Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, “Bugün çeşitliliği olan, çok farklı kanaatleri dile getirebilen istedikleri gibi görüşlerini ifade eden çok sayıda medya kuruluşu var. Bu, Türkiye’nin kazanımıdır” dedi.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, medya kuruluşlarına, “Hangi medya kuruluşu ‘Biz mesleki alanlarla ilgili herhangi bir çalışma yapmak istiyoruz. Hükümet olarak sizinle beraber iş birliği içerisinde bu çalışmaları yapmak istiyoruz’ derse, herkese zihnimizin ve gönlümüzün açık olduğunu da ifade etmek isterim. Türkiye’nin daha ileriye gitmesi, güçlü ve gerçekten Türkiye’yi taşıyabilecek bir medyaya sahip olabilmesi için kimin ne sözü varsa, kim hangi görüşü dile getirmek, hangi sorunu çözmek istiyorsa, iyi niyetli olarak söylenmiş bütün sözleri dikkatle dinleyeceğimizin, hatta bu sözlerin çoğaltılması için ortak mesai harcayacağımızın bilinmesini isterim” çağrısını yaptı.
Kurtulmuş, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), Televizyon Yayıncıları Derneği (TVYD) ve Medya Derneği tarafından düzenlenen “Televizyon Haberciliği” çalıştayının açılışındaki konuşmasında, sadece resmi kurumlarla değil, Türkiye’de medyanın daha iyi bir hale gelmesi, sorunlarının ortadan kaldırılması, Türkiye’nin 21. yüzyılın olağanüstü yoğun şartları altında, bütün dünya ile baş edebilecek güçlü bir medyaya sahip olabilmesi için özel kuruluşlarla da yakın teşrik-i mesaide bulunarak, medyanın sorunlarını çözmek ve Türkiye’yi bu alanda çok daha ileriye götürmekle yükümlü olduğunun bilinciyle hareket ettiğini ifade etti.
Çeşitli sorunları, meslek kuruluşları, dernekler, bu alanda faaliyet gösteren kuruluşlarla yakın temas içinde çözmenin daha doğru, demokratik, çözüm bulucu olacağı görüşünü dile getiren Kurtulmuş, şu çağrıda bulundu:
“Hangi medya kuruluşu ‘Biz mesleki alanlarla ilgili herhangi bir çalışma yapmak istiyoruz. Hükümet olarak sizinle beraber iş birliği içerisinde bu çalışmaları yapmak istiyoruz’ derse, herkese zihnimizin ve gönlümüzün açık olduğunu da ifade etmek isterim. Türkiye’nin daha ileriye gitmesi, güçlü ve gerçekten Türkiye’yi taşıyabilecek bir medyaya sahip olabilmesi için kimin ne sözü varsa, kim hangi görüşü dile getirmek, hangi sorunu çözmek istiyorsa, iyi niyetli olarak söylenmiş bütün sözleri dikkatle dinleyeceğimizin, hatta bu sözlerin çoğaltılması için ortak mesai harcayacağımızın bilinmesini isterim.”
