Anılar Şalesi
“Genç bir ailesi olan, sağlıklı bir adamken altmış yaşında onu kısa sürede ölüme götürecek tedavisi mümkün olmayan dejeneratif bir hastalığa yakalanan birine talihli demek size bayağılığın daniskası gibi gelebilir.
Ancak talihin insana yüzünü göstermesinin tek yolu yoktur. Motor sinir hücresine yenik düşmek bir noktada tanrıları gücendirmek anlamına gelebilir elbet, başka söylenecek söz yok. Gelgelelim ille de acı çekecekseniz, bunu sağlam bir stokla yapmanız daha iyi: Analitik çalışmaya hazır bir zihnin, geri dönüşümü mümkün ve çok amaçlı işe yarar anı kırıntılarını elinin altında bulundurması iyi olur.”
Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan, Tony Judt’un kitabı Anılar Şalesi, dejeneratif bir hastalığın son evrelerinde kendi anılar şalesinin odalarında dolaşan olağanüstü bir zihnin, zamanımızın en iyi tarihçilerinden Tony Judt’un içgözlemleri…
Bütünüyle farklı, alışılmadık üslupta yazılmış bir anılar ya da otobiyografik denemeler toplamı. Bir veda konuşması niteliğindeki kitap Judt’un kendi yaşamına ilişkin gözlemleri kadar içinde yaşadığı dünya üzerine düşünceleriyle de dikkat çekiyor: Yemekler, tren gezileri, İngiliz eğitim sistemi, 60’ların kültür devrimi, kitaplar, mekânlar, tarih, kimlik.
Geçmiş Zaman Edipleri
Yapı Kredi Yayınları, Abdülhak Şinasi Hisar’ın kitaplaşmamış yazılarından yeni kitaplar kurmayı sürdürüyor. En son Türk Müzeciliği’nden sonra şimdi de Geçmiş Zaman Edipleri Necmettin Turinay’ın kurgusu ve önsözüyle, yazarın ölümünün 50. yılında, okuruyla buluşuyor.
Geçmiş Zaman Edipleri, 3 Mayıs 1963’te kaybettiğimiz Türk edebiyatının büyük üslupçularından Abdülhak Şinasi Hisar’ın, sağlığında yayımlanacağı duyurulup yayımlanamayan kitaplarından…
Hisar bu eserinde, şahsen görüşüp tanıştığı -çoğu Meşrutiyet devri yazarı- pek çok ismin hayatından renkli kesitler sunuyor; biyografileri kitaplarda kalmış yazarların birbirinden ilginç kişiliklerini canlı, duygusal bir dille kaleme almış.
“Ediplerimize Dair Hatıralar” ve “Geçmiş Zaman Edipleri” bölümlerinden oluşan kitap Süleyman Nazif, Halil Halit, Şehabeddin Süleyman, Halit Raşit, Tunalı Hilmi, Saffetî Ziya, Tevfik Fikret, Ahmet Midhat, Ziya Gökalp, Abdullah Zühtü, Süleyman Nazif, Cenab Şehabeddin, Celal Sahir, Selim Nüzhet Gerçek, Abdülhak Hamid, Faik Ali, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Nigâr Hanım, Ahmet Hikmet, Abdurrahman Şeref, Recaizade Ekrem, Ercüment Ekrem, Yahya Kemal ve Ziya Osman Saba’ya dair hatıra-portre yazılarından oluşuyor.
Jean ve Gino’ya Mektuplar
Alain Mascarou tarafından hazırlanan, Jean ve Gino’ya Mektuplar kitabı, Bilge Karasu’nun 1964 -1994 yılları arasında dostları Jean Nicolas ve Gino Harsh’a gönderdiği, bazen elle bazen de daktiloyla yazdığı Fransızca mektuplarından oluşuyor.
Alain Mascarou, hem Fransızca hem de Türkçe (sol sayfa Fransızca, sağ sayfa Türkçe) hazırlanan kitabın girişinde yazdığı yazısında “Pascal Quignard, Paris’in yedinci bölgesinin, fanatizmden uzak arkadaşlık ve sosyallik geliştirmek için en elverişli çevre olduğunu düşünür.
