Dua, kulluğun temeli, ibadetin ta kendisi… Dua edilen zamanlar kul ile Rabbi arasında çok özel anlar… Ümit Meriç Dualar ve Aminler adıyla yayımlanan kitabında okuru kendi çok özel anlarına ortak ediyor, şahit kılıyor.
Ne muazzam bir davet, ne büyük bir müjde “Bana dua ediniz icabet edeyim” ferman-ı ilâhisi… “Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var!” beyanı ise cirmine, daha doğrusu ‘benim’ diyebilecek cirmi bile olmamasına bakmadan, kanatları sınırsızlığa açılmış Hak kapısından müstağni tavır sergileyenlerin düştüğü durumu özetliyor. Benzer mânâyı Peygamber-i Ekber de (s.a.s.) dile getiriyor ve “Allah kendinden istemeyene gazap eder.” buyuruyor.
Dua, kulun kulluğunu idrak ederek Yaratıcısının huzurunda duruşu, acizliğini ve ihtiyacını arz etmesi… Allah Resûlü’nün (s.a.s.) tabiriyle, “Dua ibadetin ta kendisi”, “müminin silahı, dinin direği, semavat ve arzın nuru”. Dua, kulun dilinin yakarışı, gönlünün niyazı ve gözünün yaşıyla Rabbine yönelişi. Dua edilen zamanlar kul ile Rabbi arasında çok özel anlar. Ümit Meriç Dualar ve Aminler adlı kitabında kendi çok özel anlarına okurlarını da ortak ediyor. Dualarının kabulü için onların dilinden dökülecek âminleri vesile kılıyor.
Merkezi insan, çevresi kâinat
“Dua, merkezi ben, çevresi kâinat ve hatta ötesi olan bir mekân ya da mekânsızlık buudunda, bütün yaratılmış ve henüz yaratılmamış olan zamanlardan kendini sorumlu hissetmenin şuuru ve şiiridir.” Duayı böyle tanımlıyor Ümit Meriç, ardından da Rabbine yönelip bu şuur ve şiirin kabule layık olanlarının ilham edilmesi için yakarıyor: “Allahım, biliyorum, dua etmeyi bilirsek senin kabul etmeyeceğin hiçbir duamız yok. Sen kabul edeceğin duaları kalbimize ilham eyle. Âmin!”
Üçüncü baskıya ulaşan Dualar ve Aminler, Ümit Meriç’in farklı zamanlarda gönlünden diline, dilinden kâğıda dökülen, kimi bir cümle, kimi bir paragraf, kimi bir sayfa, ama hepsi özlü ve derinlikli dualarını bir araya getiriyor. Kitap boyunca Meriç, yeri geliyor dua dua yalvarıyor, yeri geliyor kâinat kitabında okuduklarının ya da bir başka kişiden işittiklerinin hayretini yaşıyor, yeri geliyor okuru kulluğa davet ediyor. Sözgelimi, “Dinlenmeye değil, çalışmaya geldik dünyaya. Haydi namaz başına.” diyor. Bir yerde ise “Meczubun biri sormuş: ‘Elektrik faturalarınızı ödüyorsunuz, peki güneşin faturasını ödüyor musunuz?’ O günden beri kara kara düşünüyorum.” ifadelerini kullanıyor. Ve en önemlisi, herkes türlü dertlerle uğraşır, mutsuzluk için bin çeşit bahane bulurken hiç tükenmeyecek mutluluğun sırrını fısıldıyor: “Allah’ım mutluyum, çünkü kulunum. […] Allah’tan Allah var, yoksa çok yalnız hissedecektim kendimi.”
Biz beş vakit namazın sonunda bütün müminlere dua etmekle emrolunmuş bir ümmetiz, zira insan kendisi için istediğini başkası için de istemedikçe kâmil imana ulaşamaz. Sadece müminler mi, belki cümle mevcudat hisse almalı dualarımızdan. Günahsız ağızlarla yapılan dualar kabule şayandır ve her günah sahibini bağlar, her kişinin ağzı bir başkası hakkında günahsızdır. Muhbir-i Sadık da (s.a.s.) öyle haber vermiyor mu: “Müslüman kimsenin kardeşi için gıyabında yaptığı dua müstecaptır. Dua edenin başucunda ona müekkel bir melek vardır. Kardeşi için hayır dua yaptıkça bu melek ‘Âmin, istediğin şeyin bir misli de sana olsun’ der.” Ümit hanım da peygamberler, sair inananlar, henüz inanma bahtiyarlığına ulaşamayanlar, zamanlar, mekânlar derken bütün kâinatı ortak ediyor duasına: “Allah’ım, kâinatı ne için halk etti isen, onun için var etmeni niyaz ediyorum, yani bütün beşeriyetin senin emirlerini harfiyen yerine getiren, tek bir ümmet olması için yalvarıyorum.”
Rahmeti Sonsuz’a SONSUZ ümitle yönelmek
Dualarda bazen geçmiş rahmetle yâd ediliyor, bazen de geçmişten geleceğe uzanılıyor: “Binlerce yıl önce yaşamış olan atalarım, benim adıma, binlerce yıl sonra seçimini yapıyor. Vücudumun en küçük özelliği, onların bana bıraktığı maddi bir miras iken, ruhumdaki bir ihtizaz nasıl onlardan bana kalan nadide bir yadigâr olmaz ki! Torunlarım adına, atalarımızın en hayırlı seçimi yapmış olmasını nasip eyle, Ya Rabbi. Âmin!”
Ama her halükârda Rahmeti Sonsuz’a sonsuz ümitle yöneliyor Ümit Meriç. Üstelik yaşadığımız topraklara kök salanlardan Hoca Nasreddin’i kaynak göstererek: “Ben Nasreddin Hoca’nın yaşadığı bir ülkede yaşıyorum. Dolayısıyla maya ile koca bir gölün yoğurt olabileceğini biliyorum. Ötesini mucizeye inanmayanlar düşünsün.”
Ümit Meriç, Dualar ve Aminler’i “kendilerini tanımış ve huzurlarında bulunmuş olmaktan ömrünün en büyük bahtiyarlığını ve şerefini tatmış olduğu iki insana, Muzaffer Ozak ve Safer Dal efendilere” ithaf ediyor. Dua hakkında “Adamın kalbi ayrı, dili ayrı olursa duası kabul olur mu?” tespiti de Safer Efendi’ye ait. Allah bizi kalbi, dili, fiili bir olan ve ‘Bir’in kulluğuna yakışanlardan eylesin…
DUALAR VE AMİNLER, ÜMİT MERİÇ, TİMAŞ YAYINLARI, 192 SAYFA, 10 TL
AHMET DOĞRU
Zaman Kitap