Numan Kurtulmuş, Türkiye medyası Osmanlı’nın son döneminden itibaren takip edildiğinde medya-demokrasi ilişkisinin kurulabileceğine işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Türkiye’deki medya gelişmesi aslında birebir demokrasinin gelişmesinin de izdüşümü gibidir. Demokrasinin gelişmesiyle medya paralel gelişmiştir, demokrasinin durduğu yerde medya da durmuştur. Örneğin Türkiye’de tek parti döneminin medya anlayışı ile herhalde çok parti döneminin medya anlayışı arasında, varla yok arasında büyük bir fark vardır. Türkiye’de 1960 döneminin, 12 Eylül döneminin, 12 Mart döneminin, 28 Şubat döneminin medyası ile herhalde şimdiki medya arasında varla yok arasında bir fark vardır. Bir zamanlar sadece devlet tekeli içerisinde devletin resmi ideolojisinin hem de o dar kalıpların dışına çıkılmaksızın ifade edildiği bir medya anlayışı vardı. Onun dışında hiç kimsenin söz söyleyemediği, söz söyleyenlerin bırakın açık şekilde söylemeyi ima yoluyla dahi söz söyleyebildiği dönemlerde derdest edildiği, içeriye atıldığı, dergilerinin, gazetelerinin kapatıldığı, matbaalarının mühürlendiği dönemleri Türkiye çok yaşadı. Ya da darbe dönemlerinin hemen arkasından Türkiye’de nasıl siyaset kurumu bütünüyle kapatıldıysa, ‘Siyaset kapatıldıysa medyaya da ihtiyaç yoktur’ denilerek, medya kurumunun üzerinde de ne kadar büyük ambargolar konulduğunu biliyoruz. En postmodern şeklinde görünen 28 Şubat darbesinde dahi birtakım karargahlarda oluşturulan masalarda hangi büyük gazetelerin hangi manşetleri atacağı, hangi yorumcuların hangi konular çerçevesinde konuşacaklarının da tespit edildiği, onlara bir türlü ikna edilerek ya da bir türlü talimat verilerek bunların yaptırıldığını hepimiz biliyoruz.”
“Çeşitliliği olan, çok farklı kanaatleri dile getirebilen çok sayıda medya kuruluşu var”
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, bir dönem Türkiye’de kamu eliyle monopol yayıncılık yapıldığını, daha sonra büyük sermaye gruplarının tekelinde olan medya kuruluşlarının ortaya çıktığını, siyasetin uzun yıllar sermaye, siyaset-medya ilişkilerini konuştuğunu anlatarak, büyük medya tekellerinin, büyük sermaye güçlerine dayanarak siyaseti baskı altına aldığını, yönlendirdiğini, siyasetin alanını daralttığını söyledi.
Kurtulmuş, “Büyük medya kuruluşlarının, zengin sermaye gruplarının ortaya çıkardığı iktidar ilişkisi içerisinde iktidara gelen maalesef sivil siyasetçiler de zannediyorlardı ki, kendileri muktedir. Halbuki muktedir olan kendilerine iktidar alanı açan bu sermaye grupları ve o sermaye gruplarının dar monopolisi içinde gelişen medyanın anlayışıydı. Bunun böyle olmadığını, bu şekilde iktidara gelen siyasetçiler de sonradan anladılar, ama iş işten geçmişti. Örneğin sadece 12 Eylül ve 28 Şubat süreçlerinden sonra bu tekelci sermaye gruplarının oluşturduğu medyanın siyasetin alanını nasıl yönlendirdiğini, o yönlendirmeler sonunda iktidara gelenlerin sonradan nasıl zavallı durumlara düştüklerini, daha başka bir şey söylememek için bunu ifade ediyorum, hep beraber gördük ve izledik” diye konuştu.
“Medyada çeşitlilik Türkiye’nin kazanımıdır”
Türkiye’nin o dönemi geride bıraktığını, artık devletin ve sadece birkaç grubun elinde bulunan medyadan bahsedilmediğini belirten Kurtulmuş, “Bugün çeşitliliği olan, çok farklı kanaatleri dile getirebilen, hatta çok sert platformlar oluşturup buralarda istedikleri şekilde görüşlerini ifade eden çok sayıda medya kuruluşu var. Bu, Türkiye’nin kazanımıdır” dedi.
“Medyadan gelen talepler doğrultusunda siyaset üzerine düşeni yapacak”
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, seçim dönemlerinde, yazılı basından değil televizyon kanallarından siyasi partilere objektif davranmasının istendiğini belirterek, “Bunun gözden geçirilmesi ve Yüksek Seçim Kurulu (YSK) marifetiyle verilen bu cezaları, son derece haksız verilen cezalar olduğuna inanan birisi olarak, bunu düzenleyecek çalışmaların süratle yapılmasını temenni ediyorum. Medyadan, medya kuruluşlarımızdan, medya meslek kuruluşlarımızdan bize gelen talepler doğrultusunda nihayetinde biz siyaseti şekillendireceğiz, siyaset üzerine düşeni yapacak” dedi.