Beaune ve Lille sokakları kavşağından geçen sokaklardan biri, bu önermeyi, şüphesiz, resmetmektedir. Bilge Karasu Hôtel de Lille’de, aynı adlı sokakta 40 numarada kiracıydı; 1963’ün karlı şubatında, Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı’nın ilk sayfalarını orada yazdı.
Birkaç ay sonra, güneşli bir 14 Temmuz günü, aynı otelde kalan Amerikalı bir arkadaş aracılığıyla, Lille Sokağı no. 33’teki evlerinde, Jean ve Gino’yla tanıştı. Noel’de Bilge’nin Roma’dan gönderdiği kartpostal otuz yıla yayılacak bir mektuplaşmanın başlangıcı olacaktı” diyor.
Bilge Karasu, binlerce mektup yazdı yüksünmeden; yazın, sanat, kültür alanındaki dostlarına gönlünü, zihnini açtı. Bilenler bilir, evinin kapısı hep açıktı… Müzik, resim, sinema, tiyatro, filoloji, arkeoloji, kısaca kültür-sanatın her dalına coşkuyla, tutkuyla sarılmıştı. İşte o nedenle, anlatılarıyla, denemeleriyle yetinmeden, mektuplarını da bu gözle okumalı.
Oaxaca Günlüğü
Bir nörolog ve psikiyatr olan Oliver Sacks Oaxaca Günlüğü kitabında yaptığı muhteşem iç yolculuklardan sonra bu kez bir “dış” yolculuğa çıkıyor, okurunu da bir dış yolculuğa çıkartıyor. Bu arada Sacks’ın hiç bilinmeyen bir yanını da öğreniyoruz. Çocukluğundan beri eğreltiotlarına duyduğu ilgi ve sevgi…
Oliver Sacks, 2000 yılı kışında, zaman zaman toplantılarının dinleyicisi olduğu American Fern Society’nin (Amerikan Eğreltiotu Derneği) Meksika’nın göbeğindeki Oaxaca (Ohaka okunur) bölgesine düzenlediği bir araştırma gezisine katılır. Gezi boyunca gün gün yazılmış bu günlükte yalnız eğreltiotları yok…
Meksika’nın ve Oaxaca’nın Kolombus öncesi ve koloniler dönemi tarihi, kültürleri, kakaoyla çikolatanın geçmişi ve bugünü ve bir tür tekila olan meskalinin nasıl yapıldığı, Zapotek harabeleri, Maya soyundan gelen yerli halkları, pazaryerleri, yalnız bitkileri değil, kuşları ve böcekleri, yol arkadaşlarının yer yer esprili portreleri, kısacası müthiş bir dünya yer almakta bu kitapta.
Odasında seyahat etmekten zevk alanlarla, Meksika’ya gitmeyi planlayanlar için ufuk açıcı bir kitap Oaxaca Günlüğü…
Romancı
Sivas’ın bir kasabasında lisede okuyan ve birden kendini İstanbul’da bulan 17 yaşında bir kız: Ferit…
Ve İstanbul’da, Boğaz’a bakan bir yaşlılar bakımevine kapanmış, dış dünyaya ve insanlara bütün kapılarını kapatmış zengin bir paşa torunu: Süreyya Hanım.
Ferit’in saflığı, merakı ve sevgisiyle Süreyya Hanım ağır ağır açılır ve Sait Faik’li, Orhan Veli’li, Attilâ İlhan’lı tutkulu bir yaşamı aktarmaya başlar ona. Bir kitap kurdu olan Süreyya Hanım, mühendislik düşleri kuran Ferit’i önce Çalıkuşu’na sonra tümüyle edebiyata çeker. Ferit artık Feride’dir.
İpek S. Burnett’in yazdığı Romancı, titizlikle yazılmış, duyarlıklı, şaşırtıcı bir ilk roman.
Türkiye İktisat Tarihi
Niyazi Berkes Türkiye İktisat Tarihi kitabında Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünün ve zenginliğinin doruğuna ulaştığı XVI. yüzyıldan geleneksel yapıların bütünüyle çözüldüğü XVIII. yüzyılın kapanışı arasındaki toplumsal ve ekonomik değişim üzerinde yoğunlaşıyor.
