Röportaj: Muhammed Akaydın
Zaman Gazetesi ve Samanyolu Haber TV’den tanıdığımız araştırmacı – karıştırmacı gazeteci H.Salih Zengin ile sizler için bir röportaj yaptık. Sorduk kendisine “Kimsiniz?” diye. Ama yoğunluktan olsa gerek, önce duymazlıktan geldi. Sonra “Buyurun buradayım” dedi. “Pek burada değilmişsiniz gibi geldi” deyince de birlikte güldük… Ne ise yine de “eyvallah” dedik; sonrasında oturduk, konuştuk, uzun uzadıya muhabbetimizi ettik. Her ne kadar muhabbetimiz sık sık telefon sebebiyle kesilse de, biz zevk aldık. Artık sıra sizde… İşte size kendi dilinden H.Salih Zengin…
H.Salih Zengin’i Zaman Gazetesi’nin hafta sonu eklerinden, Samanyolu Haber TV’de yayınlanan
H. Salih Zengin Kimdir?
H. Salih Zengin, 1974 yılında K.Maraş’ın Andırın ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini bu ilçede tamamladı. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünden 1997 yılında mezun oldu. 1996 yılında yayınlanan Mavikuş isimli çocuk edebiyatı dergisinin yazı işleri müdürlüğü görevini yürüttü. 1997 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın “Çocuk Edebiyatı” ödülünü alan Mavikuş, on sekiz sayı yayınlandı. 1996-1997 yılları arasında Milli Gazete’nin kültür sanat sayfasında “Kurşunkalem” isimli haftalık yazılar yazdı. Daha sonra Zaman Gazetesi’nin “Abcçocuk” isimli günlük çocuk sayfasında çalışmalarını yürüten Zengin, aynı gazetenin “Açık Şemsiye Çocuk Sayfası”nın editörlüğünü yaptı ve çocuklar için haftalık köşe yazıları yazdı. Türkiye Yazarlar Birliği’nin “2003 Yılı Yılın Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları Ödülü” değerlendirmesinde yıl içinde yayınlandığı çocuk kitapları ile yılın yazarı seçilerek “2003 Yılı Çocuk Edebiyatı” ödülünü aldı. Halen Zaman Gazetesi’nin Zaman Pazar ve Zaman Gençlik ekinde editörlük yapan H. Salih Zengin, burada “araştırmacı-karıştırmacı gazetecilik” adını verdiği üslupda yazılar yazıyor ve ilginç röportaj tarzıyla tanınıyor.
Çocuk edebiyatı alanında kitaplar yazan yazarın eserleri arasında Çok Mavi Hikayeler, Şişkonun Bütün Adamları, Çok Serin Hikayeler, Devekuşları Plan Yapmaz, Bir Miyav İki Hav Hav ve Gazoz Kapağı bulunuyor. Ayrıca Erdem Yayınları tarafından okul öncesi dönemi çocuklarına yönelik yazdığı 10 kitaptan oluşan “Masallı Eğitim Seti” isimli çalışması bulunuyor.
H. Salih Zengin aynı zamanda SamanyoluHaber TV’de her Cumartesi gecesi saat 23:00’te Ahmet Turan Alkan ile birlikte “Masaüstü” isimli bir program yapıyor.
“Masaüstü” programından tanıyoruz. Daha önce de yine aynı kanalda “İzlenimler” ve “Seçmen Taksi” programlarında görmüştük. Genelde başkasının haberlerini yapan bir H.Salih Zengin var karşımızda. Bizim bildiklerimizin dışında H.Salih Zengin kimdir, ne yapar, ne eder, nerden gelip, nereye gider?