Demokrasinin, “Kamuoyunun fikirleri üzerinde yükselen milli iradenin siyaset mekanizmalarına yansıdığı sistem” olarak tanımlandığını aktaran Kurtulmuş, “Bu, sadece 4 yıldan 4 yıla sandıklarda ortaya konulan fikirlerle oluşacak bir şey değildir. Tam da burada demokrasinin en önemli araçlarından birisi olarak sağlam ve değerli bir medyanın varlığını müşahede etmek durumundayız. Değerli bir medya seçimlerden seçimlere olan o süre içerisinde kamuoyunu hem bilgilendirerek hem kamuoyunu açık ve özgür bir şekilde oluşturarak, kamuoyunun fikirlerinin siyasete yansımasının aracı olacaktır. Böyle olan bir medya milletin beklentilerini, taleplerini, siyasete çok rahatlıkla yansıtabilir ve siyaset kendi mekanizmaları içerisinde kamuoyunun her istediğini, her talebini ciddi şekilde değerlendirme fırsatı bulur” diye konuştu.
Numan Kurtulmuş, basının, basın özgürlüğü çerçevesinde hareket etmesini önemli gördüklerini ifade ederek, “Türkiye demokrasisinin gelişmesinin de temel şartlarından birinin bu olduğunu geçmiş tecrübemizle biliyoruz, bundan sonra da daha ileriye gitmesini temenni ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Medyanın üzerinde yükseleceği ikinci ana sütunun, “basın ahlakı” olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kişisel onurları korumak, insan şerefine hürmetkar olmak, yalan yanlış şeyler yazmamak, söylememek… Bunun en temel hususu da siyaseten rakip olarak gördüğümüz ya da toplumsal olarak rakip olarak gördüğümüz insanların hakkını, hukukunu dahi en az kendi hakkımız, hukukumuz kadar kutsal bilmek. Dolayısıyla medyadan beklediğimiz en temel özelliklerden birisi, Basın Ahlak Yasası, Basın Ahlak İlkeleri var, bunların içselleştirilmiş şekilde, insan onuru ekseninde bir yayıncılığın yapılması. Eleştireceğiz, eyvallah eleştirelim; bazı şeyler söyleyeceğiz, yön göstereceğiz, söyleyelim ama hiçbir zaman insanların onurlarıyla oynamak, insanların onurları üzerinden kendilerinde medya alanı açarak bunun üzerinden bir toplumsal duyarlılık oluşturmak, asla basının özgürlük prensibiyle bağdaşmaz ve asla da basının ahlaklı bir şekilde hareket ettiği anlamına gelmez. Medya eğer bir itibar peşinde koşuyorsa önce insan onurunu korumakla itibarının artacağını bilmek durumundadır. Eğer herhangi bir medya kuruluşu insan onurunu ayaklar altına alan yayınlar yapıyorsa, hiç kusura bakmasın o medya kuruluşunun yöneticilerinin ve o medya kuruluşunun kurumsal kimliğinin dahi kendi onurunu koruması mümkün olmaz. Kendi onuruna, kendi haysiyetine düşkün olan insanların eğer bu düşkünlüklerinde samimilerse bütün insanların onurunu, hakkını, hukukunu koruyacak şekilde hareket etmeleri, yayıncılık yapmaları lazım. Hakaret etmeden de sövmeden de aşağılamadan da ötekileştirmeden de insanlar görüşlerini söyleyebilir, karşısındakinin görüşlerini çok rahat bir şekilde eleştirebilir.”
Kurtulmuş, üçüncü sütunu “medyanın milli, manevi ve yerel değerlere sahip çıkması” şeklinde açıklayarak, “Yerli olmayan, milli olmayan, bu ülkenin sesi olmayan, Anadolu, Trakya topraklarının ve yakın coğrafyamızın hissiyatına sahip olmayan medya kuruluşları, suyun üstünde zeytinyağı gibi dururlar. Her medya kuruluşu, farklı bir görüşe sahip olabilir, ama bu ülkenin ortak değerlerini hepimizin korumak, bu değerleri çoğaltmak gibi sorumluluğun da medyanın üzerindeki toplumsal sorumluluklardan biri olduğunun altını çizmek isterim” diye konuştu.
