Büşra Erdal’ın haberi
Hukuk sisteminin çok açık maddelerinin yanında bazı düzenlemelerdeki muğlak ifadeler farklı taraflara çekildi.
Muvazzaf askerlerin sanık olduğu Ergenekon ve Balyoz davalarında daha ilk duruşmalardan itibaren yargı yerinin askerî mahkeme olduğu tezi işlendi. Aynı taktik bu kez, ‘özel yetkili savcılar bu davaya bakmasın’ diye söylenebilecek bir yaklaşımla eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a yönelik soruşturmada ortaya konuluyor. Suçun askerlik kapsamında işlendiği, dolayısıyla Başbuğ’un Yüce Divan’da yargılanması gerektiği ileri sürülüyor. Ancak Anayasa’nın 145’inci maddesi bu tartışmaları bitirecek netlikte: "Anayasal düzene karşı işlenen suçlara ait davalar, her halde adliye mahkemelerinde görülür."
20 Temmuz 2009’da başlayan 2. Ergenekon davasında muvazzaf teğmenler yargılandığı halde, 27 Ocak 2010’da açılan Poyrazköy cephaneliği davası öncesi yasal mevzuat gereği askerlerin askerî mahkemede yargılanacağı fırtınası koparıldı. Mahkeme, o sırada mevcut yasal düzenlemeleri yorumlayarak yargı yerinin sivil mahkeme olduğunu tespit etti. Eski Erzincan başsavcısı ve şu anda CHP milletvekili olan İlhan Cihaner’in yargılandığı terör davası, birinci sınıf yargı mensubu olduğu gerekçesiyle Erzurum özel yetkili 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nden alınarak kopya CD’lerle ‘görev’ suçuna bakan Yargıtay’da görüldü. Hiçbir yasal düzenleme olmadığı halde askerler ve MİT görevlileri de Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nde sanık oldu. Hepsi tahliye edildi ve dava şu anki görünümüyle kapatılmış oldu. 16 Aralık 2011’de başlayan Balyoz darbe planı davasında yine muvazzaf generallerin aralarında bulunduğu sanıklar ve avukatları askerî mahkemeyi yargı yeri olarak gösterdi.
Ancak İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, ‘darbe teşebbüsü’ suçunun sivil yargının görev alanına girdiği kararıyla tartışmayı sonlandırdı. Son olarak İnternet Andıcı davasında eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ‘şüpheli’ olmasıyla bu kez farklı bir açıdan plan devreye sokuldu. "Hükümete karşı darbe teşebbüsünde bulunmak ve terör örgütü yöneticiliği" ile suçlanan Başbuğ’un, Yüce Divan sıfatıyla görev yapan Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesi gerektiği iddia ediliyor. Bu konudaki yasal mevzuatı incelemek gerek. 12 Eylül 2010’daki referandumla kabul edilen anayasa paketindeki 148. maddede, Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkileri düzenleniyor. Meclis başkanı, Genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları ve Jandarma genel komutanının görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan’da yargılanacakları belirtiliyor. 145’inci maddeye bakıldığında ise Anayasa’nın askerî yargıyı düzenlediği görülüyor. Bu maddeye göre, "Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri; asker kişilerin, sadece askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri askerî suçlara ait davalara bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar herhalde adliye mahkemelerinde görülür." deniliyor. Savaş hali haricinde, asker olmayan kişilerin askerî mahkemelerde yargılanamayacağı da kayıt altına alınıyor. Başbuğ da, Genelkurmay başkanı olsa bile Türk Ceza Kanunu’nun beşinci bölümünde yer alan ve Anayasa 145’te de açıkça görev suçu dışında sayılan ‘Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar’ içinde sayılan "darbe teşebbüsü ve terör örgütü yöneticiliği" ile suçlanıyor. Bu suçların yargı yeri de Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250’nci maddesine göre özel yetkili mahkeme. Bu iki maddeye göre Başbuğ’un Yüce Divan’da yargılanması imkânsız. Çünkü Başbuğ’un darbe teşebbüsü davası ‘görev suçu’ kabul edilirse, bu durum süren Ergenekon ve Balyoz davaları için tam bir kaos nedeni. Bir sanık için görev suçu sayılan bir suç başka sanık için farklı değerlendirilemez. Bu nedenle bugün eski TCK 146’daki "darbe yapmak" suçundan özel yetkili mahkemede yargılanan Kenan Evren olayında olduğu gibi Başbuğ davası da doğal yargı seyrinde bırakılmalı. Hukuk sisteminin çökmemesi, bağımsız yargının anayasal ve yasal düzenlemeleri fiilen uygulamaya geçirmesi buna bağlı çünkü.
Zaman