Orta Avrupa’ya, Akdeniz’in batısına doğru genişlemesi, Hindistan ve İran’ı Avrupa’ya bağlayan ticaret yolları üzerindeki konumu Osmanlı İmparatorluğu’nu XVI. yüzyılın sonunda Batı dünyasının bir parçası haline getirmişti.
XVII. yüzyılın başından itibaren Batı’da ortaya çıkan ekonomik hareketlilik, özellikle para ve fiyat devrimi Osmanlı ekonomik düzeni üzerinde yıkıcı bir etki yapmış, hazinenin sürekli bunalımına, geleneksel timar usulünün yerini iltizam usulünün almasına ve Osmanlı toplum düzeniyle hiç uyuşmayan âyan ve derebeyi gibi yerel güç odaklarının doğuşuna yol açmıştır.
“Osmanlı devleti türünden bir devlet, (a) kendi hazinesi için tarımsal üretimi kontrolü altına alınca, (b) seferleri için ordusuna malzeme ve techizat sağlamak için zanaat piyasasına sahip olunca, (c) cami, medrese, han, hamam, çeşme, köprü, su yolu, tersane, liman, gemi, yelken, çadır, kılıç, zırh gibi zanaat işlerinin piyasasına girince, (d) mücevherat, altın, gümüş, değerli taşlar, ipekli, kürk ve daha ne bilmem ne gibi bir alay lüks giyimin ve süslenme eşyasının en büyük ve biricik müşterisi olunca, kısaca hem tarım hem kent ekonomisini kendine bağlı hale getirirse, hatta bu ekonomilerin tek-el yönleyicisi de olursa orada ne feodal ekonomiden, ne de serbest işçi emeği piyasa mekanizmasına göre işleyen bir emtia üretimi kapitalizminden söz etmek mümkün olur.”
Üvey İkiz
Aşk şiirlerinden oluşan Mehmet Can Doğan’ın yeni kitabı Üvey İkiz, günümüz şiirine bambaşka tatlar katıyor.
sana her geldiğimde ölüm hissiyle kurumuş ve ağacından ayrılmış
bir yaprak gibi
geri veriyorsun hayata beni
saçlarımdan ve gözlerimden öperek
ayrılığın oğulusun sen
ağacın toprakta gördüğüsün
seni ben ufalayamam
seni ben dağıtamam
ben sana hiç kıyamam
seni toprak çürütsün
ağacın toprakta gördüğüysem
bilirim dal ile toprak arasını da
Yeraltına Mektuplar
Haziran 2012’de Kitap-lık dergisinde kapak konusu olan bir proje, 59 yazarın katılımıyla kitaba dönüştü. Murat Yalçın’ın hazırladığı Yeraltına Mektuplar kitabına 59 yazar hayatta olmayan yazarlara yazdıkları mektuplarla katıldı.
Yalçın, kitabın sunuşunda şunları söylüyor:
“Kimi, belki hayatta fırsatını bulsa tanışacağı sevdiği yazara, kimi yitirdiği dostuna yazdı; kimi ondan kimi kendinden söz açtı.”
“Ne tür mektuplar bunlar? Açık adreslere yazılmış, yazar işi, açık, gecikmiş, belki de son mektuplar. Ölüme direniş yazıları da denebilir: Yitenlerin yaşadıklarına ‘inanmışlık’ olmasa nasıl yazılsın?”
“Sonraki projen Yeraltından Mektuplar olur herhalde’ diyen muzip dostlara, ‘Kim bilir!’ demekle yetindim. Ama şimdi düşünüyorum da, bu mektupları okuyanlar o yazarların yanıtlarını da okur gibi olacaklar; her mektubun böğründe başka mektuplar var…”
Yeraltına Mektuplar mektup yazınımıza yepyeni soluklar kazandıran, yazarların adeta birbirleriyle dertleştikleri, hem özel yaşamlarından kesitler sunan, hem birbirinden ilginç sırlar barındıran bir ortak-yapıt.
Cnn turk