Bahsettiği üç sütunun medyadan beklentileri olduğunu dile getiren Kurtulmuş, “Tam manasıyla bir basın özgürlüğü üzerine oturan, bunu aynı zamanda içselleştirilmiş bir basın ahlakı ve bu ülkenin yerli, milli kültürünü geliştiren, bunları yaygınlaştıran, sonraki nesillere aktaran bir yayıncılık anlayışı. Bu alanlar içerisinde Türk medyasının geliştiğini, şu andaki medyanın tamamen bu üç ana eksen üzerinde yükseldiğini düşünün, herhalde bugün medya ile ilgili konuştuğumuz birçok sorunu konuşur olmayız” değerlendirmesinde bulundu.
“İktidarımızın bir uygulamasını eleştirecek diye Türkiye düşmanlarıyla kimsenin kol kola girme hakkı yoktur”
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, görsel medyadaki yasaklara ilişkin de şu değerlendirmelerde bulundu:
“Basın özgürlüğünden bahsediyoruz, maalesef hala o tek kamu yayıncılığının olduğu dönemlere ilişkin yasayla televizyonlara diyoruz ki, ‘Sen seçim dönemlerinde partiler arasında objektif davranmak durumundasın.’ Bunu yazılı basından istemediğimize göre görsel basından niye istiyoruz? Bunun gözden geçirilmesi ve YSK marifetiyle verilen bu cezaları, son derece haksız verilen cezalar olduğuna inanan birisi olarak, bunu düzenleyecek çalışmaların süratle yapılmasını temenni ediyorum. ‘Siz, siyaset makamısınız, niye temenni ediyorsunuz?’ diyeceksiniz. Şundan dolayı; bu meseleyi meslektaşlarınız arasında ve eş zamanlı olarak toplumla paylaşacak olan sizlersiniz. Medyadan, medya kuruluşlarımızdan, medya meslek kuruluşlarımızdan bize gelen talepler doğrultusunda nihayetinde biz siyaseti şekillendireceğiz, siyaset üzerine düşeni yapacak. Türkiye’de özellikle son seçim dönemlerinde çok yoğun ve çok insafsız bir şekilde yaşadığımız bu yasaklar karşısında duyarlılık oluşturması ve Türkiye’de nasıl sosyal medyada -tabii o da çok denetimsiz bir şey onu kastetmiyorum- herkes her dilediğini söylüyorsa, bu anlamda da herkesin görsel medyada yine bahsettiğim üç temel ilke prensibinde basın özgürlüğü çerçevesi içerisinde hareket etmesinin imkanlı hale getirilmesi gerekiyor.”
Çok sayıda özel televizyon kanalı olduğuna değinen Kurtulmuş, “Bu özel televizyon kanallarımızın da söylediğim üç temel ilkeye riayet ederek, dikkat ederek, yalan yanlış haberler yazmaktan, ‘karşı tarafı köşeye sıkıştıracağım’ diye haysiyetini, onurunu ayaklar altına almaktan ya da ‘Türkiye’de siyaset yapacağım’ diye Türkiye’yi uluslararası alanda haksız yere şikayet etmekten kendilerini korumaları lazım. ‘Ben şu adama ya da şu partiye kızıyorum ama bu partiyi gidip Türkiye düşmanlarına şikayet edeyim’ gibi bir anlayış olmaz. ‘Türkiye’deki şu uygulamayı beğenmiyorum’… Beğenmeyebiliriz, ama bu uygulamayı gelin her açıdan konuşalım. Beğenmediğim herhangi bir uygulamayı, Türkiye düşmanlarının zafer sarhoşluğu içerisinde kutladıkları masaların mezesi yapmam. Şu anda iktidarda biziz. Bizi, 1 dakika bile iktidarda görmek istemeyen arkadaşlarımız olabilir, sonuna kadar saygı duyarım. Ama bizim iktidarımızın bir uygulamasını eleştirecek diye Türkiye düşmanlarıyla kimsenin kol kola girme hakkı yoktur” diye konuştu.