Umran dergisi bu sayısında Soğuk Savaş sonrasında Batılı elitlerin İslâm konusunda ortaya koydukları yaklaşımları ele alıyor. Bu çerçevede Medeniyetler Çatışması, Tarihin Sonu, liberal aşkınlığın ifade özgürlüğü söylemi, İslâmofobi ve Amin Maalouf’ın düzyazılarında ortaya çıkan manzarayı ele alıyor.
BATI NE İSTİYOR? Seküler Kibir, İslamlâşma Korkusu
İslâm âlemindeki sömürgecilik faaliyetlerinin yol açtığı yıkımlarla birlikte İslâm’ın ve Müslümanların Batı’ya ait olup olmadığı sorusu gündeme geldi. 1990’lardan özellikle de 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında Avrupalı düşünürler Müslümanların Batıya “entegre” olmadığı olgusundan yakınmak maksadıyla sıklıkla söz alır oldu. Şüphesiz Avrupa ve Batı’yla İslâm arasındaki mücadele bir dinin başka bir din ile mücadelesi değil. Belki Medeniyetler Çatışması savunucularının değindiği gibi medeniyetler arası mücadele hiç değil! Büyük oranda çatışma, medeniyetin İslâm ile geçmişe dayanan kavgasından kaynaklanır. Batılılara göre İslâm ve Arap dünyasında İslâm bir tepki aracına dönüşerek, toplumlarının ilerlemesinin önünde engel olmuştur. Aslında bunun altında yatan Müslümanların düşünce ve hayat tarzının neden Batılılar gibi olmadığı sorgusudur. Bu, çokça zikredilen farklılığa, yerel, geleneksel ve İslâmî olana tahammül edemeyen tahakkümcü bir sestir.
Umran dergisi meselenin çeşitli yansımalarını Talal Asad, Bedri Gencer, Ercan Yıldırım ve Cevat Özyurt’un kaleminden okurlarına sunuyor. Bilhassa Charlie Hebdo saldırısından sonra “cihadizmin” etkili bir şekilde kınanmasını içerecek bir tür teolojik reform talep edenler aslında kökleri asırlar öncesine uzanan tartışmaların yeniden alevlenmesine, hatırlanmasına vesile oldu. Aslında seküler müstağnilik İslâm’a dolayısıyla Müslümanların imanlarını sorun olarak görürken içinde bulunduğumuz modern kapitalist toplumun aşkınlıklarını tartışmaya açmayı aklının ucundan bile geçirmez!
Dergide ayrıca Öner Buçukcu Yunanistan seçimlerini “Pragmatizmin Sol Hali” ekseninde yorumlayarak AB-Yunanistan düellosunu ve AB’de neler oluyor? sorusunu irdeliyor. Burhanettin Can, bireysel ve toplumsal değişmenin şartları çerçevesinde Müslümanlara sorumluluklarını hatırlatıyor. Metin Önal Mengüşoğlu, neo-klasik şiirin son temsilcisi olarak değerlendirdiği Mehmet Akif İnan’ı ele alıyor. Celaleddin Vatandaş, tesettürün modalaşması ve ruh ölümüne dikkat çekiyor.