Yukay: ‘Yazarlık şifacılık gibi bir şey’

Kitap
Dursun Kabaktepe’nin röportajı “Hikâye zor iş. Hem ilhama hem de akla ihtiyaç duyuyor. Bu sebeple çok sevdim hikâyeyi.“ “Edebiyat, hayattır ama içinde bulunduğumuz ...
EMOJİLE

Dursun Kabaktepe’nin röportajı

“Hikâye zor iş. Hem ilhama hem de akla ihtiyaç duyuyor. Bu sebeple çok sevdim hikâyeyi.“

“Edebiyat, hayattır ama içinde bulunduğumuz bu kaotik dönemde, robotlaşan insanların kendi özlerine kavuşması için bir kurtuluş yoludur aynı zamanda. Yazarlıksa şifacılık gibi bir şey.”

“Yazar, insanı yakalayabilen kişidir bence. İster fantastik ister gerçekçi bir kurgu olsun eğer içinde insan varsa o eser hayat buluyor.”

Tuna Lütfü Yukay, "Karışık Odalar" isimli hikâye kitabını Şule Yayınlarından çıkardı. Yalın dili ve şaşırtıcı kurgusuyla dikkatleri üzerine çeken Yukay, bakmaya cesaret isteyen taraflarınızla yüzleşmeye sizleri davet ediyor. Öyküleri okurken kendinize çok yakın bulacağınız insanlarla baş başa kalıp kendinizi sorgulayacaksınız.

Bizde Moralhaber.Net olarak Tuna Lütfü Yukay’a ilk hikaye kitabını, yazarlığa nasıl başladığını, edebiyat ve yazarlık hakkındaki görüşlerini sorduk. Tuna’da bize samimi cevaplar verdi.

Yazmaya nasıl başladınız?

On altı yaşımdaydım sanırım. Öyle bir rahatsızlık duyuyordum ki hayata karşı, günlük tutmaya başlamıştım. Böylelikle yazmanın beni rahatlattığını fark ettim. Aslında bu her insanın yapabileceği bir şey.

Peki, edebiyat dünyasına nasıl adım attınız?

Bir akşam vaktiydi. Demir bir kapıdan geçmemle başladı her şey. Yağmur vardı dışarıda. Biraz ıslanmıştım. Ardından ahşap merdivenleri çıktım ve hocam A.Ali Ural’la tanıştım. Evet, onunla tanıştığım gün gerçek anlamda edebiyat dünyasına adımımı attım. Ama burada öncelikle şuna açıklık getirmek gerekiyor. Çünkü edebiyat dünyasına girmek, girmekten çok orada kalmayı istemek gayret gerektiren bir olay.

Sizi hikâye yazmaya iten sebep neydi?

Aslında bu tamamen hocamın yönlendirmeleriyle oldu. Yıllar önce önüme bir kâğıt atıp –utanıyorum ama söyleyeyim, şiirlerim yazılıydı onda- “Sen hikâyeci olacaksın!” dediği zaman! Evet, bende bir cevher vardı ama bu nasıl işlenirse Tuna’ya faydalı olur sorusunun cevabını hocam biliyordu. Özel anlama gelince; hikâye hem ilhama hem akla ihtiyaç duyuyor yani zor iş. Bu sebeple çok sevdim hikâyeyi.

En çok kimlerden, nasıl etkilendiniz?

Dürüst olacağım. İlk eserde belli bir tarzın oturmuş olması ihtimaline inanmıyorum. Zira edebiyat benim için bir arayış meselesi. Ama neyle karşılaşacağımı bilmeden yapılan bir arayış. Dilerim çalışmalarımız işe yarar ve en sonunda kendi sesimi bulurum. Ama pek tabii bu arayış esnasında başka başka seslere de kulak vermek lazım. Kaynakta kimler varsa onlara… Çehov, Maupassant, Dostoyevski, Gogol, Poe ve pek tabii ki Ahmet Haşim, Sabahattin Ali, Sait Faik, Haldun Taner… Saymaya devam edersem bu liste bitmez. Etkilenme konusunda tek kelime edeceğim. Gerçekçilik.

"Karışık Odalar”ı yazarken Tuna Lütfü Yukay’ın nasıl bir hikâyesi oluştu? Sizin beklentileriniz, kaygılarınız, hayalleriniz ve yaşam tarzınız hikâyelerinizin kahramanlarına nasıl yansıdı?

