Anlam arayışının ötelendiği, farkında olarak yaşamanın küçümsendiği bir çağa düşmüş olmanın bulanıklığında düşünüyor, yazıyor ve söyleşiyoruz çoğu zaman. Her şeyin görünmeye, görünür olmaya endekslendiği bir sığlıkta gizemi kaçmış, anlamını ve değerlerini yitirmiş bir dünya ile tanışmak sarsıyor yüreklerimizi.
İçimizdeki çocuğun büyümesine izin vermeyişimiz, onu cesaretle sokaklara salamayışımız, kalabalıklara karıştırmayışımız bu yüzden belki de. Kaybedişlerin ve kayboluşların ardından hayata bakmanın verdiği yorgunluktan usanmanın kararıyla içe dönüyoruz her seferinde.
Hayatı anlamak hüzünlüdür her zaman. Anlam yolculuğu hüznün, acının ve merhametin duraklarından geçerek anlamına varır. Hüzünden, acıdan ve merhametten geçmeyen hiçbir anın anlamı yoktur aslında. ‘Yaşadıklarım ne anlama geliyor?’ ya da ‘Benim anlamım ne?’ gibi birçok sorunun cevabına insan yaşarken ulaşıyor, yaşamadan yaşananlarsa anlam veremiyor olan bitene.
‘İnadına büyümekten, büyürken kirlenmekten, kirlenerek ölmekten kaçıyorum’ diyen yazar, kitabında kendi hikâyesini sorgulayan, yaşadıklarını anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan, kendi peşine düşen, iç dünyasının derinliklerinden çıkardığı anlamları cesurca ve cömertçe paylaşan yalın bir üslûp benimsemiş.
Yaşanan çağın hayata, insana, çocuğa, kadına, varlığa ve zamana bakışını da eleştiren yazar, kaderin ve o kaderin sahnesi olan coğrafyanın insanı nasıl şekillendirdiğini, esir aldığını, şişirilen egolarla insanın çaresizliğe itildiğini, tüm bu açmazlardan kurtulmak için insanın yeniden teslimiyete, rızaya ve aşka sarılması gerektiğinin altını çiziyor.
‘Hepimiz birer hikâye antolojisiyiz. Yaşadığımız yerlerden, yürüdüğümüz yollardan hikâyeler topluyoruz. Kalbimiz biriktirdiğimiz hikâyelerin içinde atıyor. Biz hikâyelerimizi onlar da bizi taşıyor. Hikâyelerin toplamından çıkardığımız ne ise, biz oyuz. ‘ diyen yazar, çevrenin, eğitimin, siyasetin, ekonominin, adaletin, edebiyatın ve özellikle kalplerin kirlendiği ve kirletildiği hayatımıza iyiliğe çağıran hikâyelerin penceresinden bakarak okuruna sesleniyor. Yazar, kendi hikâyesinden çıkardığı anlamları, başka hikâyelerdeki yaşanmışlıklarla buluşturup insanı insana ve el değmemiş yarınlara yaklaştırabilecek bir perspektif sunmaya çalışıyor okuruna.
Hayatı kendine doğru yaptığı yolculuklarda sürdüren bir yazarın tecrübeleri, hisleri ve insana dair keşifleri; hayatı insanda yaşamak isteyenlere yeni bir sayfa açıyor. Her Şey Büyürken Oldu; insanı ‘vatan’ bilenlere hayat coğrafyasından anlam çizgileri sunuyor.
KİTABIN KÜNYESİ
Kitabın adı: Her Şey Büyürken Oldu
Yazar: Nihat Dağlı
Yayınevi: Sütun Yayınları