Ermeni gazeteci Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirmesinin üzerinden 11 yıl geçti. Kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni olduğu Agos Gazetesi’nin önünde 17 yaşındaki Ogün Samast tarafından katledilen Dink’in ölümü üzerindeki sis perdesi ise hâlen kalkmış değil.
Dink’in öldürülmeden önce kamuoyunda nasıl itibarsızlaştırıldığı, suikast sürecini kimlerin planladığı ve güvenlik kurumlarındaki zafiyetin nedeni konusundaki sorular hâlâ yanıt bekliyor. Öte yandan 11 yıldır devam eden Dink davasında kamu görevlilerinin de yargılanmaya başlandığı yeni bir süreç başladı. Dink’in DW Türkçe’ye konuşan avukatı ve yakınları; bu davayı, “Türkiye’nin karanlık geçmişiyle yüzleşme davası” olarak tanımlıyor.
Ergenekon’dan Gülen’e
Hrant Dink suikastı davası, Şubat 2007’den beri devam ediyor. Dink’i öldüren silahın tetiğinin çeken Ogün Samast ile azmettiricisi Yasin Hayal’in cezalarının kesinleşmesinin üzerinden yıllar geçtikten sonra, geçen sene davanın seyrinde çok önemli bir değişiklik yaşandı. Cinayeti azmettiren veya engellenmesi konusunda çaba göstermeyen kamu görevlileri de Dink davasında yargılanmaya başlandı.
2007’de hazırlanan iddianamede cinayet ‘Ergenekon’ örgütüne mal edilirken, son iddianamede ise suikastın sorumlusu olarak Fethullah Gülen yapılanmasına işaret ediliyor.
11’i tutuklu, 85 sanıklı davanın Aralık ayında görülen 15’inci duruşmasında, dönemin İstanbul Jandarma Komutanlığı görevlileri Bekir Yokuş, Ecevit Emir, Emre Cingöz, Hacı Şerif Şimşek ve Şeref Ateş’in tahliye edilmesine karar verilmişti. Ayrıca Dink ile ilgili geçmiş dönemde telefon dinlemesi olup olmadığının Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’ndan (BTK) sorulmasını karara bağlayan mahkeme heyeti, Dink konusunda bu zamana kadar yapılan işlemlere dair tüm belgelerin İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve İstanbul Jandarma Komutanlığı’ndan istenilmesine hükmetmişti. Önümüzdeki duruşmalar, sırasıyla 29 ve 30 Ocak ile 1 ve 2 Şubat 2018 tarihlerinde gerçekleştirilecek.
“İddianamede eksikler var”
DW Türkçe’ye konuşan Hrant Dink ailesinin avukatı Hakan Bakırcıoğlu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 4 Aralık 2015’te önce 24, daha sonra ise üç ismin daha eklenmesi ile 27 kamu görevlisi hakkında iddianame hazırladığını hatırlatıyor. 10 Mayıs 2017’de ise Fethullah Gülen’in de aralarında olduğu, ağırlıklı olarak Trabzon ve İstanbul İl Jandarma görevlileri ile yakalandıktan sonra Samsun Emniyeti’nde Samast ile fotoğraf çektiren polislerin de dâhil edilmesiyle davadaki sanık sayısının 85’e çıktığını kaydeden Bakırcıoğlu, “2007’de görülen dava sonucunda cinayet ile bağlantısı olan kişi ve kurumlar ortaya çıkarılamadı. Biz o zaman da kamu görevlilerinin bu soruşturmaya dâhil edilmesi gerektiğini söylüyorduk. Şimdi bazı kamu görevlilerinin dava kapsamında yargılanmaya başlandığını görüyoruz. Bu davanın seyri açısından önemli ama eksik bir adım” diye konuşuyor.