Dört yıl gibi uzun bir süreci soruyorsunuz. Hikâyelerim bu uzun süreç içerisinde büyüdüler, olgunlaştılar. Onlar büyürken, yaşam ve düşünce tarzlarımız birbirine girdi. Son bir yılım panik ataklar, gerilimler, kavgalar, uykusuzluk, sürekli ağrıyan bir baş ve sırtla uğraşmakla geçti. Mesela “Akarofobik”i yazarken bacaklarım kıpkırmızı olmuştu. “Düşmeyiniz”i yazarken iş dönüşü her akşam otobüste bulantı krizlerine girdim. Zaman geçtikçe sevdiğim değil de rahatsızlık duyduğum tipler canlandı. Mesela Savaş…

Gustave Flaubert’e "Madam Bovary kimdir?" diye sormuşlar, o da "Benim" demiş. Peki, sizin kahramanlarınız ne kadar Tuna Lütfü Yukay’lar?

Zor soru! Kitabı okuyanlar anlayacaktır neden böyle söylediğimi. Cevaplarsam etrafımda insan kalmayabilir. Sanırım sorunun cevabını da vermiş oldum.

Karakterlerinizi sıra dışı olarak tanımlayabilir miyiz, yoksa onlar sıradan insanın bastırılmış yönlerine mi sahipler?

Hayır, hayır. Sıra dışı tipler değiller. Bazen endişe ettim üçüncü sayfa karakterlerine benzeyecekler diye. Öyle sıradanlar. Herkes gibi düşünüyorlar. Sadece tepkileri farklı. Çoğumuzun kafasında kurduğu planları eyleme geçebiliyorlar.

Hikâyelerin kahramanlarına baktığımızda hepsinin erkek olduğunu görüyoruz. Bir kadın kahramanı kullanmayışınızın bir sebebi var mı?

Var tabii. Kadınlar hem narinler hem de erkeklere göre daha mantıklı. Bu tepkileri verdiremezdim onlara.

Kitabınız içinde yazmakta ve kurgulamakta zorlandığınız hikâye oldu mu? Ve neden sizi böyle zorladığını hiç düşündünüz mü?

“Oyun” biraz zorladı beni. Aslında en kısa hikâyelerimden biri. Buna rağmen defalarca kurgusu, olaylaşması değişti. Çünkü duyarsızlıklarına karşı biraz olsun insanların canlarını yakmak istediğim bir metindi. Tekrara düşmeden ve didaktik olmadan yapmak gerekiyordu bunu.

Bu kaotik dönemde yazarlık şifacılık gibi bir şey

Sizin edebiyat ve yazarlık konusundaki görüşünüz nedir?

Son zamanlarda daha fazla üretip tüketmek için çalışıyor insanlar. Her şey herkes daha hızlı hareket etmeye başladı. Sabahları minibüs camından dışarıyı seyrederken ürküyorum. Bu koşuşturma içerisinde durup dinlenmemiz gerek. Hatta kendimizi dinlememiz… Edebiyat, hayattır ama içinde bulunduğumuz bu kaotik dönemde, robotlaşan insanların kendi özlerine kavuşması için bir kurtuluş yoludur aynı zamanda. Yazarlıksa şifacılık gibi bir şey.

Sizce kime yazar denir ve hangi ürünler edebi değer taşır?

Zor sorulara devam ediyorsunuz. (Gülüyor) Yazar, insanı yakalayabilen kişidir bence. İster fantastik ister gerçekçi bir kurgu olsun eğer içinde insan varsa o eser hayat buluyor. Pek tabii insanı yakalayabilmek için birçok özellik barınmalı kişide. Zekâ, hafıza, empati, zengin bir düş gücü gibi. Edebi değere gelince! Bu konuda tek bir yetkili var: Zaman! Ancak zamanın eleğinde sorunuz cevap bulabilir.

Yazar olmak isteyenlere ne gibi önerileriniz var?

Başladıkları maceranın dikenli, keskin taşlarla örülü bir yolda geçtiğini bilmeleri gerek. Ayakları acıyacak, kanayacak. Pek çok duvara toslayacaklar. Başka yollara yürüyecekler. Yorulacaklar. Pes etmeyi düşünecekler. Bütün bunları sabır ve dikkatli bir çalışmayla aşabilirler. Bir de kendilerine çok iyi bir rehber ve sağlam yol arkadaşları seçsinler. Yol uzun. Kaybolmamaları gerekiyor. Yorulduklarında birlilerinin kollarına girmesi de fena olmaz.

Moralhaber.Net