İşte bu düşünceyi bütün bir Doğu felsefesinde ve edebiyatında da görmekteyiz.
Fantastiği ‘başka bir gerçeklik alanının varlığı’ olarak gördüğümüzde Hint, İran, Mezopotamya, Mısır, Asya, Anadolu ve hatta Sibirya’nın bütün kültürel birikimi ile fantastik edebiyata kaynaklık ettiğine şahit oluruz. En başta, Asya’daki Türk boylarının ürettikleri sözlü edebiyat içindeki kahramanlık hikayelerinde yoğun fantastik unsurlar görebiliriz. Kahramanın doğumu olağanüstüdür. Geçirdiği evreler, karşılaştığı zorluklar ve yaşadığı olaylar hep olağanüstü nedenlerle çözülür. Oğuz Kaan, Manas, Alp Er Tunga, Gılgamış olağanüstü unsurlarla tam bir kahraman tipi sunduğu gibi, yaşanan olayların olağanüstülük derecesi bizi ‘has fantastik’in kökenlerinin Doğu olduğuna inandırmakta oldukça başarılıdır.
Hint bir mücevher sandığıdır
Hint edebiyatı, olağanüstülükler konusunda büyük bir mücevher sandığına benzer. Sihirli harfler, tılsımlı sular, dallarının derin sessizlik içinde görevlerini yerine getirdiği ağaçlar, simya ile birleşmiş ruhlar, olağanüstü özelliklere sahip ejderhalar, devler, küçük kötücül varlıklar ve her güce sahip nesnelere rastlarız. Pançatanralar, Sutralar, Upanişadlar bu konuda yüzlerce anlatı ile doludur. İran edebiyatı da öyle…
Alaaddin’in sihirli lambasından kimbilir kaç Harry Potter hikayesi çıkar. Mesele Kaf Dağı’nın ardını görebilmekte.
Avatar ‘Doğu’ dan yükselir
Avatar filmini izleyenler bilirler ki insanı çevreleyen her nesnenin evrensel bir vazifesi vardır. İnsanın avatarı ise bu hizmete katılmak koşulu ile bütünlüğe katkı sağlayabilir. İşte bu düşünce bütün bir Doğu felsefesi ve edebiyatında vardır.
Fantastik müfredata girse…
Anadolu’nun menkıbe kültüründe su üstünde yürüme, güvercin/arslan olup mesafe katetme, bir başka nesneye dönüşme (metamorfoz/don değiştirme), tahta kılıç ile savaşa gitme, aynı anda birden fazla yerde bulunma, ateşin yakmaması, suyun sesi işitmesi, ölümsüzlük otunu arayıştaki serüven, aynanın kötü ruhları toplaması gibi olağanüstülükler, bugün fantastik edebiyata yerli kaynaklar olarak ruh vermelidir. Bu konuda özellikle menkıbe ve Hâl kitapları zengin malzemelerle doludur. Hele Kaf Dağı’nın ardındaki zenginlikleri hayal edin, Ab-ı Hayat’tan bir için hele…
Korkulacak bir şey yok
Fantastiğin, korkulacak, ürkülecek bir tür olmadığını ancak kendi kültürümüzün kaynaklarındaki varlıkları ile görebiliriz. Böylece Doğu ya da Batı olsun, bu türün örneklerini daha sağduyu ve güven içinde karşılayabiliriz.
Çünkü biliriz ki, hayalin bir kültürü olabilir ama sınırı yoktur. Doğu’nun bu konudaki birikimi bakir bir alan olarak kurgu cambazlarının önünde durmaktadır. Doğu’nun fantastik edebiyat türlerinin ortaokul ve lise müfredatına alınması halinde Türk edebiyatında fantastik türde büyük gelişmeler olabileceği fikri sizi de heyecanlandırmıyor mu?
Star Gazetesi