Hımm… (Deyip, düşündü ve sonra…) Genelde başkalarının haberini yapan bir H.Salih Zengin var derken içten içe “İkinci olmak sonuncu olmaktır.” dediğinizi duyar gibiyim. Yoksa siz de şu yaklaşan yılbaşı nedeniyle piyango müptelalarının fütursuzca telaffuz ettikleri “Ya tutarsa?” sorusunun bağımlısı mısınız? Başkalarının haberini yapmak… İlginç geldi bakın şimdi siz söyleyince. Herkes bir şekilde başkalarının bir şeyini yapmıyor mu dersiniz? Ben bunu özgürce ve keyif alarak yapıyorum. Muhabbet etmenin en güzel yolu gazetecilik. Üstelik bir de para alıyorsunuz. Bu açıdan yaklaşırsak yaptığınız nitelemeyi hoş görür ve diğer kısmına cevap verebilirim.
Valla gayet samimi bir niyetle sizi daha yakından tanıma amaçlı sorulmuş bir soruydu. Lâkin daha ilk sorudan kaprisli bir yazar havası sezdim sizde. Allah röportajın sonunu hayretsin. (Gülüşmeler) Peki Salih Bey sorunun ikinci kısmının cevabını alalım mümkünse?
Azizim “kapris” bir otel ismi ve patenti alınmış. Hiç gitmedim oraya gitmeyi de düşünmüyorum. Ne bileyim sorunun risk dozajı karşısında bazı cümlelerim kurşuna dönüştüyse bunda sorumlu kelimeleri namlıya sürdürenin olsa gerek. (Gülüşmeler) Bu bildikleriniz dışında kim olduğumun size ya da başka birisine ne faydası var. Ayrıca onu da anlamış değilim. Herkes her şey hakkında daha çok şey bilmek istiyor. Kurt Vonnegut diyor ya: “Bir kimsenin yalnızca gerçeklerle yetinebileceğini aklım almıyor” diye. Öyle bir şey işte. Eğer herkesin bir şeyler daha bilmesini istesem onu tezgâha koyardım öyle değil mi? Demek ki, bilinmesini istediğim şey bu kadarmış. Daha özel bilgileri kamuya değil de, dostlarımla paylaşmak anlamlı olmaz mı? Bir yerden gelip bir yere gitmek de gerekir mi ayrıca. Oturalım oturduğumuz yerde!
Evet, zor bir röportaj olacağı belli. Yukarıda dediğim gibi maksadımız sizi yakından tanımak ve tanıtmak. Yoksa nereye giderseniz gidin ya da oturup keyfimize bakalım. (Gülüşmeler) Ne ise diğer soruya geçeyim. Gazeteciliğinin birçok kolu var; TV, gazete, dergi radyo hatta şimdi internet vs… Buralarda çalışanların hepsi de gazeteci bir şekilde. Sizde de son yıllarda gazeteden TV’ye doğru bir sıçrama görüyoruz. Acaba hangisi zor ya da neden böyle bir yol seçtiniz? Yoksa TV daha mı kârlı?
Maaş konusunu geçelim bir kere. Çünkü gazetecilik mesleği para ile ilintili yapılabilecek bir iş değil, yaşam tarzı gibi bir şey.
O zaman TV’ye geçmenizin sebebi hikmeti nedir acaba? Yoksa ekranlar, kamera önü daha mı cazip geliyor insana, insan nefsine?
Nefis mi? Bunu kangurunun arka cebi olarak görmeye meyilliyim nedense… Yaptığım iş gazetecilikti; röportaj, izlenim yazıları, haberler vesaire… Bunu ekran karşısında yapmak nefsinize reyting kazandırmıyor tam tersine ayrı bir stres kaynağı oluşturuyor. Çünkü yazmakla ekran karşısında olmanın bariz bir dil farkı var. Bu iki farklı dili kullanmanın bir tür zenginlik olduğu zehabına da kapılmış olabilirim. Ekranın büyüsü de elbette yabana atılır bir şey değil. Elimdeki kartlardan bir diğerini daha kullanayım istedim. Zevkli tarafı da var televizyonun. Söylediğim ya da söyleyeceğim söz değişmeyecekse araçların önemi yok bence.