Cinayete giden sürecin de en az cinayet kadar önemli olduğunu vurgulayan Bakırcıoğlu, savcılık iddianamesinde cinayet kararını verenler ve bu kişilerin kurduğu yapılanmaya dönük ibarelerin eksik kaldığını söylüyor. İddianamede özellikle İstanbul ve Samsun İl Jandarma Komutanlığı ve İl Emniyet görevlilerinin de bulunması konusunda yetkili mahkemeye itiraz ettiklerini ifade eden Bakırcıoğlu, “Mahkeme itirazımızı reddetti. Biz de Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk. Oradan çıkacak kararı bekliyoruz” diyor.
“Toplumun adalet arayışı”
Dink cinayeti davası, aradan geçen 11 yıla rağmen kamuoyu ilgisini de korumaya devam ediyor. Hem yurt içi hem de yurt dışından pek çok kişi ve kuruluş davayı yakından takip ediyor. Her duruşma öncesi adliye önünde açıklama yapan ve Dink’in sevenleriyle yakınlarından oluşan “Hrant’ın Arkadaşları” inisiyatifinden Bülent Aydın, bu durumu “toplumun adalet arayışı” olarak nitelendiriyor.
DW Türkçe’ye konuşan Aydın, Dink’in 2004’ten öldürüldüğü güne kadar geçen süreçte toplum önünde adeta linç edildiğine, hedef hâline getirildiğine dikkat çekiyor. Ayrıca polis istihbarat birimlerinin Dink’in öldürüleceğinden bir yıl önce haberdar olduğu, Jandarma İstihbarat’ın ise son altı ayda suikast bilgisine ulaştığı gerçeğinin davalar esnasında apaçık ortaya çıktığını dile getiren Aydın, “Aslında her şey toplum önünde oldu. Hrant Dink önce yalan haberlerle itibarsızlaştırıldı, sonra tehdit edildi, en sonunda da katledildi” diye konuşuyor.
Hrant’ın Arkadaşları olarak bir kısım kamu görevlilerinin de yargılanmaya başlanmasının kayda değer bir gelişme olduğunu belirten Aydın, “Ama hâlâ mahkeme önüne çıkarılmayan aktörler var. Eğer sürecin gerçek aktörleri yargı önüne çıkarılabilirse, cinayet üzerindeki karanlık perde de aralanmış olacak. Dink cinayetiyle yüzleşmek, Türkiye’nin karanlık geçmişiyle de yüzleşmek olacak” şeklinde konuşuyor.
Agos “Dink’in çizgisinde” yoluna devam ediyor
Dink’in ardında bıraktığı en büyük miras, hiç kuşku yok ki 1996’dan beri Türkiye’de Ermenice-Türkçe yayın yapan Agos Gazetesi. Dink’in öldürülmesi sonrasında gazetenin genel yayın yönetmenliğini Etyen Mahçupyan üstlenmiş, 2010 yılında görevi Rober Koptaş’a devretmişti. 29 Ocak 2015 tarihinden bu yana ise Agos’un Genel Yayın Yönetmenliği’ni gazetenin eski yazarlarından Yetvart Danzikyan yürütüyor.
DW Türkçe’ye konuşan Danzikyan, 11 yıldır Dink’siz çıkan gazetenin durumunu, “Kendi yağımızda kavrulmaya devam ediyoruz” sözleri ile özetliyor. Gazetenin Ermeni toplumunun çabaları ile yayın hayatını sürdürdüğünü anlatan Danzikyan, “Hrant’ın oluşturduğu çizgiye sadık kalarak sözümüzü söylemeyi sürdürüyoruz” diyor.
“Türkiye’de artan milliyetçi söylemler ve medyadaki baskı ortamı Agos’u nasıl etkiliyor?” sorumuza ise Danzikyan, şu yanıtı veriyor: “Son dönemdeki tatsız gelişmelere rağmen, bugüne kadar Agos’a yönelik herhangi bir baskı olmadı. Bu bizim açımızdan sevindirici olsa da Türkiye’de medya üzerindeki genel atmosfer bizi dertlendiriyor, olumsuz etkiliyor.”