TV’de daha önceden “İzlenimler” gibi çok güzel ve renkli bir program yapıyordunuz. Ardından “Seçmen Taksi” geldi. Yani sokakta, halkın içindeydiniz. Şimdi ise sizleri stüdyoda çekilen “Masaüstü” adlı programda görüyoruz. Bunun nedeni ne acaba? Artık halktan uzaklaşıyor musunuz? Yoksa ilkokul önlüğünü giyen H.Salih Zengin yaşlanmaya mı başladı?
Bu soruya cevap vermeden alt metinde; ‘bir fildişi kuleye rastlar mıyım’ diye metnin altına bakmalıyım acaba?
Sorunun altı üstü yok. Gayet açık. Biz sizi halkın içinde seviyoruz. Sıcak stüdyolarda değil ya da dediğim gibi yaşlılık alameti mi bu? Veyahut başka bir açıdan bakarsak gazetedeki son röportajlarınızda biraz sosyetik çevrede gördük sizi. Mesela bizim gibi halktan gelen gençlerin sitesinde göremedik sizi, ‘geleceğim’ dediğiniz halde…
(Gülüşmeler)
Gençlerin sitesine ne zaman mı geleceğim? Davete bak, kuru kuru davete kim icap eder. Hadi güzel bir kuru fasulye var desen, yarın oradayım.
Bir şeyi stüdyoda yapınca ne oluyor anlamış değilim işte. Artık hareket edemediğimiz için kendimizi bir koltuğa atmış mı olduk. Durun daha, yıkılmadık ayaktayız. Halkın içinde her daim varım, ekranda iken stüdyo dar olduğu için halkı alamıyoruz sadece. Ama her eve giriyoruz değil mi sonuçta? Öyleyse sorun yok. Sadece format değişikliği oldu. Ahmet Turan Alkan Bey ile bize dair konuları “Masaüstü”ne, masa altına yatırıp irdeliyoruz. Yaptığımız sadece bu. Sanki stüdyo programını sadece yaşlılar izliyormuş gibi bir sonuçta çıkıyor aslında dediğiniz şeyden. Merak etmeyin daha gencim, kendimi On5yirmi5 arasında hissediyorum.
Röportajlarımın sosyetik çevrede olması röportaj yaptıklarımın orada oturuyor olmasından kaynaklanmasın sakın! Gençlerin sitesine ne zaman mı geleceğim? Davete bak, kuru kuru davete kim icap eder. Hadi güzel bir kuru fasulye var desen, yarın oradayım.
Siz isteyin efendim. Kuru da olur yaş da olur. Peki, o zaman sizi ilk müsait olduğunuz gün
Ekranın büyüsü de elbette yabana atılır bir şey değil. Elimdeki kartlardan bir diğerini daha kullanayım istedim. Zevkli tarafı da var televizyonun. Söylediğim ya da söyleyeceğim söz değişmeyecekse araçların önemi yok bence.
bekliyoruz. Siz geliyorum deyin akşamdan biz kuruyu ıslatalım. (Gülüşmeler)
Site mi hazırlıyorsunuz lokanta mı işletiyorsunuz anlamadım ama neyse, kuru hazır deyin ıslanmadan geleyim.
Bu arada TV sayesinde her eve giriyoruz lafı da biraz politik geldi bana. Artık bilmiyorum TV dili olsa gerek herhalde… Ne ise biz yine de sizi kar kış demeden sokağa bekliyoruz. Sokakta hayat var Salih Bey, siz daha iyi bilirsiniz. Peki, televizyonda nasıl bir gelecek görüyorsunuz? Ne kadar daha orada olmayı düşünüyorsunuz? TV’de kendinizi nerede görüyorsunuz?
TV’de kendimi nerede mi görüyorum? Açıkçası canlı yayın olduğu için kendimi sadece karşımdaki ekranda görüyorum. Ama o sırada bizi izleyenlerden kimi nerede görüyordur bilemem doğrusu.
Ayrıca bakıyorum da sen beni sokağın fakir ama onurlu programcısı olarak görmeye amma heveslisin. Şu karda kışta işim ne dışarıda. Sıcacık stüdyoda oturup konuşuruz işte. Beğenmiyorsan değiştirirsin kanalı, sokağa çıkan televizyoncuları izlersin arkadaşım.